İlm-i siyaset, kan-kin-intikam retoriğinin gölgesinde can çekişmekteyken, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın şaşırtıcı bir hamlesiyle ‘toparlanmaya’ başladı.
Kuzey Irak’la sağlıklı bir iletişim kurmaktan bahsediyor Baykal. Günü birlik siyaseti bırakıp 10, 20, 30 yıllık bir projeksiyon geliştirmekten bahsediyor. Kürt komşularımızın gönüllerini kazanmaktan bahsediyor. Karşılıklı bağımlılık ilişkisini derinleştirmekten bahsediyor. Habur sınır kapısını kapatmak şöyle dursun, yeni kapılar açmaktan bahsediyor. Silah bırakan PKK militanları için “genişletilmiş af”tan da bahsediyor. Doğru olanı yapıyor Baykal; ilm-i siyasetin hakkını veriyor.
Böyle bir açılımı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan veya Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den bekliyorduk. Kendileri hakim atmosferin gereğini kerhen yapsalar bile, ilm-i siyasete uygun bir Kuzey Irak açılımını bir bakan veya milletvekili aracılığıyla ülke gündemine taşırlar diye düşünüyorduk. Gelin görün ki, savaş rüzgârlarının anlamsızlığını ifade eden ve uzlaşmaya, barışa, bütünleşmeye çağıran ses, bu sesi çıkarmaya mütemayil olduğunu bildiğimiz AK Parti’den veya cumhurbaşkanından değil, bu sesi çıkarabileceğine hiç ihtimal vermediğimiz CHP’den yükseldi. Baykal, Kuzey Irak konusunda aniden ilm-i siyaseti kuşanarak, Erdoğan ve Gül’ü ters köşeye oturttu.
Daha birkaç gün önce Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’ün ‘Barzani rejimini bombalayalım, Kuzey Irak’ı onyıllarca geriye götürelim’ mealindeki yazısını Türkiye’nin resmi politikası olarak görmek istediğini beyan eden Baykal’ın son çıkışını nasıl değerlendirmeliyiz? “Şeyh Edebali merkezli ‘Anadolu Solu’ndan dönen Deniz Baykal bu fikrinden de dönecektir” deyip geçmeli miyiz? Yoksa bu çıkışı ilm-i siyasetin ihyası yolunda istifade edilebilecek bir fırsat olarak mı görmeliyiz? Bence, ikincisi.
Bazı emekli generallerin Kürtler konusundaki yanlış uygulamalarla ilgili pişmanlık beyanlarından sonra Baykal’ın Kuzey Irak açılımı da mevcut ‘paradigma’nın gözden geçirilmesine hizmet ediyor. Sağduyu sahibi siyasi ve entelektüel çevreler, Baykal’a destek vererek, savaş tamtamlarından arınmış doğru dürüst bir Kuzey Irak siyasetinin gereğine işaret ediyorlar. Bu yeni rüzgâr için Baykal’a teşekkür borçluyuz.
Evet, yeni bir rüzgâr esiyor; ama bu rüzgâr henüz yeteri kadar kuvvetli değil. Kuzey Irak’taki Bölgesel Kürt Yönetimi ve genel olarak Kürt meselesine ilişkin mevcut ‘paradigma’yı kasıp kavuracak kadar kuvvetli bir rüzgâra ihtiyaç var. Siyasi ve entelektüel bir fırtınaya!
“Kuzey Irak’taki oluşum”, “aşiret reisi”, “muhatabımız değil” gibi söylemlerde en ‘veciz’ ifadelerini bulan ‘inkâr siyaseti’nin bir an evvel radikal bir değişime uğraması lazım. Bölgesel Kürt Yönetimi’ni (veya Kürdistan Bölge Yönetimi’ni) tehdit olarak değil, kardeş olarak, dost olarak, ortak olarak, potansiyel müttefik olarak görmek lazım. Öyle görülürse, öyle muamele edilirse, bu devletsel yapı—ileride bağımsız bir devlete dönüşse bile—Türkiye’deki ‘etnik tansiyon’u yükseltmeyecek, tam tersine düşürecektir. Kürt Yönetimi’ni resmen tanımak ve onunla kaynaşmak Türkiye’nin bölünmesine değil, büyümesine yol açacaktır. Türkiye ile kaynaşmak da Kürt Yönetimi’ne taşı toprağı altın olan İstanbul’un kapılarını açacaktır.
Kürdistan Yurtseverler Birliği lideri ve Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani, Türkiye ile federatif bir çatı altında birleşmekten bahsetmişti… Kürt Yönetimi Başbakanı Beçirvan Barzani, Türkiye ile konfederasyon kurmaktan bahsetmişti… Doğru Yol Partisi (şimdi Demokrat Parti) Genel Başkanı Mehmet Ağar, Kuzey Irak’la “BeNeLux (Belçika-Hollanda-Lüksemburg Birliği)” gibi bir formülle bütünleşmekten bahsetmişti… Gelin, bütün hayal gücümüzü ve cesaretimizi toplayıp milletçe böyle şeyler konuşalım. İlk iş olarak da devleti “Barzani muhatabımız değil” tavrından vazgeçmeye çağıralım. Tabii, üç-beş sene sonra bazı emekli generallerden ve siyasetçilerden “Kuzey Irak’ta çok yanlış yaptık. İnkâr siyasetinde ısrar etmeyip Kürt yönetimi ile iyi ilişkiler geliştirseydik, bugün Türkiye çok daha güçlü bir ülke olurdu” gibi itiraflar dinlemek istemiyorsak…
Zararın neresinden dönersek kâr.
Yeni Şafak, 12.11.2007
|