Dizi Yazı |
VEHBİ HORASANLI |
SOMALİ KORSANLARI YİNE İŞBAŞINDA - 2- |
Korsanların ideolojisi var mı?
Korsanlık; kolay yoldan para kazanmak üzere, daha çok başka çaresi olmayan insanların başvurduğu suç mekanizmasıdır. Ancak; Somali Korsanları ayrıcalıklı olarak kendilerine ideolojik bir mazeret bulmuşlardır. New York Times gazetesinin röportaj yaptığı bir Somali korsanı; “Biz deniz haydudu değiliz. Deniz haydudu olanlar asıl denizlerimizde balığı bitirenler, atıklarını denizlerimize bırakanlar ve denizlerimizde silâh taşımacılığı yapanlardır. Biz kendimizi haydut olarak değil sahillerimizi koruyan Sahil Güvenlikçiler olarak görüyoruz” demiştir. Aslında bu sözlerde bir parça gerçeklik payı var. Zira 1991 yılında Siad Barre rejimi devrildikten sonra sahipsiz kalan Somali Karasuları, yabancı balıkçıların istilâsına uğramış. Özellikle orkinos balığı açısından zengin olan bu sular, kontrolsüz avcılık sebebiyle kurutulmuştu. Lâkin yapılan bu hareketler Müslümanların adına yapıldığı ve 1.5 milyar Müslümanı incittiği için asla kabul edilemez bir davranıştır. Zaten korsanlar saldırılarında din ayırımı yapmamaktadırlar. Somali’deki korsanlık olaylarının bu denli artmasında Somali sularında balıkçılığın bitmesini önemli bir sebep gösterenler az değil. Bunların başında bizzat Somalili korsanlar geliyor. Korsanların profili, çoğunlukla eski balıkçılardan ve eski Sahil Güvenlik mensuplarından oluşuyor. Genellikle 20-35 yaş arasında olan korsanlar iyi kazanıyor ve sıradan nüfusa oranla çok zengin bir hayat sürüyorlar. Somali’de çeşitli gruplara bölünmüş yaklaşık 1100 korsanın bulunduğu tahmin ediliyor. Dünyanın denizden taşınan petrolünün % 30’unun geçtiği; her yıl 20 bin civarında geminin seyir yaptığı Aden Körfezi uluslar arası bir deniz gücü tarafından korunmaya çalışılıyor. Kendilerine “Koalisyon Savaş Gemisi” adını veren bu askerî güç korsanların Aden Körfezi dışına çıkarılmasını sağlamıştır. Son aylarda hiçbir gemi Aden Körfezi'nden kaçırılamamış buna mukabil Somali’nin doğusunda hatta 1300 mil açıkta gemi kaçırılmıştır. Ayrıca Somalili korsanlar; Batılıların nükleer atıklarını getirip kendi denizlerine döktüklerinden şikâyetçiler. Ülkede 20 yıla yakın devam eden iç karışıklığı fırsat bilen bazı fırsatçılar yükledikleri nükleer atıklardan kurtulmanın masrafsız yolunu bulmuşlardır. Somali sahillerine bırakılan bu atıklar bir zamanlar bizim Karadeniz sahillerimizde olduğu gibidir. Somali sahillerinde toksik atık hatta nükleer atık dolu varillerin bulunduğu Birleşmiş Milletler gözlemcileri tarafından da doğrulanmış durumdadır. BM Çevre Programı Sözcüsü Nick Nuttall; El Cezire Televizyonuna yaptığı bir açıklamada; Somali’nin 1990’lı yıllardan itibaren özellikle Avrupalı özel şirketlerce tehlikeli atık döküm yeri gibi kullanıldığını belirtmiştir. Avrupa’da 1000 ABD Doları olan ton başına atık döküm maliyeti, söz