Bahar çiçeklerinin açma zamanı
KITALAR ÖTESİNDEN MEKTUP - 3
Muhabbet, kâinatın mayası ve ruhu. O ilk yaratılan duygu, o ilk hissimiz. İlk onunla başladık hayata. Bizi dirilten, canlandıran lâtife. Bazen hayatı hiçe saydıran ölüme gülerek koşturan o. Ama o kadar da nazik ve zayıf ki, eğer mantıkla hareket etmezse en çok zararı bu duygu insana veriyor.
Ama bir o kadar önemli ki, o olmadan yaşanmıyor.
Bu duygu en çok hanımlarda evlâdına olan muhabbet ve şefkatle en şiddetli halde bulunuyor. Bazen evlâdının hem dünyasını, hem ahiretini kurtarırken, bazen de sadece dünyası ile sınırlı kalabiliyor. Bu sınırları aşmak da anne ve babanın vazifesi elbet. Evlât sahibi olmak, en başta o evlâdın ebedî hayat yolculuğunu en güzel ve rahat bir şekilde geçirmesi için her türlü fedakârlığı göze almakla mümkün. Bu fedakârlığı yaparken bazen de yanlış yöntem ve söylemler takip edilince aksi maksat da oluşabiliyor. Bunun için de onların dilini anlamak ve onların ruh dünyasına inerek hitap etmek çok önemli oluyor. Yani doğru maksada doğru yollarla ulaşmak ve bu konuda kendimizi her zaman yenilemek.
Bu konudaki ihtiyacı çok fazla hisseden Melbourne’de bulunan Avustralya Nur Vakfı, geçtiğimiz günlerde bu maksatla Avustralya Nur Vakfı Kültür Merkezi Konferans Salonunda bir program hazırladı. Bu programda özellikle “Çocuk eğitimine nasıl başlamalı ve çocuk eğitimine hazırlık dönemleri nelerdir?” konusunda açıklamalar getirildi. Eğitimin temelinde, ebeveynin önce kendilerini eğitmesi yer aldığı ve çağın şartlarına uygun olarak kendilerini geliştirmelerinin esas konu olduğu üzerinde duruldu. Her insanda olduğu gibi çocuk ve gencin eğitiminde de, söylemekten ziyade doğruyu göstermenin daha etkileyici olduğu anlatıldı. Ailenin evlâdına verebileceği en güzel hediyenin onunla kaliteli zaman geçirmesi ve onu dinleyerek duygu ve düşüncelerini tanıyarak yönlendirmeye çalışması olacağı ve televizyon ve bilgisayarla baş başa bırakılan çocuğun duyguları köreleceği ve mekanik bir hale geleceği, kabiliyet ve yeteneklerini geliştirme imkânını elde edememe gibi olumsuz neticelerin ortaya çıkacağı vurgulandı.
Doğru eğitimde en başta alınacak örneğin, Peygamber Efendimizin (asm) hayatı olduğundan, bu konuda onun yaşantısı ve hadislerinden örnekler verildi. “Hepiniz bir sürünün çobanı gibisiniz. Çoban, sürüsünü koruduğu gibi, siz de, evinizde emriniz altında olanları Cehennemden korumalısınız. Onlara Müslümanlığı öğretmezseniz mes’ul olursunuz” (Hadis-i Şerif) hadisi doğrultusunda, anne babanın en temel vazifesinin, çocuğa doğru ve yanlışı öğretmek olduğu ve bunun en önemli kriterinin de helâl ve haram fikrinin çocuğa en güzel şekilde anlatılması olduğu açıklandı.
“Bir insanı ahlâken eğitmeden sadece zihnen eğitmek, topluma belâ kazandırmaktır” (Rousseo) sözünde olduğu gibi, din ve ahlâk eğitiminin, çocuğun hem dünya hayatında, hem ahiret hayatında onu saadete götüren bir pusula olduğu, günümüz dünyasının düşünürlerince de teyid edildiği, çocuk eğitiminin geleceğin mimarisini oluşturduğu, topluma şekil verecek en temel merkezin aile olduğu, ailenin de bunu en güzel şekilde başarabilmesinin yolunun sağlam bir aile yapısı oluşturmaktan geçtiği ve ancak o zaman gerçek sorumluluğun yerine getirilebileceği, örnek sözlerle izah edildi.
