Benim Refah Partisi’nin kapatılması davasında zihnim netti. Anayasa Mahkemesi kararını asla benimsemedim. Gerekçelerin tamamı ideolojikti ve sağlıksızdı. Onun için de bütün varlığımla bu kararı eleştirdim.
Benim, AK Parti’nin kapatılması davasında verilen “laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmak” kararı karşısında da zihnim çok net. Bu kararı da son derece ideolojik, tarafgir ve yanlış buluyorum. Bunu da açıkça yazıyorum. Ama, sevgili dostlar, “Kayıp Trilyon” davasında zihnim o kadar net değil.
Net değil, derken, “Ne oldu orada?” sorusunun cevabını bulabilmiş değilim. “O para nereye gitti?” sorusunun cevabını da... O dava dolayısıyla hapis yatan il başkanlarından bazıları ile değişik vesilelerle görüştüm. Dertliydiler. Onların derdi beni de yaktı.
Mahkemeden çıkan mahkumiyet kararına inanmak istemiyorum, çünkü, bunun adı yolsuzluktur ve itham edilen kişilere bu yolsuzluğu kondurmak istemiyorum. Ama içimdeki sorular da bitmiş değil. Ak Parti döneminde ortaya atılan yolsuzluk iddiaları...
Bu çerçevede, şu yaşanan hadise, Almanya’daki Deniz Feneri olayı... Bunlar konusunda da şu ana kadar zihnen netleşmiş değilim. CHP’nin kategorik muhalefetine inanmak istemiyorum, Doğan Medya Grubunun, bu işe hangi niyetlerle abandığını bildiğim için onunla paralel kanaatler içine girmekten de kaçınıyorum, bunun için ortaya atılan iddiaların doğru çıkmamasını istiyorum, ama, görüntü, benim içimi durultacak kadar net değil. Yarın...
Alman mahkemesinde “Burada kirli bir iş var, şunlar şunlar şunlar, bu işin içinde, “ şeklinde, benim bugüne kadar dürüstlüklerine çok güvendiğim insanları da kapsayacak şekilde bir karar çıkarsa ne yapmalıyım? -Bu, Almanlar’ın bir oyunu, diye mi düşünmeliyim?
Kendi kendime; -Alman hükümeti, Türkiye’yi küresel anlamda yıldız ülke haline getirdiği için AK Parti’yi ve bir “Müslüman” sivil toplum kuruluşunu yıpratmak için böyle bir yola başvurdu, gibi yorumlara mı gitmeliyim? Bu benim içimi durultur mu?
Yoksa olaya; -Bu bir mahkeme kararı, mahkeme, kendi saygınlığını gölgelemek pahasına bir oyunun içine girmez, gibi mi yaklaşmalıyım? Ben veya, fikri akrabalık sebebiyle bu işlerin bulanık serpintilerinden etkilenen insanlar ne yapmalı? Şu, holdingler meselesi...
Evet, “islami sermaye”ye karşı bir operasyon vardı. Dindar insanların mali imkanlarının artması ve bunların, din hizmetlerine yöneltilmesi karşısında devlet operasyonu yapanlar, kirletme kampanyası yürütmekteydiler. Para toplama işinin içine “Yüzdeci Hocalar” da girmiş ve bu sebeple işin adı “İslami holding” olmuştu.
Ben buna “İslami holding” diye bakıp, onu kutsamalı mıydım? Her türlü iş tutuş tarzına onay mı vermeliydim? Bu yolla sağlanan sermaye birikimini, “islami zenginlik” için olmazsa olmaz mı kabul etmeliydim? Her şeyi, “Yeşil sermaye”ye karşı yürütülen operasyona yamanmamak için meşru mu görmeliydim? Ya bu işlerde gerçekten kirli işler var idiyse ne olacaktı?
O zaman, “Bu işlerde yanlış giden bir şey var” sözünün bir çok mahfilde konuşulduğunu biliyorum. Ama, bir yanda o “Yeşil sermaye” operasyonu, bir yanda yanlış yapılanma, sanki birbirini meşrulaştırdı ve sağduyu boğuldu. Bülent Arınç diyor ki: -17 yıldan beri parlamenterim. Bütün birikimim 65 bin lira. Bu ifadenin içinde, benim yaşadığım sancı yok mu?
Bu ifadede, “Birileri üç - beş yılda nasıl dolar milyoneri oluyor?” sorusu yok mu? Ben, bu sancının, AK Parti’de birçok insanın yüreğine yük olduğunu düşünüyorum. Demek istiyorum ki, -Bırakın insanlar sizin sadece ideallerinizi savunsun.
Kimse “ideal”le iç içe geçirilmiş “yanlışlıklar”ı savunmak zorunda bırakılmasın. Mahkemelerin tüm kararlarının adil olacağına dair bir inanç içinde değilim. İdeolojik tavırların, mahkemeleri de etkileyebileceğini hep düşünürüm.
Ama, böyle bir kanaat için de, sağlam gerekçeler gerekiyor. Birileri, “Bunları ideolojik olarak suçlamak bunlara güç kazandırır. Onun için adi suçlarla itham edip, mahkum edelim” diye düşünüp, sizin ayağınızın kaymasını bekliyor olabilirler.
“Kayıp trilyon” dosyası ne yazık ki mahkeme kararıyla arşive giriyor. Yarın “Deniz Feneri” ve onun uzantıları da mahkeme kararıyla arşive girerse ne kadar kötü olur. Başbakan Erdoğan’ın ülke için çırpınışlarının, yolsuzluk iddiaları ile gölgelenmek istenmesi, ne kadar ifritane bir plandır.
Onun için diyorum, bir yolsuzluk iddiası karşısında asla savunmacı bir pozisyona girmemeli ve en radikal duruşu, Sayın Başbakan sergilemelidir.
Bugün, 17.9.2008
|