"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Gurbette bayram nasıl geçti?

Ahmet ÖZDEMİR
04 Eylül 2011, Pazar
(İsviçre hatıraları - 5)
Bizleri Ramazan ayına, Kadir Gecesi’ne ve Ramazan Bayramına ulaştıran Rabbimize sayısız hamdler ve senalar olsun. Gurbette bir Ramazan’ı daha geçirdik. Nasıl geldi, nasıl geçti anlayamadık. Burada havalar bir kaç gün otuz dereceyi geçse de genellikle serindi. Karadeniz gibi sık sık yağmurlar yağdı. Alp dağları sıcak ve bunaltıcı Akdeniz ikliminin önünde bir set teşkil ediyordu. Bunaltıcı sıcaklarda oruç tutanlara Allah sabırlar versin diye duâ ettik. Belki Allah sıcakla kullarını imtihan etmektedir.
Kur’ân-ı Kerim’de beyan edildiği gibi Allah bizim taşıyamayacağmız yükü yükletmez. Dünyaya imtihan için gönderilen insanlar ibadetle de mükellef kılınmış. Bunlardan birisi de yılda bir ay tuttuğumuz çok hikmetli Ramazan orucudur. Bu aydaki sıcak da, açlık da, susuzluk da tatlıdır. Şeytandan ders alan nefsimizi dinlediysek vay halimize. Çünkü o daima kötülüğü emreder.
İsviçre’de, Türkiye’de olduğu gibi, şeair-i Ramazan kabul edebileceğimiz iftar çadırları, mahyalar, davulcular, “iftarda-sahurda açığız”, “bayram tatlıları”, “bayram alış verişleri”, “bayram mesajları”, “dokuz gün bayram tatili” vb.’leri yok; ama teravih namazları, iftarlar, imsakiyeler, zekâtlar, fitreler, kandiller, bayramlar var. Buradaki Müslümanlar bulduklarına şükrediyorlar ve gereğini yerine getirmeye çalışıyorlar. Camilerde kadınlar namazdan önce, erkekler namazdan sonra birbirleriyle musafaha etmeyi adet edinmişler.
İnsanlar iftarlarda buluşabiliyorlar. Bunlar çoğunlukla evlerde oluyor. İsviçre’de mesailer Ramazan’a ve bayrama göre düzenlenmediğinden uygun günleri bulmak daha çok hafta sonlarına kalıyordu. Çünkü bu ülkede Pazar günleri resmî tatil ve her yer kapalı. Cumartesi günleri kısmen tatil olduğundan çalışan aileler alış verişlerini bu günlerde yapabiliyorlar. Buradaki insanların hayatını özetlemek gerekirse çalışmak, çalışmak, çalışmak, sonra dinlenmek (eğlenmek)tir. Gördüğüm kadarıyla çalışmaktan eğlenmeye vakit bulamıyorlar. Bir ara Almanya’ya geçip sınır şehrinde gezdik. Bizdeki tabirle o şehirde hayat vardı. Her taraf cıvıl cıvıl insan kaynıyordu. Geri döndük, benzetmekte hata olmasın, mezarlığa girmiş gibi olduk. Komşu Alman şehrindeki canlılık yoktu. Halbuki iki şehir adeta bitişikti, arasında fark yoktu. İkisinde de Almanca konuşuluyor ve aynı dine mensuplar.
Bu sene Kadir Gecesi Cuma gününe rastladığından cami cemaati nisbeten diğer günlerden fazlaydı. Gecenin feyzinden istifade etmek için büyük gayretler gösterdiklerini söyleyebilirim. Daha önce Kadir Gecesi verilmesi planlanan iftar yemeği bu maksatla ertesi güne bırakıldı.
Türkiye’de olduğu gibi burada güvenilecek yemek fabrikaları olmadığından iftar yemeğinin hazırlanması daha çok hanımların gayret ve fedakârlıklarına kalıyordu. Ortak iftarda ve arkasından kılınan teravih namazında çocuklar da yerlerini aldılar. Bazı küçük çocuklar ise caminin boş kısmını kendileri için oyun alanına çevirdiler. Belki unutamayacakları yasaksız birgün yaşadılar. Ama bundan kimse de rahatsız olmadı.
