‘Üçüncü dünya ülkeleri kendi ordularının işgali altındadır’.Burma’daki askeri cuntanın kendi halkına çektirdiklerine ilişkin son haberler, bu tespitin haklılığını bir kez daha gösterdi.
‘Askerler, Bukee köyüne sabah saat 10 civarında geldi. Hemen, hiçbir şey konuşmadan işe koyuldular. Önce hayvanları vurdular. Sonra da beş köylüyü... Ardından ağaçlıklı tepenin üzerindeki evleri yaktılar’.
Geçen yıl BBC muhabiri A. Harding, eski adıyla Birmanya veya Burma, yeni adıyla Myanmar olan ülkedeki rutin bir köy baskınını böyle anlatıyordu. Baskın, göçe zorlama, kitlesel cinayetler ve tecavüz, 1962’den beri bir kene gibi iktidara yapışıp, onu sivillere devretmeye yanaşmayan cunta için sıradan işlerdendi.
Burma veya Birmanya, ya da cuntanın verdiği isimle Myanmar halkı, cuntadan ve onun ‘disipline edilmiş demokrasi’sinden kurtulmak için bütün barışçı yolları deniyor. Bunu 1990’da, askerlerin hoşlanmadığı partiye % 60 gibi ezici bir çoğunlukla oy vererek gösterdi. Ama ordu, demokrasi yanlısı partinin kazandığı bu seçimlerin sonucunu tanımayı reddetti. Ülke o zamandan beri, demokrasi isteyen halk ile suyun başından ayrılmak istemeyen ordu arasındaki gerilimin yükünü taşıyor.
Burma, zengin bir ülke değil. Böyle giderse zenginleşemeyecek de. Çünkü demokratik olmayan her ülkede olduğu gibi burada da yolsuzluk ve rüşvet yaygın. Dış yatırım yapmak isteyenler, hesaplarına ödemeleri gereken ‘çay parası’nı da dahil etmek zorundalar. Cunta hükümeti, bütçede silaha sağlıktan yüz kat fazla kaynak ayırıyor. Acaba başta silah alımı olmak üzere, askerlerin ‘iktisadi’ faaliyetleri, ihaleleri vs. siviller tarafından denetleniyor mudur?
Geçen yıl bazı üst düzey kamu görevlilerinin maaşlarında yüzde binin üstünde artış yapılmış. ‘Ülkeyi kurtarmanın’ da bir maliyeti olacak tabii.
Bugün Burma Halkı, cunta yönetimine karşı Budist rahiplerin öncülüğünde sesini yükseltiyor. Başkent Yangon (Rangoon)’daki meydanları dolduran on binden fazla rahip, kendilerine destek veren halkla beraber gösterilere devam ediyor.
Asker ve polisin, ‘otoriteyi sarsan’ gösterileri bastırmak için göz yaşartıcı bomba ve kurşunlama dahil her türlü yöntemi kullandığı haberleri geliyor. Bir grup rahip, tıraşlı kafaları kanla kaplanıncaya kadar dövülmüş (Bu yazıyı yazdığım ana kadar ölü sayısı 8’di). İki gece önce de kapı ve pencereleri kırarak manastırlara giren askerlerin, uyuyan rahipleri dövdüğü, yüzlerce din adamının da askeri kamyonlara doldurularak götürüldüğü haberleri vardı.
Generallerin güdümündeki devlet medyası, tutuklamaların nedeninin ‘ulusun güven ve istikrarını ortadan kaldırmaya yönelik faaliyetler’ olduğunu belirtmiş. Burma’nın birlik ve beraberliğe en fazla ihtiyaç duyduğu şu günlerde gösteri mi yapılırmış? Burma ‘halkı’, ‘ulus’un güven ve istikrarını ortadan kaldırmaya çalışıyormuş. Besbelli ki Burma halkı kendi çıkarının nerede olduğunu göremiyor. Neyse ki, 1962’den beri onlar adına, onlara rağmen, onların iyiliği için çalışan bir ordusu var. Ama görülen o ki, Burmalılar ordunun kendilerini daha fazla ‘kurtarmasını’ istemiyorlar.
Acaba oradaki basın da başka bazı ülkelerdeki gibi militarizmi meşrulaştırmak için ‘ikna edici haber’ler yaptırıyor mudur? Meselâ ‘benzin fiyatlarının artışını bahane eden aşırı dinci rahipler isyan provası yaptı’, ‘laiklik tehlikede’ veya ‘amaç teokratik devlet’ gibi manşetler atılıyor mudur? Ya da rahiplerin desteklediği demokrasidense, laik diktatörlüğe taraftar olan aydınlar var mıdır?
Şimdi ABD ve İngiltere Burma’daki diktatörlüğü kınarken, darbe hükümetiyle askeri ve ekonomik ilişkileri güçlü olan Rusya ve Çin ise daha ‘anlayışla’ yaklaşılmasından yana. Anlaşılır bir durum bu. Çünkü halkın seçtiği meşru hükümete karşı darbe yapan askerler, kendi halklarına dayanamayacaklarına göre mecburen dış bir güce dayanacaklar demektir.
ABD Başkanı Bush, Burma’daki askeri diktatörlüğü eleştirmiş. Bush ABD’sinin cuntayı insan hakları ihlalleri yüzünden eleştirmediğini anlamak için uzman olmaya gerek yok. Acaba cunta Çin veya Rusya’ya fazla yakınlaşmış olabilir mi? Kendi halkına yakınlaşamayan orduların dışarıdan efendi veya partner aramalarının da böyle sıkıntıları oluyor işte. Hangi kabadayıya ne kadar yakınlaşacaklarını iyi hesaplamaları gerekiyor. Yoksa günahları bir anda ortaya dökülüyor.
Tabii bu arada olan da Burma halkına oluyor. Acaba askerler Burma halkını rahat bırakıp, onu zorla ‘kurtarmaktan’ vazgeçip kışlalarına döner mi? Darbelerin ekonomi politiğini bilenler, askerlerin bir ülkenin yönetiminde etkili olmasının onlara sağladığı ekonomik ve siyasi avantajları kolaylıkla terk etmeyeceklerini de bilirler.
Dileyelim Burma halkı, onları kışlalarına göndermeyi başarsın.
Star, 28 Eylül 2007
|