Fânîyim, fânî olanı istemem “Bir maksud ki, fenada mahvoluyor; o maksudu istemem. Çünki, fâniyim, fâni olanı istemem; neyleyeyim?” (Sözler, 2004, s. 345)
Öyle bir maksud, istenilen ki, fenada yani geçicilikte mahvoluyor; o maksudu istemem. Çünkü fenaya giden, beka isteyen kalbin ilâcı olamaz. Kalbim ebed istiyor, beka istiyor, fenaya mahkûm olan ve sonsuz olan acziyetime ve arzularıma çare olamıyor. O zaman onu istemem. Çünkü ben de faniyim fani ve geçici olan benim beka arzuma çare olamaz. O zaman fani olanı istemem; neyleleyim kalbimi mutmain etmiyor fani olanlar. Derdim büyük, fani çare olamıyor.
“Bir Mâbud ki, zevalde defnoluyor; onu çağırmam, ona iltica etmem. Çünki nihayetsiz muhtacım ve âcizim. Âciz olan, benim pek büyük derdlerime deva bulamaz. Ebedî yaralarıma merhem süremez. Zevalden kendini kurtaramayan nasıl mâbud olur?”
(Sözler, 2004, s. 345)
Öyle bir tapılan, kulluk edilen Ma’bud ki, zevale, yokluğa gömülüyor; onu çağırmam, ona sığınmam. Çünkü ben nihayetsiz muhtaç ve acizim. Azciyetim sonsuz, fikriyâtım sonsuz, düşmanlarım sonsuz. Zevale mahkûm olan nasıl benim sonsuz dertlerime derman olabilir. İşte aciz olan mahlûkat benim pek büyük dertlerime deva bulamaz, çare olamaz. Ebedî ve sonsuz yaralarıma merhem süremez. Sönmek ve yok olmaktan kendini kurtaramayan nasıl tapılan, kulluk edilen Ma’bud olabilir.
|