Anti-Aging; “Yaşlanmaya Karşı” olarak tercüme edilebilir.
Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de yaşlı popülâsyonun her geçen gün artması dolayısıyla, Anti-Aging uygulamaları koruyucu hekimliğin önemli bir parçası haline gelmiştir. Uygulamalarda amaç cilt dokusunu ve bağlayıcı hücreleri yenilemek, hormonsal dengesizlikleri yeniden düzenlemek, yaşlanma sonucu oluşabilecek hastalıklara karşı erken teşhis ve tedavi sağlamaktır.
Yaşlanmaya sebep olan etkenler
Bilimsel çalışmalara göre yaşlanmaya sebep olan etmenler şunlardır:
Serbest radikallerin ortaya çıkması, -hormonların azalması, -sağlıksız ve hareketsiz hayat, -sigara, -stres, -kalitesiz hayat, -sağlıksız beslenmedir.
Buna karşı vücudun geliştirdiği savunma mekanizmaları ise;
- DNA onarımı, -bağışıklık sisteminin güçlenmesi, -uzun yaşama geninin varlığı,
- Egzersiz, -iyi ve kaliteli hayat şartları, - Diyet, -sağlıklı hayat,-vitamin ve besin destekleridir.
Konuyu ele almamızdaki sebeplerden başlıcası, mutlak surette her dünyaya gelenin Rabbimin izin verdiği süreçte yaşlanmaya doğru meylinin olması ve bunun önüne geçilememesidir. Dolayısıyla bizim gözümüzle yaşlılık nasıl olmalı, neyi yakalamalı ya da neyi kaçırmamalıyız? Buradan yola çıkarak anti-aging nasıl anlamalıyız, düşünelim istedim.
Anti-Aging, yaşlılığın gençlik parkı olmamalı, ebedî gençliği kazandırmalı, ya da insan bu yol da olmalı.
Bediüzzaman Said Nursî, İhtiyarlar Risalesi’nde; “Gördüm ki, ben ihtiyarlandım, gündüz de ihtiyarlanmış, sene de ihtiyarlanmış, dünya da ihtiyarlanmış. Bu ihtiyarlıklar içinde dünyadan firak ve sevdiklerimden iftirak zamanı yakınlaştığından, ihtiyarlık beni ziyade sarstı”’ der.
Bu gerçeklik yaşandıkça, çevremdeki her şey zamana bu manada ayak uydururken ben-ya da biz buna karşı durabilir miyiz? sorusu ile başlayalım. İç dünyamızda kopan fırtınaların farkında mıyız? Yaşlandığımızı hatırlatan değişimlerden korkuyor muyuz? İçimizi bir korku kaplıyor mu? Ölümü yanı başımızda hissetmeye başladığımız gerçeği bizi ürkütüyor mu? Bu süreçten kurtulmanın tek yolu genç kalmak ya da kalabilmek için çaba sarf etmek mi?
Gençleşme formüllerini arar durur olmak doğru mu? Neden yaşlanmak istemiyoruz ya da korkuyoruz? Neden hep sağlıklı kalmak, vücudumuzdaki değişime dur deme peşindeyiz?
İçimizden gelen bu tarz seslere kulak tıkamamız mümkün görünmüyor, bu sorularla karşılaştığımızda ’’ne yapalım ruhumuz genç’’ diyerek geçiştiriyoruz. Düşünmemiz gereken ise içimizden gelen bu sesin kaynağının ne olduğudur.
- Nefsimiz kaynaklı mı? -fıtrat kaynaklı mı?
1- Baki olan Rabbimizin ayinedarı olan bizler, ayinedarlık ciheti ile bütün letaiflerimizin bakiliği istemesinin gerisinde yatan sebep bu olabilir mi?
2- Mutlak Var olan ve Güzel ve Sürekli Olan Rabbimizin (cc) ayinedar olan bizlerinde bunu talep etmesi bu sırrın içinde gizli olabilir mi?
Gelin içimizden gelen bu seslere biraz kulak verelim. Genç kalma isteği ve çabaları yani Anti-Aging “Yaşlılığa Karşı Yenilenme Tavrı” olarak tercüme ediliyor. Ve bunun getirisi olarak da ilk yaptığımız işlerden biri saçlarımızdaki beyazların yok edilmesi oluyor. Beyazlaşmış saçları- mızı boyayarak kendimizi daha iyi hissediyoruz, bu bir gerçek. Çünkü gençlik hızla akıp gidiyor. Yılların birikimini yansıtan alın ve boyun bölgemizdeki çizgilenmeleri ortadan kaldırmak, cildimizi yeniden oluşturmak isteği ile boğuşuyoruz. Cildimizin gerginliğini arttırıyor diye bir sürü kremlere yüklü paralar ödüyor, birçok bilmediğimiz kimyasalları alıp kullanmak da hiçbir beis görmüyoruz, yeter ki Anti-Aging yapsın.
