Askerde ot yolmak ciddi görevdir. Biz vatan hizmetini geç yaşta yapan kısa dönem çavuşlar, askerin daha iyi ot yolmasını ve yolunan otların taşınmasını sağlamakla görevliydik. Bu duruma duygulanan bir er “vay be yazar abi...” dedi: “Kaderde beraber bunu da yapmak varmış.”
Bu sözü duyan nöbetçi subay (yakışıklı bir teğmen), ben ağzımı açamadan verdi yanıtı: “Bunun kaderle bir ilgisi yok. Biz istediğimiz için burada bunu yapıyorsunuz hepiniz. Anladınız mı? Biz istediğimiz için!”
Yirmilerinin başındaki bir gencin sözünü tüm subaylara mal etmek belki doğru olmaz. Ama onun Harbiye’den yeni mezun olduğunu düşünürsek, genç subayların nasıl bir motivasyonla yetiştiğini herhalde tahmin edebiliriz.
Hatta aynı anekdot, zorunlu askerliğin nedenini anlamamıza da yardımcı olabilir: Askere gitmekle mükellefiz, çünkü kimin patron olduğunu herkes orada öğrenir.
Türk ordusunun “kurucu ordu” olduğunu biliyoruz... Yani her devletin bir ordusu var ama Türkiye’de ordunun devleti var. Genelkurmay Başkanı da konuşmasında kibarca bunu hatırlattı.
Hatta aynı zamanda entelektüel bir performans sergileyip düşünce dünyamıza müdahale etti: Şahsen doksanlı yıllardan beri postmodernizmin Türkiye’de bu kadar hummalı bir şekilde tartışıldığını hatırlamıyorum.
***
Türkiye Cumhuriyeti’ni askerler kurdu. Başka kim kurabilirdi? O zaman kaç bilim adamı, kaç doktoru, kaç mühendisi vardı Türkiye’nin? Osmanlı’nın son demlerinde yetiştirdiği bir avuç münevver de Çanakkale ve Trablus’da kırılıp gitmişti. Haliyle, bir cumhuriyet kurulacaksa bunu askerlerden başka yapabilecek entelektüel güç yoktu zaten.
Bu yüzden durumu kendi dönemi içinde anlamak ve cumhuriyetimizi kuranlara teşekkür etmek boynumuzun borcudur.
Ama bugünkü Türkiye öyle değil: Artık iyi yetişmiş sivil kadroları, dünya çapında bilim adamları, siyaset bilimcileri, kuramcıları, şunları bunları var Türkiye’nin. Bugün askerlerin kendilerini ülkeyi yönetmek zorunda hissetmelerine o kadar da gerek yok. Ama yine de hissediyorlarsa, işte asıl o zaman, “postmodern” bir durumun hep birlikte içindeyiz demektir.
Vatan, 3.9.2008
|