İstanbul’un göbeğinde bir pırlanta: Nur-u Osmaniye Camii
1. Mahmud döneminde inşâsına başlanan ancak padişahın ölümüyle kardeşi III. Osman tarafından tamamlanan batı tarzı Barok üsluptaki Nur-u Osmaniye Camii’nin üç boyutlu taş süslemeleri, dünya sanat araştırmacılarını kendisine hayran bırakıyor.
Yapımına 1748 yılında başlanan ve 1755 yılında tamamlanan cami, klasik Osmanlı mimarisinden farklı olarak batı mimarisinin etkisiyle yapılmış ilk camilerden biri olarak nitelendiriliyor.
Sanat Tarihi Uzmanı Prof. Dr. Doğan Kuban, Selatin camileri içinde en önemlisinin Nuru Osmaniye Camii olduğunu ifade ederek, caminin, Canzade Şeyhülislam Hoca Sadettin Efendi’nin eşi Fatma Hatun’un harap durumdaki mescidinin yıkılması üzerine, çarşı esnafının Sultan I. Mahmud’dan cami yapılmasını istemesiyle ortaya çıktığını söyledi.
Kuban, şehrin göbeğinde yapılması tercih edilen camiye ilişkin birtakım hikâyeler aktarıldığını ifade ederek, şu bilgileri verdi:
‘’I. Mahmud, biraz değişik bir yapı istemiş. Hatta bir rivayete göre ‘Niye kiliselere benzeyen bir cami yapmıyoruz?’ demiş. Nuru Osmaniye diğer camilere benzemiyor. Rum Mimar Simeon tarafından yapılan tek kubbeli büyük bir cami. Osmanlı mimarisinde 18. yüzyılda daima Hristiyan mimarlar çalışmış. O sırada Avrupa’ya bir ölçüde açılmış bir Türkiye var. XV. Louis Fransasına açılmış bir Türkiye var.’’
Nur-u Osmaniye Camii’nin, inşa edildiği dönemin Barok üslubunun uygulandığı özgün bir yorum olduğunu dile getiren Kuban, ‘’Nur-u Osmaniye, klasik Osmanlı cami tasarımının olağanüstü, kişisel yorumlanmış şekli. O, klasik dönemdeki yeni camiler içinde en önemli camilerden. Avrupa Barok’u dünyanın her tarafında uygulanmış ama Türkiye’deki yorumu tamamen bize özgü. Başka da yok. Nur-u Osmaniye Camii, şehrin göbeğinde İstanbul’un pırlantalarından biri’’ diye konuştu.
MİMARÎ ÖZELİKLERİ
Mimarı Simeon Kalfa olan Nur-u Osmaniye Camii, iki kapılı, 12 sütunlu, 14 kubbeli Barok üsluptadır.
Cami, revaklı geniş bir dış avlu ile çevrilidir. Bu avlu klasik plan üslubundan tamamıyla farklı olarak yarım daire şeklindedir.
Klasik üsluptaki cami avlularında görünen şadırvan burada bulunmamaktadır.
İki taraftan geniş merdivenlerle çıkılan caminin giriş kapısı üzerinde Hattat Eğrikapılı Rasim’in yazdığı bir kitabe yer almaktadır. Girişin iki tarafındaki âyetleri de Hattat Fahrettin Yahya yazmıştır.
Caminin ibadet mekânını örten kubbesi, klasik Türk mimarisinde görülen uygulamalardan farklı olarak payeler yerine duvarlar üzerine oturtulmuş ve ağırlık buraya verilmiştir.
Mihrap dışarıya doğru çıkıntılı olup, üzeri yarım bir kubbe ile örtülüdür. 25 metre çapındaki kubbenin eteğinde 32 pencere bulunur.
Sultan III. Osman’ın nuru olarak isimlendirilen cami, klasik mimariden farklı olarak beş sıra halinde 174 pencere ile aydınlatılmıştır.
Mihrabın sağından başlayan Fetih Sûresi, mermer üzerine oyularak bir kuşak gibi bütün camiyi çevrelemektedir. Pencere üzerinde, renkli taşlar üzerine hadisleri hattat Bursalı Müzehhip Ali Efendi ‘’Celi Sülüs’’ ile yazmıştır.
Taş âlemli ikişer şerefeli iki minaresi vardır. Osmanlı mimarisinde taş âlemler ilk kez burada kullanılmıştır.
Kütüphanenin sağında III. Osman’ın annesi Şehsuvar Sultan’ın türbesi bulunmaktadır. Yapı topluluğunun imareti ve medresesi caminin kuzeyinde, Kapalı Çarşı yönünden avluya girildiğinde sağda yer almaktadır. Türbe ve kütüphane, hünkâr mahfilinin arkasında yer almaktadır.
|