konusu Somali olunca 2,5 ABD Dolarına kadar düşüyor. Bu da Avrupalı firmaları, atıkları yüksek fiyata toplayarak Somali’ye dökme konusunda teşvik ediyor. Tabiî ki buna da “kapitalizmin korsanlığı” denilebilir. Dökülen atıklar arasında kurşun, cıva ve kadmiyum gibi ağır metaller, hatta radyoaktif madde olan uranyum dahi var. Endüstriyel atıklar, hastane atıkları ve kimyasal atıklar-Avrupa’nın bütün pisliği Somali denizlerine gömülmüş. 2004 yılında meydana gelen büyük depremde, tsunami dalgalarının etkisiyle bu variller sahile vurmuş. Variller yüzünden sahil kesiminde çok sayıda insanın hastalandığı ve öldüğü ifade edilmektedir. Somalili korsanlar kendilerine böyle bir ideolojik “gerekçe” bulmuşlar. İç karışıklıklardan fırsat bulan Batı’nın balıklarını tüketmesi, sularını nükleer atık mezarlığına çevirmesi sebebiyle onlar da “Batı’nın gemilerini” kaçırıyorlar. Bu şekliyle Somalili korsanlar, her ne kadar bir devlet tarafından görevlendirilmemiş olsalar da, kendilerini “deniz haydudu” olmaktan çok çok, 21. Yüzyıl “privatieers” leri olarak görüyorlar. İdeolojik gerekçe her ne olursa olsun; savunmasız bir gemiyi kaçırıp içindeki mürettebatı alıkoymanın kabul edilebilir bir tarafı yoktur. Dünya petrolünün % 30’unun taşındığı Aden Körfezi bölgede devriye gezen onca savaş gemisi sayesinde emniyet altına alınabilmiş, fakat Somali açıkları hâlâ korsan tehditi altında bulunmaktadır. Korsan teknelerinden bir türlü temizlenememesi, bazı komplo teorilerinin de üretilmesine sebep olmuştur. Bunlardan en başta geleni; ABD’nin Somali korsanlarının faaliyetlerine bilerek göz yumduğu, çünkü gelecekte bunu ülkeye müdahale için bir gerekçe olarak kullanacağı şeklinde ifade edilen teoridir. Bu teoriye inananlar, ABD’nin korsanlık olaylarını mazeret olarak kullanıp Bab-ül Mendep’e ve Aden Körfezi’ne asker göndereceğini, bu suretle Kızıldeniz’in kontrolünü ele geçirme amacında olduğunu ileri sürüyorlar. Onlara göre, Somali’deki korsanlık olayları ABD’nin bir tertibi; hatta korsanlar bizzat ABD tarafından eğitiliyorlar. Asıl amaç korsanlıkla mücadele ediliyor bahanesiyle Kızıldeniz’de çok sayıda savaş gemisi bulundurmak ve bu bölgeyi “uluslar arası bir deniz alanı” haline getirmek. Korsanlarca kaçırılan Hansa Stavanger adlı gemiye Almanya’nın seçkin komando timi GSG 9’lar tarafından yapılacak baskına ABD Yönetiminin izin vermemesi komplo teorilerine destek olsa da; korsanlığa ABD’nin göz yumduğunun bir komplo teorisinden öteye geçmesi için çok daha fazla delile ihtiyaç vardır. Bölgedeki korsanlığın önüne bir türlü geçilememesinin, hatta güvenlik koridoru içerisinden gemilerin kaçırılabilmesinin arkasında, denizde korsan teknesini diğer teknelerden ayırt etmenin ve oldukça geniş bir deniz alanında çok sayıdaki ticaret gemisini kontrol etmenin güçlüğü gibi teknik sebepler bulunduğuna inanmak için daha fazla gerekçe bulunmaktadır.
