Batı medeniyetinin dayatması ile değişim gösteren HAYAT şeklimiz, toplum mühendislerinin de desteklemesiyle farkında olmadan bizleri değişime zorluyor. Halbuki İslâmi hakikatler, insanlığın alabileceği en üst düzey HAYAT medeniyetidir.
Bundan sonra ise İslâm’ın müntesipleri olarak olarak (ben veya biz) bu algının oluşmasında yerimiz var mı? Ya da ‘’Mü’minlerin yeri nedir?’’ sorusuna da cevap vermek gerekiyor.
- Fobik algı oluşturan hareketlerimizin İslâm üzerine yan tesirleri ne olmuştur?
Hepimizin öncelikle kendine sorması gereken soru bu olmalı. Hal ve tavırlarımızın İslâm’a karşı fobik algı oluşturmasına izin vermememiz gerektiği çok iyi bilinmeli ve yaşanmalı.
İslâmî gibi görünen, ama İslâm’ın dışında kalan şahsımıza ait olan tavırlarımızın ‘’İslâmî kimliğimizle’’ ne kadar örtüştüğünü, nereden kaynaklandığını sorgulamalıyız. İsmi Müslüman, ama fiilî Müslümanca olmayan bir tavrın ya da yapının İslâm’a verdiği zararları daha net şekilde ortaya koyabilmeliyiz. “Bazı Müslimleri gördüm ki, ahkâm-ı Kur’âniye ye tarafgirlik göstermiyorlar, iltizam etmiyorlar; ‘gayr-ı Müslim bir mü’min’ tabirine mazhar oluyorlar.“ Bu tespit de Bediüzzaman’dan.
İSLÂMÎ HAKİKATLER MEDENİYETTİR
İslâmî bağlantıları kesilmiş, inanç noktasında fakir kalmış, İslâmın hakikatini kavrayamamış ya da eksik kavramış, doğru yaşadığını sanan, kulaktan dolma fikirlerle, gelenek ve göreneklerle büyümüş, Müslümanların tavır ve halleri çok önem kazanıyor. Sebep ortada ve çok açık, ‘’Yanlış algıya sebebiyet vermek, doğrudan İslâmiyet’e mal ediliyor.’’ İslâmiyetin kurallarını eksik ya da yanlış yaşamaları İslâm’a karşı İslâm’a fobi üretiyorlar. Rahat yaşayabilmek için İslâmî usûl ve kaideleri zamanla inkâr etme yolunu dahi seçebiliyorlar.
Ayrıca, Batı medeniyetinin dayatması ile değişim gösteren yaşama şeklimiz, toplum mühendislerinin de desteklemesiyle farkında olmadan bizleri değişime zorluyor. Bu hareketlerimiz nihayetinde, İslâmî olmayan hareket algısını tetikliyor. Bu medeniyete yüzümüzü çevirmemizle birlikte, içimize giren hayat ölçütleri, ekonomik, politik, sosyolojik, ahlakî, felsefî ya da akla gelebilen bütün konularda dengesiz ve bozuk bir İslâmî olmayan hareket tarzı benimsemiş, adeta İslâmın kurallarını kendine doğru bükmüş inanan insan türünü ortaya koymaya yetiyor. İslâmî hakikatler, insanlığın alabileceği en üst düzey hayat medeniyetidir.
DEĞİŞEN HAYAT TARZIMIZ
Bakışınıza, konuşmanıza, bütün sosyal tavırlarınıza, işinize, hukukunuza, adaletinize, eğitiminize, oturuşunuza ve hakeza her şeyinize karşı konulan İslâmî ölçüler ortada iken bugünkü medeniyet, bu alışkanlıkları İslâm’dan uzak ve bozuk bir tarzda hayatın içine sokmaya çalışmaktadır.
Misal 1- Moda algısına bir bakalım: Modanın tesiri ile değişime uğrayan tesettür, daraldı, renklendi-boyandı, kısaldı. Aslında örtmek-gizlemek muhafaza etmek olan mahiyeti, değişikliğe uğradı. Mahiyetinden uzaklaşan bir tesettür kavramı algısı İslâm’a mal edilir oldu. Yetmiyormuş gibi defileler, moda haftaları vb. faaliyetler düzenlenerek kitlelerin algılarının eğilip bükülmesine yol açtılar. Bu da İslâm’da var olan gerçek örtünme modelinden hayli bizleri uzaklaştırdı.
Misal 2- Ahlâkî algıya bakalım: Sıdk, doğruluk, güven, emanette emin olma, yardımlaşma ve pek çok güzel hasletimizin sosyal hayattan kalkarak yerine riya, yalan, güvensizlik, bencillik, gıybet gibi İslamî olmayan hareketlerle yer değiştirmesi içimizi ne kadar sızlatıyor emin değilim. Güven ve adalet duygusunun tecellisinin kaybı, içtimaî, sosyal, ahlâkî ve ticarî işlerde dürüstlüğün kaybolmasına yol açmış durumda. Bu hareketler ise İslâm’a mal edilerek fobik hareketlerin İslâm üzerine yanlış algı tezini körüklüyor.
