Çocukluğumuzda; ilk oruç tutmaya başladığımızda, kış mevsimiyle başladığımız Ramazanlar, artık gençliğimizde yaz mevsimlerine gelmeye başladı. Yaklaşık on beş sene geçmiş aradan. Tabiî, yaz oruçları ile, kış oruçları birçok bakımdan farklı oluyor. Oruç tutma müddeti uzun, sıcaklar fazla, mevsimden dolayı açık saçıklık rahatsız edici seviyede. Ama, yine de Rabbimize müteveccih olup, orucumuzu tutuyoruz.
Siyasî atmosfer de karışık bir durumda. 12 Mart 1971 hadisesinin demokrat misyonun önünü kesmesi neticesi siyasî istikrarsızlığın hüküm süreceği yıllar da başlıyor. Anarşi, 1974 Ecevit-Erbakan affından sonra iyice azıtmış, milletin mübarek Ramazanı adeta burnundan getiriliyordu.
Ama, mütevekkil milletim, ne olursa olsun ibadetlerini aksatmadan yapıyor, Ramazanın hürmetini bütün olumsuzluklara rağmen muhafaza etmeye çalışıyordu. Yine, iftar, sahur, teravihler devam ediyor. Annemin vefat ettiği zamana kadar devam eden “dershane talebelerini iftara dâvet” programları da aksamıyor, bizim Ramazanımıza güzellik, nur katıyordu. Çocukluğumuzda bize anlattığı o yaz Ramazanlarını artık biz de yaşıyorduk. Kavun, karpuz, domates, salatalık v.s ile. Çok sıcaklarda susadığımız zaman, rahmetli valideme takılırdım. “Anne su içince oruç bozulmazmış değil mi?” diye. O da her zamanki güler yüzüyle, “İç bakalım bozulacak mı?” derdi. Bizim şakalarımıza o da şakayla karşılık verirdi. Yıllarca sahurlardaki onun zahmetli hazırlıklarından da kurtarıyoruz, o gençlik yıllarında, buna çok sevinmişti, duâ ederdi bana anacığım. Şu satırları yazarken bile onu hatırlayınca hüzünlenmemek, iki damla yaş ile gözün de iştirak etmemesi olmazdı tabiî.
|