Lahika |
Hadis-i Şerif Meâli
Oruçlunun uykusu ibâdet, susması tesbih, ameli kat kat sevaplı, duâsı makbuldür, günahları ise bağışlanır.
Câmiü's-Sağîr, No: 3809 |
02.09.2010 |
Kanaat tükenmez bir hazinedir “Kanaat, tükenmez bir hazinedir” hadîsinin sırrıyla, kanaat bir define-i hüsn-ü maişet ve rahat-ı hayattır. Hırs ise, bir mâden-i hasâret ve sefalettir. İsraf, hırsı intaç eder. Hırs, üç neticeyi verir: Birincisi: Kanaatsizliktir. Kanaatsizlik ise sa’ye, çalışmaya şevki kırar. Şükür yerine şekvâ ettirir, tembelliğe atar. Ve meşru, helâl, az malı(Hâşiye-1) terk edip, gayr-ı meşru, külfetsiz bir malı arar. Ve o yolda izzetini, belki haysiyetini feda eder. Hırsın İkinci Neticesi: Haybet ve hasârettir. Maksudunu kaçırmak ve istiskale mâruz kalıp teshilât ve muavenetten mahrum kalmak, hattâ “El-harîsu hâibun hâsirun” yani, “Hırs, hasâret ve muvaffakiyetsizliğin sebebidir” olan darb-ı mesele mâsadak olur. Hırs ve kanaatin tesiratı, zîhayat âleminde gayet geniş bir düsturla cereyan ediyor. Ezcümle, rızka muhtaç ağaçların fıtrî kanaatleri, onların rızkını onlara koşturduğu gibi, hayvânâtın hırsla meşakkat ve noksaniyet içinde rızka koşmaları, hırsın büyük zararını ve kanaatin azîm menfaatini gösterir. Hem zayıf umum yavruların lisan-ı halleriyle kanaatleri, süt gibi lâtif bir gıdanın, ummadığı bir yerden onlara akması ve canavarların hırsla noksan ve mülevves rızıklarına saldırması, dâvâmızı parlak bir surette ispat ediyor. Hem semiz balıkların vaziyet-i kanaatkârânesi, mükemmel rızıklarına medar olması ve tilki ve maymun gibi zekî hayvanların hırsla rızıkları peşinde dolaşmakla beraber kâfi derecede bulmamalarından cılız ve zayıf kalmaları, yine hırs ne derece sebeb-i meşakkat ve kanaat ne derece medar-ı rahat olduğunu gösterir. Hem Yahudi milleti hırs ile, ribâ ile, hile dolabı ile rızıklarını zilletli ve sefaletli, gayr-ı meşrû ve ancak yaşayacak kadar rızıklarını bulması ve sahrânişinlerin, yani bedevîlerin, kanaatkârâne vaziyetleri, izzetle yaşaması ve kâfi rızkı bulması, yine mezkûr dâvâmızı kat’î ispat eder. Hem çok âlimlerinHaşiye-2 ve ediplerinHaşiye-3 zekâvetlerinin verdiği bir hırs sebebiyle fakr-ı hâle düşmeleri ve çok aptal ve iktidarsızların, fıtrî kanaatkârâne vaziyetleriyle zenginleşmeleri kat’î bir surette ispat eder ki, rızk-ı helâl, acz ve iftikara göre gelir, iktidar ve ihtiyar ile değil. Belki o rızk-ı helâl, iktidar ve ihtiyar ile mâkûsen mütenasiptir. Çünkü, çocukların iktidar ve ihtiyarı geldikçe rızkı azalır, uzaklaşır, sakilleşir. “Kanaat, tükenmez bir hazinedir.” (Fethu’l-Kebîr, 2:309.) hadîsinin sırrıyla, kanaat bir define-i hüsn-ü maişet ve rahat-ı hayattır. Hırs ise, bir mâden-i hasâret ve sefalettir.
HAŞİYELER: Hâşiye - 1: İktisatsızlık yüzünden müstehlikler çoğalır, müstahsiller azalır. Herkes gözünü hükûmet kapısına diker. O vakit hayat-ı içtimaiyenin medarı olan san’at, ticaret, ziraat tenakus eder. O millet de tedennî edip sukut eder, fakir düşer. Haşiye - 2: İran’ın âdil padişahlarından Nuşirevân-ı Âdil’in veziri, akılca meşhur âlim olan Büzürcmehr’den (Büzürg-Mihr) sormuşlar: “Neden ulema, ümera kapısında görünüyor da, ümera ulema kapısında görünmüyor? Halbuki, ilim emâretin fevkindedir.” Cevaben demiş ki: “Ulemanın ilminden, ümeranın cehlindendir.” Yani, ümera, cehlinden ilmin kıymetini bilmiyorlar ki, ulemanın kapısına gidip ilmi arasınlar. Ulema ise, marifetlerinden, mallarının kıymetini dahi bildikleri için, ümera kapısında arıyorlar. İşte Büzürcmehr, ulemanın arasında fakr ve zilletlerine sebep olan zekâvetlerinin neticesi bulunan hırslarını zarif bir surette tevil ederek nâzikâne cevap vermiştir. (Hüsrev) Hâşiye - 3: Bunu teyid eden bir hadise: Fransa’da ediplere, iyi dilencilik yaptıkları için dilencilik vesikası veriliyor.