Komşumuzun derdine ve gençliğine sözüm ona iksir olmuş bir bitkiyi soruşturmadan alıp kullanabiliyoruz. Neden gençlik iksiri düşüncesi ile yüzümüze baktıklarında asırların çizgilerinin görünmesini istemiyoruz. Plastik cer- rahların marifetleri ile vücudumuzdaki yıllara yenik düşen yapı taşlarımızı yenileyebilir olmak belki bir nebze de olsa Anti Agingi tetikliyor. Anti Aging yapmakla; yaşlanmayı öteleyelim fikrine gelirken, ölümün var olduğu gerçeğini de öteleme düşüncesine giriyoruz.
Neden insan Anti Aging yapmak ister. Meselâ san’at dünyasında yaşayanlar arasında böyle bir akımın olması kabul edilebilir ve tabiî karşılanabilir belki. Çünkü sevenleri ve hayranları o san’atçıyı her daim genç görmek isteyeceklerdir. Aslında kendinde görmek istediği genç kalma arzusunu, sevdiği sanatçılarda görmek bir nebzede olsa içindeki genç kalma arzusunun dışa vurumu olacaktır ve böyle yansıyacaktır.
Asıl sebep gençlik iksiri ile ölümden kaçmak ve onu ötelemek olabilir mi?
İhtiyarlık dendiğinde dünyadan ve sevdiklerimizden firak ve iftirak zamanı akla geliyor, ihtiyarlık; ziyadesi ile bizi sarsmaya başladığında bu duygulara kapılıyoruz, diyen Bediüzzaman ne kadar haklı değil mi?
Genç kalma isteğinin altında, ölümün daha uzak olarak algılanmasını istemek mi yatıyor? Gençleşmek fikrinin alt yapısında ölüm korkusundan uzaklaşmayı mı hedefliyor insan. Gencim, güzelim, yakışıklıyım, dinçim öyleyse ölüm bana şu an itibari ile uzak ve kendine ölümü yakıştırmama halleri. Bu arada bu karamsarlıklar ve gençleşmenin gerçeği yansıtmadığı, mutlaka yaşlılık ve ölüm var ise çıkış yolu ne olmalı sorusu akla geliyor. Yine Bediüzzaman şöyle tarif eder: ‘’Rahmet-i İlâhiye öyle bir surette inkişaf etmeli ki, o rikkatli, hüzünlü ve firâklı-ayrılığı, yani sevdiklerinden, mahbuplardan uzaklaşmayı ve ayrılığı, kuvvetli bir ümide dönüştürecek bir çıkış yolu olmalı.”
Anti-Agingle uğraşmaktan ziyade, yaşlılığın kazanımlarını, ümitle ahireti kazanma yollarının yaşlılıkta daha elzem olduğunu bilmeli ve hatırlamak olmalı. Yaşlılık, gençliğin kazanım yolunun anahtarı rolünü oynamalı. Başka bir âlem var, yol kısalıyor, zaman daralıyor, kazanmak için vakit geçiyor diye farkındalık oluşturacak bir dönüşüm olmalı yaşlılık.
Zamanı durdurabilir miyiz, cevabımız hayır. Gençlik gecesinin uykusundan, ihtiyarlık sabahıyla uyandığımız vakit, kendimize baktığımızda, vücudumuzun kabir tarafına doğru adeta koşarcasına gittiğine şahitlik ettiğimizde, işte o zaman yaşlılık dergâhının kapısını aralamış oluyoruz. Bediüzzaman eserlerindeki tarifle; bir zaman gençlik gecesinin uykusundan ihtiyarlık sabahıyla uyandığım vakit kendime baktım, vücudum kabir tarafına bir inişten koşar gibi gidiyor. Yaşlılık, ağarmış saçlar, buruşmuş deriler, az görmeye başlamış gözler, az duymaya başlamış kulaklar, yeterince cevap veremeyen kaslar, yavaşlamış düşünceler, yeterince hızlı idrakten uzaklaşmış akıl ve eksilen muhakeme yeteneği.
“Lezzetleri acılaştıran ölümü çokça zikrediniz” hadisi şerifi dünyanın fani ve geçici olduğunu bizlere hatırlatıyor. Bizler her ne kadar Anti-Aging yapsak da bu gençlik kaybolacak ve ‘hoş geldin safa geldin, ey yaşlılık’ diyeceğiz. Bediüzzaman, “Ziyaların Menba-ı, madeni, çeşmesi, imandır” diyor. İhtiyarlık sabahında verilen ümit ve ışıklar imandan geliyor. Kâinat kitabını okuyarak manasını bulmaya çalışmak gibi, ihtiyarlık sayfasını da, ‘’İman gözlüğü’’ile ‘’gençlikte’’ göremediklerimizi göstererek, iman merdiveni ile bizi yaşlılığa, ihtiyarlığa Anti-Aginge gerek kalmadan, ihtiyarlıkta imanda, genç kalabilmeyi yakalamak adına yükseklere çıkarmayı sağlıyor.
