Ramazan’a erİşİp de, hıssedar olamamak |
Saadetli günlerden bir gündü. Sevgili Efendimiz (asm), sahabilerine nasihatta bulunmak üzere, mescidindeki minbere çıkmak üzereydi. Birinci basamağa adımını koyduğunda: “Amin!” dedi. İkinci basamağa adımını koyduğunda yine, “Amin!” buyurdu. Üçüncü basamağa adımını koyduğunda tekrar: “Amin!” söyledi. Bu, daha önce hiç yapmadığı bir şey idi. Minberden indikten sonra sahabiler merak ettiler. Onun saadetli huzuruna koşup sordular: “Ey Allah’ın Resulü! Senden daha önce böyle bir şey işitmedik. Neden böyle yaptın?” Sevgili Peygamberimiz (asm) onlara şöyle buyurdu: “Cebrail geldi ve ‘ana-babasının ihtiyarlığında onların yanında olmuş, ama ana-baba hakkını gözetmediği, onlara iyi bakarak Allah’ın affını yakalama fırsatını değerlendirememiş kimseye yazıklar olsun, burnu yere sürtülsün’ dedi. Ben de ‘Amin!’ dedim. Sonra, ‘Ya Resulallah, bir yerde adın anıldığı halde, sana salât ü selâm getirmeyen de rahmetten uzak olsun, burnu yere sürtülsün’ dedi. Ben de ‘Amin!’ dedim. Sonra da, ‘Ramazan’a yetiştiği halde, Allah’ın af ve mağfiretini kazanamamış kimseye de yazıklar olsun, rahmetten uzak olsun!’ dedi. Ben de, üçüncü kez ‘Amin!’ dedim.”
(S. Gündüzalp, Bir Gül Demeti, s. 170) |
04.09.2010 |