Lem’alar, 19. Lem’a, 7. Nükte
LÜGATÇE:
sa’y: Gayret, çalışma, emek. haybet: Elde edemeyiş, mahrumluk. sahrânişin: Çadırda yaşayan, göçer, bedevi. mâkûsen mütenasip: Ters orantı. müstehlik: Tüketici. müstahsil: Üretici. define-i hüsn-ü maişet: İyi geçinme kaynağı, hazinesi. mâden-i hasâret: Kaybetmenin sebebi, aslı. haybet: Elde edemeyiş, yokluk, mahrumluk. |
02.09.2010 |
Risâle-i Nur gözüyle oruç
Kur’ân’ın mânevî mu'cizesi olan ve “yüze yakın din tılsımlarını ve hakaik-ı Kur’âniyenin muammalarını hâl ve keşfeden Risâle-i Nur” 1 “İslâmiyetin erkân-ı hamsesinin birincilerinden ve Şeair-i İslâmiyenin azamlarından en parlak ve muhteşem olan Ramazan-ı Şerifteki orucun sayısız hikmetlerini dokuz nüktede özetleyerek” 2 bu meselede de birinciliğini göstermiştir. “Ramazan-ı Şerifteki savm (oruç) İslâmiyetin erkân-ı hamsesinin (beş rüknün) birincilerindendir. Hem Şeâir-i İslamiyenin azamlarındandır. Hem Cenâb-ı Hakk’ın rububiyetine, hem insanın hayat-ı içtimâiyesine, hem hayat-ı şahsiyesine, hem nefsin terbiyesine, hem niam-ı İlâhiyenin (Allah’ın nimetlerinin) şükrüne bakar hikmetleri var” 3 ve “bu suretle oruç çok cihetlerle hakikî vazife-i insaniye olan şükrün anahtarı hükmüne geçer” 4 diyen Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Ramazan-ı Şerifin orucunun Cenâb-ı Hakk’ın rububiyeti noktasına, hem nimetlerinin şükrüne, hem insanın sosyal hayatına, hem nefsin terbiyesine, hem nefsin ahlâk güzelliğine, hem Kur’ân-ı Hâkimin nüzulüne, hem dünyada ahiret için ziraat ve ticaret etmeye gelen nev-î insanın kazancına, hem insanın hayat-ı şahsiyesine, hem doğrudan doğruya nefsin mevhum rububiyetini kırmak ve aczini göstermekle ubudiyetini bildirmeye” 5 bakan tam dokuz hikmetini, dokuz ayrı başlık altında ele alarak, Cenâb-ı Hakk’ın rızasına uygun olan mükemmel bir orucun tarifini ve mahiyetini ortaya koymuştur. Ramazan Risâlesini tefekkürle incelediğimizde karşımıza mahiyeti çok yüksek, manidar bir oruç çıkmaktadır. Evet, Risâle-i Nur gözüyle oruç, “ehl-i imanın, Cenâb-ı Hakk’ın o şefkatli ve haşmetli ve külliyetli Rahmaniyetine karşı vüs’atli ve azametli ve intizamlı bir ubudiyetle mukabele etmesidir.” 6 Oruç, Cenâb-ı Hakka teşekkür etmek, o nimetleri doğrudan doğruya ondan bilmek, o nimetlerin kıymetini takdir etmek ve nimetlere kendi ihtiyacını hissetmektir.7 Oruç, “hakikî ve halis, azametli ve umumî bir şükrün anahtarıdır.” 8 Oruç, “fukaranın acınacak acı hallerini ve açlıklarını hissetmek ve açlık ve fakirlik ne kadar elim ve onların şefkate ne kadar muhtaç olduğunu idrak etmektir.” 9 Oruç, zenginden fakire herkesin kendisini malik değil memlûk (Allah’ın kulu); hür değil abd olduğunu anlaması, emir olmazsa, en âdî ve en rahat şeyi de yapamaz, elini suya uzatamaz diye mevhum rububiyetinin kırılması, ubudiyeti takınması ve hakikî vazifesi olan şükre girmesidir.10 Oruç, ”nefsin ahlâk güzelliği ve serkeşane muâmelelerden vazgeçmesidir.”11 Oruç, en gafillere ve mütemerridlere (inatçılara) zaafını ve aczini ve fakrını hissettirmektir.12 Oruç, ”nefsin firavunluğunu bırakıp, kemal-i acz ve fakr ile dergâh-ı İlâhiyeye ilticaya bir arzu hissetmek ve bir şükr-ü manevî