Türk Savaş Gemileri bölgede 16 Aralık 2008 tarihli 1851 sayılı BM kararı ile; Somali’deki korsanlık olaylarıyla mücadele için ABD Başkanlığında 24 ülkeden oluşan bir uluslar arası temas grubu oluşturuldu. İçinde Türkiye’nin de yer aldığı bu temas grubu; Aden Körfezi’ne uluslar arası deniz gücü gönderilmesi kararını uygulamaya koydu. Türkiye de, TBMM’de onaylanan bir Hükümet tezkeresi ile; Aden Körfezi'nde oluşturulacak uluslar arası deniz gücüne bir fırkateyn ile katılma kararı aldı. İlk olarak gelişmiş elektronik entegrasyon sistemi GENESIS ile donatılmış firkateynlerimizden TCG Giresun, Şubat 2009 ayı içerisinde bölgeye gönderildi. Görev Kuvveti 151 Komutanı Taktik Komutasında, Aden Körfezi, Somali açıkları ve Arap Denizi’nde deniz haydutluğu ile mücadele eden TCG Giresun, 17 Şubat 2009 tarihinden itibaren bölgede yürüttüğü görevini 18 Haziran 2009 tarihinde Cibuti’de TCG Gaziantep’e devretti. 19 Haziran 2009’da TCG Gediz firkateyninin de bölgeye intikal etmesiyle Türk Deniz Kuvvetleri`nin Aden Körfezi, Somali açıkları ve mücavir bölgelerde deniz haydutluğu ve silâhlı soygunculukla mücadeleye katkısı 2 firkateyne çıktı. TCG Gaziantep Fırkateyni, 18 Haziranda başladığı görevi, 5 Ekimde Cibuti’de TCG Gökova Fırkateyni’ne devretmiştir. Türk Savaş Gemileri, bölgede yaptıkları devriye görevleri esnasında korsanlarla sıcak temas da kurmuş ve bir çok geminin kaçırılmasını yaptıkları müdahalelerle önlediler. Horizon 1 gemisinin kaçırılmasında başka bir refakat görevi dolayısıyla müdahale edemeyen TCG Gediz fırkateyni, daha sonra gemiyi Eyl Limanına kadar takip etmiş TCG Gediz, Horizon-1’in korsanlarca serbest bırakılmasından sonra da, gemiye refakat ederek Kızıldeniz’e güvenlik içerisinde ulaşmasını sağlamıştır. Horizon 1 Mürettebatı Türkiye’ye döndüklerinde her biri bu refakatin kendileri için en büyük moral destek olduğunu ifade ettiler. Ülkemizin Deniz Kuvvetlerinin bu bölgede başarıyla görev yapması Türk Milleti olarak bizleri gururlandırmıştır.
Korsan teknesiyle karşılaşan kaptan, ne yapmalı? Geçtiğimiz yıl sonu kaçırılan Karagöl gemisinin kaptanı Mümtaz Temeltaş; gemisine saldıran iki korsan teknesini yaptığı manevralarla uzun süre uğraştırmıştı. Temeltaş; “gemisini tam yola çıkardığını, dümeni bir sancak bir iskeleye basarak geminin ani hareketleriyle çıkardığı dalgalardan korsan teknelerinden birini batırdığını” anlatmıştı. Tabiî ki bunun bedeli kızan korsanların gemiyi yaylım ateşine tutmaları olmuş. Ancak yine de Mümtaz Kaptan; “Eğer bizde de kendimizi savunacak silâh olsaydı, kesinlikle bunlara teslim olmazdık” diyordu. Gemilere silâh verilmesi veya silâhlı adamlar konulması, korsanlığa karşı akla gelen çözümlerden birisidir. Bunu yapan denizcilik şirketleri de var. Ancak; bu genelde kabul gören bir tavsiye değil. Gemide silâh bulundurulmasının korsanlara karşı caydırıcı etkisinin olacağı doğru olsa da; gemide silâh bulundurulması, gerek varacağı limanla ilgili, gerekse geminin içerisindeki düzenle ilgili sakıncaları dolayısıyla tercih edilen bir çözüm değildir. Onun yerine denizcilik şirketleri daha çok, Uzak Doğu rotalarında Süveyş Kanalı’ndan geçmek yerine; Ümit Burnu’nu dolaşmayı tercih etmektedirler. Bu sebeple Mısır’ın kanal geçiş gelirlerinde azalma vardır ve Mısır büyük maddî kayba uğramaktadır. Korsanlardan korunmak için geminin kendi başına ne yapabileceği konusunda her gemi kaptanı gemisinin özelliklerine göre bir plan yapmalı; bu planı yaparken gemisinin hızını, borda yüksekliğini göz önünde bulundurmalıdır. Plan geminin varacağı deniz alanına gidiş rotasını da içermelidir. Zira