İman gözlüğü adeta ihtiyarlığın altında gizlenmiş hakikatleri bize gösteriyor, ortaya çıkarıyor ve anahtar görevi görüyor. Bediüzzaman yine eserinde, gaybdan her sene baharı hadsiz nimet ve hediyeleriyle doldurup rızka muhtaç bizlere yetiştiren ve zaaf ve acz derecesi nisbetinde rahmetinin cilvesini ziyade gösteren bir Hâlık-ı Rahîmimizin rahmeti, bu ihtiyarlığımızda en büyük bir ümit ve en kuvvetli bir ziyadır der.
‘’İmanda bu kadar nurlu, lezzetli, sevimli, şirin defineler var ve madem ihtiyarlığımız bizi bu definenin içine daha ziyade sevk ediyor, gönderiyor” demesi de boşuna değil. ‘’İmanlı bir yaklaşımla, gençlik iksirini Anti-Agingle değil, hasselerin genç kalmasını sağlayan bir tutum içinde olmakla sağlayabiliriz. Dolayısıyla huzurlu, pozitif düşünen ve bakan, hayatından lezzet alan, dinç, dinamik, genç ruh taşıyan bir insan profili ortaya koyabiliriz. Hayatın lezzetini ve zevkini istediğimiz için, hayatımızı imanla hayatlandırıp feraizle zinetlendirip, günahlardan kaçınmakla da hayatın manasını yakalayabiliriz.
O yüzden ihtiyarlığa ebedî bir gençliği kazanma fırsatı nazarıyla bakabilmeyi bizlere bu eserinde tarif eder. Ebedî bir gençlik kazanabilirsiniz, nasıl mı? İhtiyarlığınıza ebedî bir gençlik nazarıyla bakabilirsiniz. Hakikî soğuk ve sakîl ve çirkin ve zulmetli ve elemli olan ihtiyarlık ise, ehl-i dalâletin ihtiyarlıklarıdır, belki de onların gençlikleridir. Onlar ağlamalı, onlar “Vâ esefâ, vâ hasretâ!” demeli.
İşte genç kalma adına yaptığımız Anti-Aging yerine iman ekseninde ihtiyarlık sabahında ebedî gençliği ve ebedî genç kalmayı hedefleyen bir yapıya dönüşmek çok önemli. İmanın getirdiği gençlik aşısıyla ebedî gençliğin kerametini yaşamayı kim istemez ki?
‘’Madem iman gibi hadsiz derecede kıymettar bir nimet bizde vardır. İhtiyarlık da hoştur, hastalık da hoştur, vefat da hoştur. Nahoş bir şey varsa o da günahtır, sefahattir, bid’atlardır, dalâlettir’’ der Bediüzaman.
İşte ebedî gençliğin elde edilmesinin şartları:
• Tabiî hayat serüvenini kabulleniş ile teslimiyet ve tevekkülün artması,
• Yaşlılığa karşı ‘’iman’’ eksenimizin aktif halde tutulması,
• İmmün sistemi tetikleyen iç huzurun doruğa çıkarılması,
• Hastalığın ve yaşlılığın üzücü ve ezici gibi görünen yüzüne farklı bir mesajla bakabilmenin başarılması,
Kısacası ölümü hatırlatan fizikî değişimler aslında ölümü hatırlatmaktan ziyade, ölümden korkup uzaklaşmak için mi yoksa ölümün bir terhis tezkeresi olduğu testini geçebilmek. Her daim ölümü hatıra getiriyorsa saçlarımızdaki aklar, o zaman ölümü hatırlatanlardan uzaklaşmak gaye olmamalı. Anti-Aging bu gayeye hizmet etmemeli. Manevî âlemden uzak olan hayat döngüsü sırasında ihtiyarlığın alâmetleri, bir nebzede olsa ahireti akla getirdiğinden ötürü, vücudumuzdan uzaklaştırılmamalı.
‘’Kur’ân-ı Hakîmin bize verdiği en mühim bir ders, iman-ı bil’âhirettir; ve o iman da bu derece kuvvetlidir; ve o imanda öyle bir rica ve bir teselli var ki, yüz bin ihtiyarlık bir tek şahsa gelse, bu imandan gelen teselli mukabil gelebilir’’ der Bediüzzaman.
İhtiyarlık sabahında ‘gençlik parkı’nda Anti-Aging ile oturuyor olmak, kazanç değil kaybın başlangıcıdır. Bu yaşlılık dergâhında en makbul bir şefaatçi acz ve zaaftır, acz ve zaafın tam zamanı da ihtiyarlıktır. Böyle bir dergâha makbul bir şefaatçi olan ihtiyarlıktan küsmek değil, bilâkis sevmek lâzımdır. İhtiyarlığımızda Anti- Aging yaparak genç görünme şevkimizin, ahireti hatırlatan ve bizi son dönemlerimizde iman vasıtası ile ahiretimizi kazanmaya sevk eden ihtiyarlığımızı hoş geldin safa geldin diyerek, iman ile kabre girmenin bir vasıtası olarak görmek gerekmekte. Vesselâm.
Selâm ve duâ ile.