“Öyle bir hayatın olsun ki, çocukların, hakkaniyet, ihtimam ve dürüstlüğü düşündüklerinde akıllarına sen gelesin” sözünde olduğu gibi, en güzel örnek teşkil etmek maksadıyla hareket edilmesi gerektiği ifade edildi. Çocuğun aileyi gözlemlemesi, ilk çocukluk yıllarıyla başladığı ve bu yılların eğitimde en kritik yıllar olduğu ve yine bu yıllarda imanî hakikatleri anlatma ve yaşamanın aileye düştüğü vurgulandı. Bu anlamda Bediüzzaman’ın şu ifadelerindeki hakikatlerin esas olduğuna dikkat çekildi:
“Bir çocuk, küçüklüğünde kuvvetli bir ders-i imanî almazsa, sonra pek zor ve müşkül bir tarzda İslâmiyet ve imanın erkânlarını ruhuna alabilir. Adeta gayr-i müslim birisinin İslâmiyet’i kabul etmek derecesinde zor oluyor, yabanî düşer. Bilhassa peder ve validesini dindar görmezse ve yalnız dünyevî fenlerle zihni terbiye olsa, daha ziyade yabanilik verir”
“Bir gemi doğuya gider, bir gemi batıya esen aynı rüzgârla. Hangi yöne gideceğini belirleyen rüzgâr değil yelkendir” ifadesinde olduğu gibi, çocuğa, toplum şartları nasıl olursa olsun, doğru yönü gösterebilmek ve bunu sağlamak için çalışmak, ailenin en temel görevi olduğu vurgulandı.
***
Bu eğitim seminerinden sonraki bölümde yaklaşık 3 aylık bir dönemde hafta sonları yatılı kalan gençler, hazırladıkları programı Melbourne’de yaşayan hanımlara sundular. En başta bembeyaz giysileriyle küçük birer meleği andıran çocuklar, ilahilerini ve duâlarını seslendirdiler ve izleyenlere duygulu anlar yaşattılar. Ardından da sahneye, Risâle-i Nur’dan hazırladıkları duâları ve vecizeleri ezberden okuyan genç kızlar çıktı ve ilk çıkmanın heyecanını izleyenlere hissettirmeden çok güzel ve akıcı olarak ezberlerini sundular.
Evet, burası Türkiye’den dünyanın yarı çapı kadar uzakta olan bir yerdi, ama dâvâda sebat, gayret, emek olunca başarılamayacak hiç bir şeyin olmadığını, ortaokullu genç kızlar oluşturdukları şiir grubu ile coşkuyla haykırdılar.
“Azimle sıradağlar delinir kardeş
Bir asır önce yola çıktı gönül fatihi
Her yerde açtı artık nurun çiçeği”
mısraları sanki tecessüm etmişti. İzmir’den Hasan Şen Ağabeyin yazdığı bu şiir, gönülleri coşturdu. Ve ardından da müspet eğlencenin timsâli olan güzel skeçlerle programlarını süslediler.
“Fıtratı müteheyyic olan insanın rahatı sa’y ve cidaldedir” sözü, bu gençlerde anlamını bulmuştu. Ve onlar çalışmayı ve gayreti kendilerine şiâr edinmişler ve büyüklerine nurlu gelecekten müjdeler veriyorlardı. Evet, kim derdi ki, buraya gelen bir iki nur talebesi, gayretleri ve ihlâslarıyla bir süre sonra koskocaman bir cemaat haline gelsin ve onların da evlâtları, bu dâvâyı taşıyacaklarının işaretlerini vererek büyüklerinin emeklerinin neticesiz kalmadığını göstersin… Evet, bizlere düşen çalışmak, çabalamak; ama netice, sadece ve sadece O’na ait.
Çekirdek idik nebat için yarıldık
Nurdan gelen hakikate sarıldık
Bu dâvâda hizmet için çağrıldık
Sırtımız Allah’a dayanır kardeş.
Sebat metanet olunca yüce dâvâda
Ulu ecdat gemiler yürütmüş karada
Kim ilham vermişti koca Ferhad’a
Azimle sıra dağlar bile delinir kardeş.
|