Ramazan Bayramı hafta ortasına rastlamasına rağmen bayram namazına katılım beklenenin üstünde oldu. Hafta sonu olsaymış cemaat daha fazla olurmuş. Ramazan bayram namazını kılamayanlar Pazar gününe rastlayan Kurban Bayramında bu özlemlerini giderebileceklerini düşünüyorlar. Bayram coşkusu camilerde daha çok hissediliyordu. Sabahın erken saatlerinde camiler dede, baba ve torunlarla dolmaya başladı. Belli ki bazıları ilk defa camiye ve namaz kılmaya geliyordu. Sabah namazından sonra bayram namazına kadar uhuvvet (kardeşlik) konularının işlendiği sohbetler yapıldı. Cemaatte Türkler dışında Arnavutlar ve Araplar da vardı. Bazen başka milletlerden Müslümanlar da olabiliyor. Bediüzzaman’ın yıllar önce dehşetli dinsizliğe karşı “ehl-i kitapla” ittifak etmekten bahsetmesinin ne kadar isabetli olduğunu düşündüm. Kaynağını hadis-i şeriften alan şu sözlerini hatırladım:
“Ahirzamanda İsevîlerin hakikî dindarları ehl-i Kur’ân ile ittifak edip, müşterek düşmanları olan zındıkaya karşı dayanacakları gibi; şu zamanda dahi ehl-i diyanet ve ehl-i hakikat, değil yalnız dindaşı, meslektaşı, kardeşi olanlarla samimî ittifak etmek, belki Hıristiyanların hakikî dindar ruhanîleriyle dahi, medar-ı ihtilâf noktaları muvakkaten medar-ı münakaşa ve nizâ etmeyerek, müşterek düşmanları olan mütecaviz dinsizlere karşı ittifaka muhtaçtırlar.” (Lem’alar, s.155) 
“Biz, değil onlar gibi ehl-i diyanet ve tarikata mensup Müslümanlar, şimdi bu acip zamanda, imanı bulunan ve hatta fırak-ı dâlleden bile olsa onlarla uğraşmamak ve Allah’ı tanıyan ve ahireti tasdik eden Hıristiyan bile olsa, onlarla medâr-ı nizâ noktaları medâr-ı münakaşa etmemeyi, hem bu acip zaman, hem mesleğimiz, hem kudsî hizmetimiz iktiza ediyor.” (Kastamonu Lâhikası, s.192)
Belki Hıristiyanlarla ihtilâflı meseleleri bir tarafa bırakıp ittifak edecek noktalar aramak gerekirken bazı Müslümanlar kendi aralarındaki küçük meselelerden ihtilâfa düşmektedirler. Bu da dinsizlik kuvvetine yardım hükmüne geçmektedir. Burada az sayıda olan Müslümanlar arasında yaşanan ihtilâf sıkıntıya, dedikoduya ve ayrılıklara sebep olmaktadır. Halbuki Bediüzzaman’ın Uhuvvet Risâlesini okusalar ve şu sözlerini dinleseler ne kadar güzel olurdu:
“İmanın verdiği nur ve şuurla ve sana gösterdiği ve bildirdiği esmâ-i İlâhiye adedince vahdet alâkaları ve ittifak rabıtaları ve uhuvvet münasebetleri var. Meselâ, her ikinizin Hâlıkınız bir, Mâlikiniz bir, Mâbudunuz bir, Râzıkınız bir—bir, bir, bine kadar bir, bir. Hem Peygamberiniz bir, dininiz bir, kıbleniz bir—bir, bir, yüze kadar bir, bir. Sonra köyünüz bir, devletiniz bir, memleketiniz bir—ona kadar bir, bir. Bu kadar bir birler vahdet ve tevhidi, vifak ve ittifakı, muhabbet ve uhuvveti iktiza ettiği ve kâinatı ve küreleri birbirine bağlayacak mânevî zincirler bulundukları hâlde, şikak ve nifâka, kin ve adâvete sebebiyet veren örümcek ağı gibi ehemmiyetsiz ve sebatsız şeyleri tercih edip mü’mine karşı hakikî adâvet etmek ve kin bağlamak, ne kadar o rabıta-i vahdete bir hürmetsizlik ve o esbab-ı muhabbete karşı bir istihfaf ve o münasebât-ı uhuvvete karşı ne derece bir zulüm ve i’tisaf olduğunu, kalbin ölmemişse, aklın sönmemişse anlarsın.” (Mektubat, s. 255)
Bayram namazı kılındıktan sonra yapılan ittifak duâsının arkasından herkes birbirleriyle bayramlaştı. Bu arada ülkede yaşayan Müslüman nüfusun çoğunluğunu Arnavutların teşkil ettiğini belirtmeliyim.
Burada normal mesai devam etmektedir. Okullar açıktır. Okullar deyince aklınıza yaz tatili gelebilir. Burada yaz tatili beş hafta sürüyor. Okul açıldığı gün dersler başlar ve yoklamalar alınırmış. Gelmeyen öğrenci velisine para cezası uygulanırmış.
Avrupanın tamamı bir ülke gibidir. İsteyenler hiç beklemeden komşu ülkelere gidip akraba, dost ve arkadaşlarıyla bayramlaşma fırsatına sahiptir.
Not: Sevgili okuyucularımın geçmiş Kadir Gecelerini ve Ramazan Bayramlarını tebrik ederim.
Okunma Sayısı: 1125
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı