07 Eylül 2010 ASYA'NIN BAHTININ MİFTAHI , MEŞVERET VE ŞÛRÂDIR İletişim Künye Abonelik Reklam Bugünkü YeniAsya!

Eski tarihli sayılar

Günün Karikatürü
Gün Gün Tarih
Dergilerimiz

“Nefsını ve malini Cenâb-i Hakk’a satmak”

BİR ÂYET,BİR YORUM

“İnsanlardan öyleleri de vardır ki Allah’ın rızasını almak için kendisini satar, Allah yolunda kendini fedâ eder. Allah da kullarına çok şefkatlidir.” (Bakara: 207)

Bu âyet, ashabdan Suheyb bin Sinan er Rumi hakkında nazil olmuştur. Rivayet edildiğine göre Peygamberimiz (asm) ve arkadaşları Mekke’den Medine’ye hicret ettikten sonra Suheyb de hicret etmek istedi. Suheyb bunu kendisi şöyle anlatıyor: “Müşrikler ‘Ya Suheyb, sen Mekke’ye geldiğinde malın mülkün yoktu, fakirdin. Şimdi ise zenginsin. Bütün bu mallarınla birlikte mi hicret etmek istiyorsun? Bu şekilde mallarınla birlikte hicret edemezsin’ dediler. Ben de, ‘Bu malları verirsem, benim hicret etmeme müsaade edecek misiniz?’ diye sordum. Onlar da, ‘Evet’ dediler. Bunun üzerine ben de mallarımı onlara bıraktım. Onlar da beni serbest bıraktılar. Sonra yola çıktım ve bir müddet sonra da Medine’ye vardım. Benim Medine’ye geldiğimi duyan Hz. Muhammed (asm), ‘Rabiha Suheyb, Rabiha Suheyb’ dedi. Yani, ‘Suheyb kazandı, Suheyb kazandı.’”

Bu iniş sebebi, bu âyeti anlamamız için gerçekten bize bir bakış açısı sunuyor. Suheyb, Allah ve Resûlü’nün sevgisini geçici dünya malı sevgisinin üzerine çıkarmış ve Allah onunla ilgili âyet inzal buyurmuş, Peygamberimiz (asm) iki defa “Süheyb kazandı” demiştir. Süheyb, Allah rızası için dünyayı terketmiştir. Dünyadan kaybettiğine asla mahzun olmamıştır. Zaten Kur’ân ahlâkıyla yetişen akıllı bir insan, ne dünya işlerinden, mallarından elde ettiğine sevinir, ne de kaybettiğine üzülür.

Âyet insanın kendisini satmasından bahsediyor. Bu satma ticareti düşünen her insanı etkileyecek bir ifadedir. Allah bizim kendi rızası için fedakârlık yapmamızı istiyor. Malımızı, canımızı adeta bizden karşılığında büyük bir fiat vermek için satın almak istediğini beyan ediyor. Nefsimizi ve malımızı Allah için satmak, onları Allah’ın yolunda kullanmak demektir. Bu fedakârlıklarda görünüşte dünyevî kayıplarımız olabilecektir. Hatta bazı insanlar böyle yapan kimselere, “deli” bile diyebileceklerdir. Ama Allah “Rauf”tur. Çok şefkatlidir. Allah’ın şefkati bu dünyada gözüküyor. Ama şefkatinin en geniş tecelli yeri Ahirette, Cennettedir. Bu yüzden vücudunu, duygularını, malını Allah yolunda harcayan, Allah’a feda eden insanlar, karşılığında büyük bir fiat, büyük bir armağan alacaklardır. Bu ebedî mükafat gelmeden önce, insanın fıtratının gereğini yaptığından dolayı yaşadığı sonsuz, elemsiz mutluluk duygusu da işin dünyaya bakan yönüdür.

Bu asır “pazarlama” asrıdır. Yani insan herşeyi pazarlıyor. Malını ve kendisini iyi pazarlayan kazanıyor. Allah, pazarlamanın uhrevî boyutuna dikkat çekiyor. Önemli olan insanın kendisini Allah’a satması. Bu satışta ve pazarlamada sahtekârlık asla olmaz. İnsanları aldatabilirsiniz ama Allah’ı asla. Zaten kendisini Allah’a satmak için çaba gösteren bir kimse, diğer pazarlama, ticaret faaliyetlerinde de dürüst olur. Kimseyi aldatmaz. Kimileri de kendisini şeytana satar, kötü arkadaşlara, nefs-i emmâresine satar. Bu satış, iflasa götürecek bir satıştır. Aklı başında olan insan, kendisini iflasa sürükleyecek, aldatacak kimselerle alışveriş yapmaz, onlara mal satmaz. Aklı başında bir mü’min de kendisini şeytana ve onun arkadaşlarına satmaya çalışmaz. Çünkü şeytan ve arkadaşları insanı cehenneme, Allah ve dostları da insanı cennete çağırıyor.

