Ünlü yönetmen Steven Spielberg’in yönetmenlik koltuğuna oturduğu The Post, dönemin ABD Başkanı Nixon’ın Vietnam Savaşı’nı nasıl tırmandırdığıyla alâkalı Pentagon Belgeleri’nin ifşa edilmesi sürecini anlatan bir Amerikan filmi. Bir ödev vasıtasıyla izleme fırsatı bulduğum filmin sanatsal yönü hakkında açıkçası fazla bir şey söylemeye gerek yok. Film, anlatılan dönemi gayet iyi yansıtmış, gerek oyunculuk gerekse senaryosu ile çoğu izleyiciden geçer not almayı başarmış.
1970’li yıllar ve o yıllardaki gazetecilik sektörü hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlayan film, ayrıca “Basının görevi ne?”, “Medya kime hizmet etmeli?” gibi sorulara da oldukça tatmin edici cevaplar veriyor.
Nixon hükümetinin ve ondan önceki yönetimlerin Vietnam Savaşı hakkında ABD halkına söyledikleri yalanları ortaya çıkaran ve ‘Pentagon Belgeleri’ adı verilen 7 bin sayfalık çok gizli dokümanları bir dönem Vietnam’da da görev yapan ABD askerî analisti Dan Ellsberg’in sızdırmasıyla birlikte The New York Times bu olayı haberleştiriyor. Ancak Beyaz Saray olaya müdahale ediyor ve gazeteye yayın yasağı geliyor. Bu noktada ise yerel bir gazete olan ve daha fazla büyüyerek ulusal bir gazete olmayı hedefleyen The Washington Post gazetesi devreye giriyor. The Washington Post gazetesi çalışanı Ben Bagdakian, belgeleri sızdıran Dan Ellsberg ile iletişime geçerek belgelerin yarıdan fazlasını (4 bin sayfa) gazetede yayınlamak üzere ondan alıyor. Yeri gelmişken Dan Ellsberg’e ayrı bir parantez açmak lâzım. Halkın doğru habere ulaşabilmesi ve bu gereksiz savaşın bitmesi için ABD Başkanı’nı karşısına alıp hapis riskini göze alması gerçekten takdire şayan bir davranış.
The New York Times’a yayın yasağı gelmesinin ardından haberi yayınlayabilecek tek gazete konumuna gelen Post’ta gazeteci Ben Bradlee haberin kesinlikle yayınlanması gerektiğini, aksi halde basın hürriyetinin bir daha onarılamayacak şekilde zarar göreceğini söylüyor.
Gazetenin malî işleri ile ilgilenen, gazeteciden ziyade iş adamları olan yönetim kurulu üyeleri ise haberi yayınlamaları halinde gazetenin mahkeme tarafından kapatılabileceğini söylüyor.
Kısa zaman içerisinde büyük bir karar vermek zorunda kalan gazetenin sahibi Kay Graham, hapse girme riskini de göze alarak haberin yayınlanmasına karar veriyor.
Haberin yayınlanmasının ardından olay yargıya taşınıyor ve mahkeme emsal bir karar veriyor:
“Amerika’nın kurucuları, hür basına demokrasimizdeki asıl görevlerini yerine getirmeleri için gereken korumayı sağlamıştır. Basının görevi halka hizmet etmektir, halkı yönetenlere değil.”
Bu karar aslında basının temel görevini de açıkça belirtiyor. Basının temel görevi; kendisini ulusun refahına ve hür basının ilkelerine adamaktır. Basın bunu yaparken hükümetten, herhangi bir dış güçten emir veya talimat almamalıdır. Sadece ve sadece kamuoyuna karşı sorumludur ve kamuoyuna hizmet etmekle yükümlüdür.
Gerek ülkemizde, gerekse dünyanın birçok noktasında basına karşı uygulanan baskı, kısıtlama ve hukuksuzlukların en kısa zamanda sona ermesi ve hür basının temellerinin sağlamlaştırılması dileğiyle…