korsanlardan korunmanın en iyi yolu şüphesiz onlara hiç görünmemektir. Eğer geminin Somali sahilinden geçmesi kaçınılmaz ise, gemi kaptanı mümkün olduğunca sahilden açık bir rota çizmelidir. Aynı zamanda bu bölgeden geçerken gemisini azamî hıza çıkarmalıdır. Korsanların sahilden 700 mil açık geçen gemilere saldırdıkları da olmuştur; bu sebeple açık geçmenin kesin çözüm olmadığı düşünülebilir, ancak riski çok azaltacaktır. Çünkü korsanların “mother ship” dedikleri büyük tekneleri olsa da, sahilden çok açıktaki gemilere saldırı düzenlemeleri nisbeten çok daha zordur. Korsanlar saldıracakları gemiye yaklaştıklarında, bu teknenin bordasında hazır bulundurulan “skif” denilen küçük kıçtan motor takmalı hızlı teknelerle hedef gemiye hareket etmekte, gemiye aborda olarak attıkları kancalarla tırmanmaktadırlar. Zamanında önlem alabilmesi için geminin sürekli olarak iyi gözcülük yapması ve korsan teknelerini erken safhada belirlemesi gerekir. Yaklaşan tekneler görüldüğünde gemi mümkün olan en yüksek sürate çıkarılmalıdır. Tekneler yaklaştıklarında dümen manevralarıyla dalgalar yaratılmaya çalışmak hem küçük tekneleri zor durumda bırakacak, hem de geminin bordasına rahatça aborda olmalarını engelleyecektir. Ayrıca bu manevralarla gemi zaman da kazanacağından, küçük yakıt tankına sahip teknelerin saf dışı kalmaları da söz konusu olabilecektir. Korsanlar saldırılarını hep gündüz vakti gerçekleştirmektedirler. Bu nedenle eğer mümkün olabilecekse alınan son raporlara göre korsan riskinin en yoğun olduğu bölgelerden ve mümkünse gece geçilmelidir. Yapılması gerekenler bakımından Uluslar arası Denizcilik Örgütü (IMO) da bir rehber yayınlamıştır. 23 Haziran 2009 Tarihinde 1334 sayılı MSC Sirküleri olarak yayınlanan bu rehberde; şu önlemlerin alınması tavsiye edilmektedir: 1- Gemide büyük miktarda nakit para taşımayın: Geminin kasası korsanlar için her zaman çekici olmaktadır. 2- AIS’in kapatılması: Bu bir önlem olabilir, ancak yardıma gelecek gemilerin de AIS bilgilerinizi göremeyeceği hesaba katılmalıdır. 3- Mürettebat limanda ağzını sıkı tutsun: Geminin yapacağı seferle ilgili yükleme limanında mürettebatın etrafta konuşması sakıncalı olabilir. Korsanların her yerde kulağı vardır. 4- Mürettebat sayısının azlığı: Gemilerde mürettebat sayısı günümüzde oldukça azalmıştır ve bu da korsanların işini kolaylaştırmaktadır. Riskli bölgelerden geçerken az sayıdaki mürettebatla uzun süreler gözetleme işi yapmak mümkün olmayabilir. Armatörler bu işi yapmak için yardımcı elektronik araçları gemiye temin etmelidir. 5- Rapor edin: Korsan teknelerini belirlediğinizde ve geminize saldırı riski olduğunda en yakın Kurtarma Koordinasyon Merkezi’ne (RCC) ve/veya Uluslar arası Denizcilik Bürosu (IMB) temas numaralarına bilgi verilmelidir. Mesaj INMARSAT başta olmak üzere uygun görülen haberleşme araçlarıyla, “PAN PAN Urgent Message” (Acil) “All Stations” (bütün istasyonlara) kodlarıyla verilmelidir. 6- Çeşitli araç ve önlemler: Borda ağı, tel halat, elektrikli çit koruması, uzun menzilli akustik cihazlar gibi donanım yanında yürksek riskli alanlardan geçerken gemide özal güvenlik elemanları bulundurmayı da düşünülebilinir. 7- Hortumla su sıkılması: Korsanlar gemiye tırmanmaya çalışırlarken üzerlerine tazyikli su sıkılması önleyici olabilir. IMO Belgesine göre, bütün önleyici çalışmalara rağmen korsanların gemiye çıkışının engellenemediği anlaşılırsa, tüm mürettebat güvenlik mevkilerine geçmelidir. Bu esnada civar gemilerin görebilmesi için ses ve ışık sinyallerine devam edilmeli, gemideki bütün sesli alarm sistemleri devreye sokulmalıdır.
