BİR ÂYET, BİR YORUM |
İnsan, yaratılışı üzerinde tefekkür etmeli - Yrd. Doç. Dr. Atİlla YARGICI “Siz ölü iken sizi dirilten Allah’ı nasıl inkâr ediyorsunuz? Şunu bilin ki, sonra Allah sizi öldürecek, sonra tekrar diriltecek, sonra da O’na döndürüleceksiniz.” (Bakara:2/28)
Allah’ın varlığını inkâr etmek mümkün değildir. Bir insan ya Allah’a inanmadığını, varlığını kabul etmediğini söyleyebilir -bu kişinin seçimidir-, ya “Allah’ın yok olduğunu kabul ediyorum” der. Bu da kişinin seçimidir, fakat her iki durumda da Allah’ın var olmadığının ispat edilmesi mümkün değildir. Akla aykırıdır. Aklın kuralları, Allah’ın varlığını gerekli kılıyor. Burada, Allah’ın varlığının diriltme ve öldürme, ihyâ ve imâte delilleri üzerinde duruluyor. Cenâb-ı Hak bütün insanları, özellikle inkârda inat eden insanları düşünmeye çağırıyor. Hem de uzaklara gitmeden kendi varlıkları üzerinde tefekküre dâvet ediyor. Zaten Allah’ın varlığını kabul etmenin, O’nu tanımanın en kestirme yolu da insanın kendisini tanıması, kendi yaratalışı üzerinde düşünmesidir. İnsan dünyaya gözlerini açmadan önce dünyanın çeşitli yerlerinde dağılmış elementler, atomlar, zerreler halindedir. Yani ortada hiçbir şey yoktur. Kur’ân’ın ifadesiyle hepimiz dünyaya gelmeden önce ölüyüz. Sonra anne rahmine düşen bir damla su. Atomlar, annenin yediği yemekler, içtiği su, teneffüs ettiği hava vasıtasıyla hücrelere, dokulara dönüşüyor. Yani cansız, ruhsuz, ölü olan atomlardan canlı bir et parçası meydana gelmeye başlıyor. Bu atomlar, cansız olmalarına rağmen nasıl böyle akıllı, sınırsız yetenekleri bulunan bir insanı yapabiliyor. Onun şeklini şemâlini, özelliklerini nereden biliyor? Kendileri bunu düşünüp programlayamayacağına göre, o halde atomlar anne karnında İlâhî programa uyuyor. Hücrelerin içlerindeki İlâhî programları Allah’ın izniyle çalıştırmaya başlıyor. Bir müddet sonra insana ruh üfleniyor. Canlılık alâmetleri beliriyor. Anne ile bebek arasındaki plasentayı kim oraya yerleştirmiş? Hem bebeğin beslenmesine, hem de korunmasına hizmet ediyor. Anne zehirlense bile plasenta çocuğun zehirlenmesini önlüyor. Bu görevi ona kim vermiştir? Dokuz ay önce, hiçbir varlığı olmayan insan, dokuz ay sonra bir bebek olarak ortaya çıkıyor. Atomlardan canlı, şuurlu, sonsuz kabiliyet ve yetenekleri, duyguları, lâtifeleri olan bir insan. İşte bunu düşünmeliyiz. Bunun üzerinde kafa yormalıyız. İnsanı Allah’tan başka bir varlığın, ya da tesadüfün meydana çıkardığını iddiâ etmek büyük saçmalık. Bu sadece bir iddiâdan ibaret kalacaktır. Çünkü tesadüfen duvara bir çivinin bile çakılması mümkün değilken, bu mükemmel insan nasıl tesadüfen dünyaya gelebilir? Sonra, Allah insanı tekrar öldürecek. Şimdi hayatta olan bizler, belki de kısa bir süre sonra öleceğiz. Kısa bir süre sonra olmasa bile mutlaka öleceğiz. Çünkü her gün binlerce ölüme şahit oluyor, duyuyoruz. Her dünyaya gelen canlı, "Her nefis ölümü tadacaktır" âyetini imzalıyor, "Ölüm haktır" mührünü basıyor. Bununla da bitmeyecek. İnsan öldükten sonra tekrar diriltilecek. Allah’ın huzuruna gidecek. Orada diğer varlıklardan farklı yaratıldığı için, bu farklı yaratılmanın gereklerini yapıp yapmadığından hesap sorulacak. Bundan da kaçış yok. Allah iradesiz, akılsız, şuursuz hayvanları ve bitkileri her sene dünyada öldürüyor ve diriltiyor. Elbette akıl, kalb, duygular ve lâtifelerle süslediği insanı kabirde çürümeye terk etmeyecek. Onu da diriltecek. İşte bu âyet bizlerin yoktan var edilmemizi düşünmemizi istiyor. Ecelimiz geldiğinde öldürülüp tekrar diriltileceğimizi tefekkür etmeye teşvik ediyor. Düşünen, tefekkür eden bir insanın Allah’ı inkâr etmesi mümkün değildir. Yeter ki düşünmeye zaman ayırsın. "Bunlar derin meselelerdir" gibi saçma iddiâların arkasına saklanarak tefekkürden uzaklaşmasın. |
17.09.2009 |