YÂ REZZAK! |
Ya Rezzak! Her bir yaratığının rızıklarını ayrı ayrı, tam bir ölçü, intizam, rahmet ve hikmetle aksatmaksızın vakti vaktine verirsin ve onlara, faydalanacakları şeyleri ihsân edersin. Rızık, Sen’in, özellikle zîhayat mahlûkatına faydalanmalarını nasip ettiğin her şeydir. Bundan da anlıyoruz ki, rızık yalnız yenilip içilecek şeylerden ibaret değildir. Kendisinden faydalandığımız her şeye rızık denir. Bunlar da ikiye ayrılır. Maddî ve manevî rızık. Maddî rızık, her türlü yiyecek ve içecek, giyilecek ve kullanılacak eşya, para, mücevher, çoluk-çocuk, vücudun çalışma kudreti, bilgi, mal-mülk, servet v.s. gibi şeyler olduğu gibi manevî rızık ise, ruhun ve kalbin gıdası olan şeylerdir. Başta îman olmak üzere biz insanların mânevî hayatına ait bütün duygular ve o duyguların ihtiyacı olan şeyler, hep mânevî rızıktır. Rızık doğrudan doğruya Sen’in elinde ve Sen’in rahmet hazinenden çıkar. Her bir hayat sahibinin rızkı Sen’in taahhüdün altında olduğuna göre Ya Rezzak, hiçbir varlık açlıktan ölmemesi gerekir. "Halbuki, açlıktan, rızıksızlıktan ölenler çok görünüyor?" diye soranlara Üstad Said Nursî, Sen’in Rezzak isminin ışığı altında şu cevabı vermiştir: “Taahhüd-ü Rabbânî (Allah’ın verdiği söz-tahahhüt) hakikattir; rızıksızlık yüzünden ölenler yoktur. Çünkü o Hakîm-i Zülcelâl, zîhayatın bedenine gönderdiği rızkın bir kısmını ihtiyat için şahm ve içyağı suretinde iddihar eder (depolar, biriktirir). Hattâ bedenin her hücresine gönderdiği rızkın bir kısmını, yine o hücrenin bir köşesinde iddihar eder; istikbalde, hariçten rızık gelmediği zaman sarf edilmek üzere bir ihtiyat zahîresi hükmünde bulundurur. İşte, bu iddihar edilmiş ihtiyat rızık bitmeden evvel (insanlar, hayat sahipleri) ölüyorlar. Demek o ölmek rızıksızlıktan değildir. Belki sû-i ihtiyardan tevellüd eden bir âdet ve o sû-i ihtiyardan ve âdetin terkinden neş’et eden bir marazla (hastalıkla) ölüyorlar… Madem kırk günden yetmiş seksen güne kadar rızk-ı fıtrî devam ediyor. Ve madem Rezzak ismi, gayet geniş bir surette rû-yi zeminde cilvesi görünüyor. Ve madem hiç ümit edilmediği bir tarzda, memeden ve odundan rızıklar akıyor, baş gösteriyor. Eğer pür-şer beşer sû-i ihtiyarıyla müdahale edip karışmazsa, her halde rızk-ı fıtrî bitmeden evvel o zîhayatın imdadına o isim yetişiyor, açlıkla ölüme yol vermiyor. Öyleyse, açlıktan ölenler, eğer kırk günden evvel ölseler, kat’iyen rızıksızlıktan değildir. Belki ‘Terkü’l-âdât mine’l-mühlikât’ (Âdeti terk etmekle kötü ve günahlı bir hâle getirmek) sırrıyla, sû-i ihtiyardan (kötü seçimden) gelen bir âdet ve terk-i âdetten neş’et eden bir illetten, bir marazdan ileri gelmiştir.” 26 Zaten, her bir akıl ve şuur sahibi olan bir insan etrafına baksa görür ki, elde edilen rızık, insanın güç ve kuvveti ile ters orantılıdır. Meselâ, daha dünyaya gelmeden evvel bir yavru, annesinin rahminde iken güç ve kuvveti ve seçme iradesi olmadığı bir zamanda, ağzını kımıldatacak kadar muhtaç olmayacak bir surette rızkı veriliyor. Sonra, dünyaya geldiği ve ömrü süresince gücünü, kuvvetini ve aklını kullanmaya başladıkça rızkını tedarik etmekte zorlanıyor. Yani adeta rızık der ki, "Gel, beni ara, bul ve al.” Demek, Ya Rezzak, öyle bir kanun koymuşsun ki, rızık, iktidar ve ihtiyarımız ile ters orantılıdır. Bu gerçeği bilmek ve bunun gerçeğinde hareket etmeyi bizlere nasip eyle. Ya Rezzak, sayısız ve çeşit çeşit rızıklara muhtaç hayvanlar âlemi, şiddetli açlıklarıyla beraber zayıf ve acizdirler. Bu yönden bakıldığında hayvanlar âlemi çok karanlıklı ve hüzünlü görünüyor. Ama birden Sen; Rezzak isminin altında Rahman isminle bütün o zayıf ve aciz hayvanlar âlemindeki her ferdi hiç şaşırmadan, her birine lâyık ve münasip rızkını gönderirsin. Biz insanların da en acizi ve muhtacı ve eli hiçbir şeye yetişmeyen yavrularımıza şefkatli annelerin sinelerinden kan ve fışkı arasından halis, beyaz ve bol gıdalı sütü göndererek rızıklandırırsın. Sana binlerce, milyonlarca şükürler olsun Ya Rezzak. Biz kulların Sen’in bizler için hazırladığın ve gönderdiğin rızıkları çok severiz. Fakat kimimiz hayvancasına onları tüketir, kimimiz de imanımızdan dolayı Sana şükürle mukabele ederiz. Sana binlerce, milyonlarca şükürler olsun Ya Rezzak!
M. FAHRİ UTKAN |
02.09.2010 |