Korsanlara esir düşen gemiadamları ne yapmalıdır? Bu konuda yukarıda değindiğimiz BM Kılavuzu vardır. Bu kılavuz rehin alınan kişinin ne yapması gerektiğiyle ilgili tavsiyelerde bulunmaktadır. Rehbere göre, rehin alındıktan sonraki ilk 15-45 dakika arası “en tehlikeli” dönemdir. Esir alan kişiler, “dövüşme ile kaçma” arasında tepkisel bir durumdadırlar, esir alınan kişinin yapması gereken ise yaşamını sürdürmeye çalışmak olmalıdır. Esir alınan kişinin ilk anda duyduğu tedirginlik durumunu kavramaya başlamasıyla azalacaktır. Yapılacak en iyi şey; kahramanlık etmeye çalışmamak, delikanlılık taslamamak ve durumu kabullenmektir. Deneyimler esir alındığında sertlik gösteren kişilerin pasif davrananlara oranla daha yüksek risk altına girdiklerini göstermektedir. Rehinelerin korsanların dediklerine itaat etmeleri, bunu yaparken söylediklerine olduğu kadar vücut dillerine de özen göstermeleri önemlidir. Sorulan sorulara kısa ve basit cevaplar verilmelidir. Daha çok dinlemeli tartışmaya girişilmemelidir. Korsanlara öneride bulunurken dikkatli olmalı, öneri sonrası korsanların istemediği bir durum ortaya çıkarsa sorumlu arayacakları unutulmamalıdır. Korsanlara esir düşen gemiadamlarının çevresinde olup bitenlere çok kafa yormayan bir görüntü vermeleri, vakitlerini mümkünse uyuyarak ve kitap okuyarak geçirmeleri onları psikolojik olarak bulundukları ortamdan uzaklaştıracaktır. Bu dönemde “pozitif düşünmek” akıl sağlığının korunması açısından önemlidir. Günlük egzersizler yapmak, bir program oluşturarak buna uymak yine yararlı olacaktır. İştah azalması esir düşmelerde sık rastlanılan bir durumdur. Ancak en azından su içmeye çalışılmalı vücudun güçlü kalması gerektiği unutulmamalıdır. Korsanlara karşı, daha sonra bunun hesabının sorulacağı türünden yaklaşımlara girilmemelidir. Gemideki korsanlara güvenlik güçlerinin bir operasyon yapması durumunda, yere yatmalı ve eller başın arkasında birleştirilmelidir. Uygun fırsatta gemiadamı kendisini tanıtmalıdır. Korsanların elinde kalma süresi 2 aydan az olmamaktadır. Genellikle bu durum korsanların elinde uzun süre kalan gemiadamlarında bir travma yaratmaktadır. Yine BM Rehberinde belirtildiğine göre, rehineler kurtulduktan sonra hikâyelerini bütün detaylarıyla anlatma ihtiyacı duyarlar. Korsandan kurtulan rehinelerin ruhsal sorunları hemen ortaya çıkmayabilir. Bazen aylar sonra bu sorunlar baş gösterebilir. Ne olursa olsun, olay sonrası rehinelerin ruhsal durumunun yeniden düzene girmesi yavaş ilerleyen sabır ve anlayış gerektiren bir işlemdir. Kişinin anormal bir olaya normal tepki vermeye başladığı ve normal bir insan olduğunu hissettiği an iyileşme süreci başlayabilir. Cenabı Allah tüm denizci kardeşlerime selamet versin...
SON |
VEHBİ HORASANLI 15.12.2009 |