Ya Rabbi! Sen bizleri, bedenini, duygularını, latifelerini, organlarını, mallarını Sana satan kullarından eyle. Bunları şeytana, nefs-i emmâreye ve kötü arkaşlara satan insanlardan eyleme. Nefsimizi sana satma konusunda bizlere yardımcı ol. Âmin

İdarecinin hediye, hakimin rüşvet almasi

BİR HADİS,BİR YORUM

“İdarecinin hediye alması haramdır. Hakimin rüşvet alması küfürdür.” (Müsned; Camiüssağir, c. 1, s. 107)

Burada idareciden kasıt herhangi bir idari görevde bulunan demektir. Özellikle para muslukları elinde bulunduran idarecilerin bu konuda çok daha fazla titiz davranması gerekir. İdarecinin makamı yükseldikçe hediyesi de büyür. İdareciler önce hediye ile bağlanır, istek ve arzular ise sonradan gelir. Hediye veren kişiler, kendilerine herhangi bir iş husunda torpil geçilmesini isterler. İdareci aldığı hediyenin altında ezilmemek için devletin imkânlarını bu hediye sahiplerine peşkeş çeker. Bu durumda bazı kimselerin kısa bir süre içinde haksız bir şekilde palazlandığı ve zengin olduğu görülür. Bu yüzden Allah’ı bilen, Allah’tan korkan bir kimse başkalarının verdikleri hediyelere tenezzül etmez. Kendileri idareci olmasalardı herhangi bir hediye kendilerine elbette gelmeyecekti. İdareci olup bazı musluklar ellerinde olunca hediyeler yağmur gibi yağmaya başlar. Bu yüzden kalbinde iman bulunan bir insan bu adaletsizliğe ve haksızlığa sebep olacak davranıştan onun “haram” olduğunu düşünerek uzak kalması gerekir.

Hadiste hakimlerin rüşvet almasının “küfür” olduğu bildiriliyor. Buradaki küfür, inkâr anlamında değil, nankörlük anlamındadır. Görevi kötüye kullanmak nankörlük olarak nitelendiriliyor. Rüşvet alan bir hâkim haksız bir dâvâyı haklı, ya da haklı bir davayı haksız bir şekilde sonuçlandırır. Böylece adalet dağıtması gerekirken zulüm dağıtmış olur. Bu da kul hakkında girer. Üç kuruşluk dünya menfaati için, âdil olması gereken mahkemelere gölge düşürerek mahkemelere karşı insanların güvenini sarsmış olur. Böyle bir durumda zalimler ellerini kollarını sallayarak dolaşırlarken, mazlumlar da hapishane köşelerinde çile çekerler. Böylece cemiyetin huzuru, ahengi bozulur. İdarecinin ve hakimin hediye ve rüşvet almasını ve bu sebeple zulmetmelerini önlemenin tek bir yolu vardır. O da iyi bir din eğitimidir. İyi bir din eğitimi almayan bir kimse, Allah’ı bilmeyen, Allah’ın büyük mahkemesinden haberdar olmayan, bu inanç kalbine ve duygularına tam yerleşmeyen bir kimse, “Ben idareciyim, ben hâkimim, kim beni sorgulayabilir, ben istediğini yaparım” der ve zulüm yapmaktan kaçınmaz. Ama Allah’ı bilen, O’nun büyük mahkemesinde hesap vereceğinin bilincinde olan bir idareci ve bir hakim, kılı kırk yararcasına dikkatli olur. Devletin malını kimseye peşkeş çekmez, basit menfaatleri için haksızlık yapmaz, zulüm yapmaz. Böylece toplum da huzurlu ve mutlu olur. Zaten böyle iyi bir din eğitimi almış toplumlarda halk da idarecisine hediye, hakimine rüşvet götürmez. Dini önemsemeyen insanlar, aslında oturdukları dalı kesiyorlar da farkında değiller.

YRD. DOÇ. DR. ATİLLA YARGICI

07.09.2010

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri


Son Dakika Haberleri

Başlıklar

  “Nefsını ve malini Cenâb-i Hakk’a satmak”

  İFTAR ÇADIRI

  Müşriklerin başlarina toprak saçarak geçip gitti

  Lütuf ve merhamet

  ARABADAKİ BENZİN

  Rahmâni İltifatlar defteri

  ZEKÂTLA MALIMIZI KORUYALIM

  Ramazan orucunun kazâsi

  Yâ Nur!

  EL BÂTIN

Dergilerimize abone olmak için tıklayın.
Hava Durumu
Yeni Asya Gazetesi, Yeni Asya Medya Grubu Yayın Organıdır.