VERENİ TANIMAK |
Bir gün, yolda yürürken karşıma bir genç çıktı. Gencin arkasında ise, boynu tasmalı, tasmasının ipi de gencin elinde bir koyun yürüyordu. Gence; “Bu iple bu tasmadır ki, koyunu senin arkandan yürütüyor. Eğer bunlar olmasaydı, koyun senin arkandan gelmeyecekti” dedim. Ben böyle deyince genç, hemen ipi bırakıp tasmayı koyunun boğazından çıkardı. Başladı sağa sola koşmaya. Delikanlı ne tarafa koşsa, koyun da o tarafa koşuyordu. Daha sonra, genç adam yanıma gelerek, “Ey akıllı adam! Gördün ki, koyunu arkamdan koşturan ip değilmiş. Onu koşturan benim ona karşı olan ilgim ve ihsanımdır. Şu halde, ihsanım onun boynunda bir kement olmuştur” dedi. Evet, basit gibi gözüken bu hadise, aslında bizlere çok mükemmel bir ders anlatmaktadır. Bu hadiseden çok güzel dersler çıkarabiliriz. Akılsız, şuursuz bir hayvan bile kendine verilen ikram sayesinde, sahibini tanıyıp onun peşinden tereddütsüz koşturduğu halde, her türlü nimeti kendisine zahmetsiz, meşakkatsiz veren bir Zâta, akıl ve şuur sahibi olan bir insanın nankörlük edip, onun peşinden koşturmaması ve onu tanımaması, onun istek ve arzularını yerine getirmemesi, ne kadar deli ve divanece olduğu gözlerden kaçmaz. İnsan, eşref-i mahlûkat (yaratılan mahlûkatın en şereflisi) olarak yaratıldığı için, kendisini yaratan Yaratıcıyı tanıyıp O’na itaat etmekle mükelleftir. Akılsız, şuursuz mahlûklar, veren eli çok iyi tanıyıp, itaat ediyorsa, akıllı şuurlu insan da kendisini insan olarak yaratıp, her türlü nimetle donatan Sahibini tanımak ve bilmekle mükelleftir.
ORHAN ALAGÖZ |
15.08.2010 |