Haşir meselesi çok sağlam bir hakikattir. Hiç bir şüphe onu sarsamaz. Dayandığı temeller o kadar büyüktür ki, o temelleri sarsmadan haşrin inkârına yol bulmak mümkün değildir. Çünkü Allah onu bütün isim ve sıfatlarının gereği olarak tesbit ediyor. Peygamber Efendimiz (asm) onu bütün mû'cizeleri ve delilleri ile tasdik ediyor. Kur’ân onu yüzlerce âyetleri ile ispat ediyor. Kâinat ona kevnî âyetleri ile şahitlik ediyor.1
Bir sultan, halkına birçok konuda kesin sözler verse, emir ve yasaklamalarda bulunsa, vaat ettiği şeyler de halkı için hayatî öneme haiz konular olsa, vadini yerine getirecek gücü de bulunsa, böyle bir sultanın sözünden dönmesi onun sultanlığına yakışır mı? O sultanın kudret ve izzeti buna müsaade eder mi? Mademki, Allah ahireti getireceğini vaad etmiştir, elbette va’dini yerine getirecektir.
Mutlak ilim sahibi, mutlak kudret sahibi, şu varlıkların yaratıcısı olan Allah, gönderdiği bütün peygamberler aracılığı ile ahiretin geleceğini duyurmuştur. Bu, onun mahlûkatına olan vadidir. Vadini elbette yerine getirecektir. Bu kadar şahitleri yüz üstü bırakmayacaktır.
Onlara sadakatle bağlanan veli kulları, âhiretin geleceğini ittifakla kabul edip benimsemişlerdir. Allah, bu kadar şahitleri yalancı konumuna düşürmeyecektir. Çünkü vadini yerine getirmemek ya acizlikten veya cahillikten ileri gelir. Allah ise böyle şeylerden pak ve uzaktır. Halbuki va’dettiği bu şeyleri yerine getirmek, kudretine hiç de zor değildir.2
Dipnotlar:
1- Nursî, Haşir Risâlesi, s. 102
2- Nursî, Haşir Risâlesi, s. 82
|