Misal 3-Finans sistemi: Katılım bankacılığı ya da faizsiz sistem adı altında kurulan bu tarz merkezlerin, belli periyotlara endeksli kazancınıza odaklı hesaplar yaparak, banka ve finans kurumlarından uzak kalanları sistemin içine çektiler. Sistemin doğruluğunun yeterince açıklanamaması sistemin sorgulanır olmasını tetikledi. Ticaret yapanlar ya da taşınmaz satın alanlar için bir kereye mahsus ön şartı ile kredi kullanımının meşrûlaştırılması ise en çok tartışılan konular oldu. Kur’ân’da kesin yasaklanan faiz sistemi katılım bankacılığı ile aynı kefede tartılınca, sorgulayıcı olan insanlarda İslamofobiyi tetiklemiştir. İslâm’a en fazla hücum yapılan yumuşak karın bu minvalden geliyor ve gelmeye de devam edecektir.
FEVC FEVC İSLÂMA DAHİ OLACAKLAR
‘’Eğer biz ahlâk-ı İslâmi’yenin ve hakaik-ı imâniyenin kemâlâtını ef’alimizle izhar etsek, sair dinlerin tâbileri elbette cemaatlerle İslâmiyet’e girecekler; belki küre-i arzın bazı kıt’aları ve devletleri de İslâmiyet’e dehalet edecekler.’’ Ayrıca başka bir eserinde de, “Eğer biz doğru İslâmiyet’i ve İslâmiyet’e lâyık doğruluğu ve istikameti göstersek bundan sonra fevc fevc (İslâm’a) dâhil olacaklardır’’ derken Bediüzzaman gerçeği ortaya koyuyordu.
Kenya-Dadaap mülteci kampında gönüllü olarak hekimlik yaparken, Amerikalı kamp güvenlik koordinatörü ile sohbet ettik. Sordu,
- Sen Müslüman mısın?
- Evet, dedim.
- Niçin buradasın?
- İnsanlık adına, dedim. Çünkü onlar mazlûm. Ne dil, ne din, ne ırk için gelmediğimizi söyledim. Hepimiz tek bir yaratana inanıyoruz dediğimde hayretler içinde kaldı.
- Ne kadar ücret alıyorsun?
- Tamamen gönüllük ilkesi, ‘’hayır’’ adına, etik değerler adına deyince hayretler içinde kaldı.
- Çocukların var mı?
- Evet, dedim.
Ve şöyle sıraladı.
- İnanmıyorum, gönüllü olarak, çocuklarını bırakarak hasta olmayı göze alarak ve hiçbir ücret almadan buraya geliyorsun. Bunun anlamakta zorlandım, dedi. Oysa diğer Avrupa kökenli hekimler yüksek ücretler alarak gelmişlerdi. İşte müspet hareket ve müsbet cevaplar. Çok etkilenerek yanımdan ayrıldı. Kartvizitini de uzattı.
- Bir gün yolun ABD’ye düşerse bekliyorum, (kolay kolay kartvizit vermezler çünkü) dedi.
İslamofobi algısını minimuma çekmek, İslâmı doğru yaşayarak, doğru İslâmı, İslâmiyetin doğruluğunu göstermekten geçiyor. Bu negatif algıyı düzeltmemiz gerekmekte. ‘’İmansız İslâmiyet sebeb-i necat olmadığı gibi, İslâmiyetsiz iman da medar-ı necat olamaz’’ der, Bediüzzaman.
İSLAMOFOBİYİ TETİKLEYENLER KIYAMETE KADAR VAR OLACAK
Fobik hareketlerimizin İslâma zarar vermesini engelleyebilmek için, zedelenen ve yaralanan imanımızın da yeniden tedavi görmesini tetiklemeliyiz.
Osmanlı’nın son dönemlerin olduğu gibi günümüzde de bazı kurumlara ihtiyacımız var. Batı hayranlığının devletin her kademesinde revaçta olduğu bir zamanda, ahlâk ve imânı elde tutmak zorlaşmıştır. Basın yolu ile İslâm’a yapılan hücûmlara, İslâm’ı hurafeler dini gibi göstermeye çalışanlara, dinî meselelerin İslam ahkâmına göre cevaplandırılması için kurulmuş, Dar’ul-Hikmeti’l İslâmiye (1918-1922) gibi bir kuruma çok ihtiyaç hissedilmektedir. Yüksek İslâm Şûrâsı, İslâm Yüksek İstişare Kurulu, İslâm Akademisi gibi fobik anlam taşıyan, İslâmî olmayan hareketlerimizin ve tavırlarımızın İslâm üzerine etkilerini deşifre edecek, yanlışlığını ifade edecek ve ortaya koyacak bir kurumun olması zarurî ve gerekli görünmektedir. İslâm adına yapılan bütün olumsuzlukları anında tüm medyayı kullanarak cevap vermesi en önemli sorumluluğu olacaktır. İslamofobiyi tetikleyenler kıyamete kadar var olacaktır.
Dizi: Op. Dr. Aytekİn Coşkun
[email protected]