eliyle rahmet kapısını çalmaktır.”13 Oruç, “Kur’ân-ı Hâkim’in zaman-ı nüzulünü istihzar ile o semavi hitabı hüsn-ü istikbal etmek ve Kur’ân’ı yeni nazil oluyor gibi okumak ve dinlemektir.”14 Oruç, ”nefsin hâcât-ı süfliyesinden ve malayaniyat hâlâttan tecerrüt ve ekl ve şürbün (yeme ve içme) terkiyle melekiyet vaziyetine benzemektir.”15 Oruç, ”her bir harfi otuz bin bâkî meyveler veren ve bir nuranî şecere-i tuba hükmüne geçen Kur’ân-ı Hâkim’den baki meyveleri kazanmak ve bu kudsî, ebedî, kârlı ticareti yapmaktır.”16 Oruç, ”yemek içmek gibi nefsin gafletle hayvânî hacatına ve malayani ve hevaperestane müştehiyata girmemektir.”17 Oruç, ”mahlûkatın hayvaniyetten çıkıp melekiyet vaziyetine veyahut ahiret ticaretine girdiği için dünyevî hacatını muvakkaten bırakmakla uhrevî bir adam ve tecessüden tezahür etmiş bir ruh vaziyetine girerek, Samediyete bir nevî ayinedarlık etmektir.”18 Oruç, ”dilini yalandan, gıybetten ve galiz tabirlerden ayırmak ve lisanı, tilâvet-i Kur’ân ve zikir ve tesbih ve salâvat ve istiğfar gibi şeylerle meşgul olmak ve gözünü ibrete ve kulağını hak söz ve Kur’ân dinlemeye sarf etmektir.”19 Oruç,”insana en mühim bir ilâç nev’înden maddî ve manevî perhizdir.” 20 Oruç, ”emir vasıtasıyla helâli terk ettiği cihetle, haramdan çekinmek için akıl ve şeriattan gelen emri dinlemeye kabiliyet peyda etmektir.”21 Oruç, ”uzun süren müddet-i açlığa sabır ve tahammül ve bir riyazet ve bir idmandır.”22 Oruç, ”beşerin musîbetini ikileştiren sabırsızlığın ve tahammülsüzlüğün ilâcıdır.”23 Oruç, ”kalp ve ruh, akıl, sır gibi letaifin ve sair cihazat-ı insaniyenin terakkiyat ve tefeyyüzleridir.”24 Oruç, ”nefsin rububiyetini kırmak, aczini göstermek ve ubudiyetini bildirmektir. Yani, açlıkla nefsin firavunluk cephesine darbe vurmak, aczini, zaafını, fakrını gösterip abd olduğunu bildirmektir.”25 Oruç, ”Ey Allah’ım Sen benim Rabb-ı Rahimim’sin; ben senin aciz bir abdinim.”26 şuurunu kazanmaktır. Ve “Orucun en ekmeli ise, mide gibi bütün duyguları, gözü, kulağı, kalbi, hayali, fikri gibi cihazat-ı insaniyeye dahi bir nev'î oruç tutturmaktır. Yani, muharremattan (haramlardan), malayaniyattan (faydasız, boş şeylerden) çekmek ve her birisine mahsus ubudiyete sevk etmektir.”27 Cenâb-ı Hak, Risâle-i Nur yoluyla, “Kur’ân-ı Hâkim’in milyonlarla bakî meyveleri kazandıran ve adeta bir ahiret ticareti için, gayet kârlı bir meşher, bir pazar ve uhrevî hâsılat için gayet münbit bir zemin ve neşvünema-i a’mal için bahardaki ma-i nisan ve saltanat-ı Rububiyet-i İlahiyeye karşı ubudiyet-i beşeriyenin resm-i geçit yapmasına en parlak, kudsî bir bayram hükmünde olan Ramazan-ı Şerifi”28 yaşamayı ve en mükemmel orucu tutmayı nasip eylesin. Âmin.
Dipnotlar:
1- Kastamonu Lâhikası, s. 209, 2- Ramazan Risâlesi, s. 11 (Yeni Asya Gazetesi), 3- age, s. 11, 4- age. 13, 5- age. 21, 6- age.12, 7- age. 13, 8- age. 13, 9- age. 14, 10- age. 15, 11- age. 15, 12- age. 16, 13- age. 16, 14- age. 16, 15- age. 16, 16- age. 18, 17- age.18, 18- age. 18, 19- age. 19, 20- age. 20, 21- age. 20, 22- age. 20, 23-age. 20, 24- age.21, 25- age.21, 26-age. 22, 27- age. 19, 28- age. 18.
AHMET DEMİRDÖĞMEZ |
02.09.2010 |