Hep söylenir ya...
- Bozulup havada kalmış uçak yoktur. Bütün uçaklar şu ya da bu şekilde yere inerler!
Bu söylemin siyasete uyarlanması da şöyledir:
- Demokrasilerde sonsuza kadar iktidarda kalmış bir parti yoktur. Bütün siyasi iktidarlar yıpranırlar ve bir gün muhalefete düşerler.
İnançlı siyasetçilerin bu söylemleri değerlendirme biçimi de herhalde şöyle olmalıdır:
- Nasıl hiç ölmeyecekmiş gibi çalışıyor ve yarın ölecekmiş gibi davranıyorsan, iktidarın sorumluluğunu taşırken de kaderinde bir gün muhalefet olmanın bulunduğunu hiç unutma.
Bugünkü Türkiye’nin siyasi ortamına gelirsek...
İktidardaki AK Parti’nin “alternatifsiz” olduğunu yazıp söylemeyen yok.
Ancak hiç unutmayalım ki “Alternatifsizlik”, aynı zamanda “Tek Parti” olmak anlamına gelmiyor çoğulcu demokrasilerde.
Bir partinin belirli bir zaman diliminde çok güçlü ve hatta alternatifsiz olması, geçicidir.
Her şey değişebilir
Bir dış olay, ekonomideki bir kriz, bir büyük skandal tüm tabloyu değiştirebilir.
Burada Türkiye’nin siyasetine özgü önemli soru, şu olabilir:
- Diyelim ki bir dramatik gelişme AK Parti’yi zayıflattı. Peki ama zayıflayan AK Parti’nin bırakacağı iktidar boşluğunu hangi siyasi parti doldurabilecek konumdadır? Neticede kamuoyu yoklamalarında muhalefet partilerinden hiçbiri hatırı sayılır varlık gösteremiyorlar. Bu tablonun da geçici olabileceğini söylemeliyiz.
(...)
Gerçek gündem
Ve bu vesile ile, Türk siyasetinin “gerçek gündem” maddesi olan “Ekonomi”ye dönmesinin kaçınılmazlığını vurgulayalım.
Gerçekten de AK Parti iktidarının ateşle imtihanı ekonomi alanında başlamaktadır.
Sadece akılcı ve faydacı politikalarla büyümenin ve istikrarın sürdürülebileceği günler, dünle beraber bitmişti.
Şimdi krizlere karşı hazır paketlerin bulunması, “Kriz yönetimi modeli”nin üretilmesi gerekiyor.
Amerika’ya, Avrupa’ya, Asya’ya baktığınız zaman ne demek istediğimizi anlayabilirsiniz. Çok büyük ve köklü finans kurumları batıyor, el değiştiriyor ya da kurtarılıyor. Piyasalardaki çöküşleri frenlemek için yüzlerce milyar dolarlık devlet fonları pompalanmakta.
Dış ödemeler dengesindeki açığı yabancı sermaye girişi ve sıcak para ile karşılamak durumundaki Türkiye için, bu dış konjonktür büyük zorluklar yaratacaktır.
Ayrıca dış talepteki düşüş, ihracatımızı da etkileyebilecektir.
Büyüme hızındaki yavaşlama “işsizlik” sorununu daha artıracak, enflasyondaki tırmanma orta ve dar gelirli kesimleri daha da zorlayacaktır.
Kötümserlik değil
Bunları kötümserlik kehanetleri olarak algılamamalıyız.
Böyle durumlarda AK Parti iktidarı, bugüne kadar olduğundan farklı bir görünüm sunmalıdır topluma.
Yani bir “dar çevre” iktidarı görüntüsünden çıkmalı, algılama antenlerini tüm kesimlere ve özellikle piyasanın yurt ve dünya gerçeklerini doğru algılayan kesimlerine de açmalı ve “Kriz Yönetimi”ni hemen devreye sokmalıdır.
(...)
Açık söyleyelim.
İktidarın “cicim dönemi” sona ermiştir.
Şimdi her sorunun büyütülerek tartışılacağı günler gelmektedir.
Hiç unutmayalım. Nasıl sermaye ürkekse, seçmen de oynaktır.
Demokrasinin sağlığını ve değişim ile yenilenmeyi de, zaten bu yüzen ve gezen oylar sağlar.
Sabah, 17.9.2008
|