Muhammedü’l-EmÎn (asm) geliyor! |
Benî Şeybe kapısından bir zat göründü. Onu uzaktan fark ettiler. Kendisine ait boyu, posu, vakarlı yürüyüşü, eminliği ile tanıdıkları bu zatı tanımakta gecikmediler. Sevinç naraları içinde bağırdılar: “El-Emin o! Muhammed o! Onun aramızda vereceği hükme razıyız!” dediler. Resûl-i Ekrem (a.s.m.) Efendimizin oraya gelişi tesadüfen olamazdı. Burada vereceği karar, daha sonra peygamber olduğunda da onun isabetli karar verdiğini tasdik ettirecekti. Yanlarına gelince, içinde bulundukları zor durumu Peygamber Efendimize (asm) anlattılar. O, isabetli karar vermekte gecikmedi. “Haydi, bana bir elbise veya bir örtü getiriniz!” dedi. Resûl-i Ekrem Efendimiz getirilen örtüyü yere serdi. Olacaklar meraklı gözlerle izlenmeye başlandı. Orada bulunan küçük büyük herkesin dikkatli bakışları arasında Hacerü’l- Esved’i kucağına aldı ve örtünün ortasına koydu. Sonra emir buyurdu: “Her kabileden bir adam, bunun birer köşesinden tutsun!” Her kabileden bir adam geldi. Örtünün dört ucundan birer kabile başkanı tuttular. Resul-i Ekrem Efendimiz (asm) “Kaldırın onu!” dedi. Emredileni yaptılar. Hacerü’l-Esved’i konacağı yere kadar kaldırdılar. Peygamber Efendimiz, Hacerü’l-Esved’i örtünün içinden alıp kendi eliyle yerine yerleştirdi. Kâbe’nin kalan inşaatı kısa sürede tamamlandı. Böylece vukuu çok yakın, büyük kanlı bir olayın önüne geçilmiş oldu. Peygamber Efendimizin (asm) buradaki isabetli ve yatıştırıcı kararı Mekke’de yankı buldu. Şehirde daha yaşlı ve daha tecrübeli kimseler vardı. Hâlbuki Peygamber Efendimiz onlara göre daha gençti. Verdiği karar onları gölgede bıraktı. Bu olayın peygamberlik görevi verilmeden önce gerçekleşmesi, işin bir başka İlâhî yönünü de ortaya koymaktadır.
AHMET ÖZDEMİR |
27.08.2010 |