PEYGAMBER KISSALARI |
Hz. İbrâhim'in (as) kavmiyle tartışması - AHMET ÖZDEMİR Hz. İbrahim’in kavmi yıldızlara tapardı. Yıldızlar adına birçok putlar dikmişlerdi. Bunlara ibadeti en büyük şeref, hizmet etmeyi en büyük vazife sayarlardı. Hz. İbrahim önce onlara yıldızların ilâh ve mabud olamayacağını göstermek istedi. Bir gün güneş batıp her taraf karanlık kapladıktan sonra, başını semaya kaldırdı. Gökte parlak bir yıldız görünüyordu. “Gece bastırınca İbrâhim bir yıldız gördü, ‘(İddianıza göre) Rabbim budur!’ dedi. Yıldız sönünce de ‘Ben öyle sönüp batanları, İlâh diye sevmem!’ dedi.” (En’am Sûresi, 76) Hz. İbrahim yıldızın batması üzerine kavmine dönerek, “Ben böyle batıp gidenleri sevmem” demesiyle şu anlamları ifade etmek istiyordu: “Güzel değil batmakla gàib olan bir mahbub. Çünkü zevâle mahkûm, hakikî güzel olamaz; aşk-ı ebedî için yaratılan ve âyine-i Samed olan kalb ile sevilmez ve sevilmemeli. Bir matlûb ki, gurûbda gaybûbet etmeye mahkûmdur; kalbin alâkasına, fikrin merakına değmiyor, âmâle mercî olamıyor, arkasında gam ve kederle teessüf etmeye lâyık değildir. Nerede kaldı ki, kalb, ona perestiş etsin ve ona bağlansın kalsın. Bir maksud ki, fenâda mahvoluyor; o maksudu istemem. Çünkü fânîyim, fânî olanı istemem; neyleyeyim? Bir ma’bud ki, zevâlde defnoluyor; onu çağırmam, ona ilticâ etmem. Çünkü nihayetsiz muhtacım ve âcizim. Aciz olan, benim pek büyük dertlerime devâ bulamaz, ebedî yaralarıma merhem süremez. Zevâlden kendini kurtaramayan, nasıl ma’bud olur?” (Sözler, s. 344-345) Burada Hz. İbrahim’in yıldızlara “işte Rabbim” demesi gerçekten onları rab olduğuna inanmış olduğu için değildi. Kavmi, yıldızları rab ve ilâh edinmişti. Eğer Hz. İbrahim doğrudan onların inançlarına karşı çıksaydı, sözünü hiç kimse dinlemezdi. Bu sebeple önce kavmiyle aynı inancı paylaşıyormuş gibi göründü. Onların rab dediklerine rab dedi. Sonra da bu inancın ne kadar batıl ve çürük olduğunu ispat ederek gözlere göstermek cihetine gitmiştir. Zaten münâzarada hasmı mağlûp etmenin bir yolu budur. Hz. İbrahim ertesi gün, ay doğarken ona baktı. “Sonra ayı, dolunay halinde doğmuş vaziyette görünce “(İddianıza göre) Rabbim budur!” dedi. Sonra o da batınca: “Rabbim bana doğru yolu göstermeseydi, mutlaka sapmışlardan olurdum!” dedi. Daha sonra güneşin doğuşunu seyretti. Onun nuruyla karanlık perdelerinin yırtılıp âlemin aydınlığa, nura gark olduğunu; bütün yıldızların onun doğmasıyla söndüğünü gördü. Güneşin bu azametli görünüşü karşısında, “Rabbim, her hâlde budur, bu hepsinden daha büyük! Daha parlak. Bu da benim rabbim değilse, artık bunların hiçbirisi rab olamaz!” dedi. Fakat güneş de akşam üzeri yavaş yavaş batıp kaybolunca, tevhid hakikatini ilân etti: “Ey halkım, ben sizin Allah’a ortak koştuğunuz şeylerden berîyim. Ben batıl dinlerden uzaklaşarak, yüzümü, gökleri ve yeri yaratan Rabbülâlemin’e yönelttim, ben asla sizin gibi müşrik değilim!” dedi. (En’am Sûresi, 78-79) |
05.09.2009 |