Türban, mahalle baskısı ve Malezya olur muyuz tartışmaları tüm hızıyla sürüyor sürmesine ama bu tartışmalardan en büyük zararı, dinini samimi olarak yaşamak isteyenler görüyor. Bir tarafta türbanı ihale almak için şart koşanlar, siyasetin bir malzemesi yapanlar, diğer tarafta siyasi İslam’a ve dolayısıyla türban özgürlüğüne karşı çıkanlar, ortada ise hiçbir siyasi gerekçesi olmaksızın sadece inandığı için dini vecibelerini yerine getirenler...
Samimi dindarlar bugün en büyük zararı AKP’nin söylemlerinden görüyor. Çünkü birileri türbanlıların rant için, ihale için örtündüğü ya da örtünmesi gerektiğini ifade eden açıklamalar yapıyor. Birileri Cumhurbaşkanı olabilmek için ölçülerini kendilerinin belirlediği bir dindarlık kriteri getiriyor. (...)
Peki ama türbanı siyasi simge olarak kullananlarla, gerçekten inandığı için kullananları, yani dinciyle dindarı nasıl ayıracağız? Bu ayırımı kim, neye göre yapacak? Kurunun yanında yaş da mı yanacak? Görünüşe bakılırsa öyle. Çünkü bu hassas ayrımı yapmak, şu şartlarda çok zor. Bu durumda ne yazık ki, samimi dindarlarla, dini siyasete alet edenler aynı kefeye konuluyor. Bu da samimi dindarlara en büyük zararı veriyor. Çünkü bir kesim tarafından örtünenlere toptan “şeriatçı” damgası vuruluyor. Peki bunun sorumlusu kim? Dini siyasete alet eden siyasiler değil mi?
Tercüman, 28 Eylül 2007
|