Programda konuşan Dr. Senai Demirci, herkesi kalbiyle seven, onların ebedî hayatlarını kurtarmak için çırpınan insanlardan meydana gelen cemaatlerin verdiği hizmetlerin önemini anlatırken, “Onların sesini kıstığınızda, onları suçluymuş gibi ihbar ettiğinizde, onların müesseselerini ve yayınlarını dışladığınızda, onları düşman gösterdiğinizde, ortalık mafya cemaatine ve Kurtlar Vadisine kalır. Delikanlılar onları dinler, onları izler” dedi.
Ankara temsilciliğimiz tarafından düzenlenen “Bediüzzaman’ın dilinden Peygamberimiz (asm) ve Sevgi” konulu program Ankaralılara sevgi dolu bir gece yaşattı. Mesut Nurver’in sunuculuğunu yaptığı ve Anatolian Gösteri Merkezi’inde düzenlenen program aşr-ı şerif okunmasıyla başladı.
Bediüzzaman Said Nursî’nin talebelerinden Mustafa Sungur ve Mehmet Fırıncı’nın da katıldığı programda “ağabeyler” salonda bulunan binlere, Risâle-i Nur hizmetinin gayesini anlatırken eserlerden bazı bölümler okudular.
Daha sonra konuşmasını yapmak üzere kürsüye gelen Yeni Asya Gazetesi İmtiyaz Sahibi Mehmet Kutlular, Sungur ve Fırıncı Ağabeylere hizmetlerinden dolayı teşekkür etti. Kutlular, “Sungur abimizin de Fırıncı abimizin de bütün diğer abilerimizin de üzerlerine düşen hizmeti bihakkın yaptığına şahsen ben şahitlik ediyorum. Çünkü ben onları hizmet başında gördüm ve o kafileye ben de sonradan dahil oldum” dedi.
Peygamberimiz Efendimiz (asm) hakkında Bediüzzaman’ın eserlerinde çok güzel ifadeler bulunduğuna dikkat çeken Kutlular, “Said Nursî Hazretleri, o kadar güzel ifadeler kullanmış ki, o kadar büyük güzel senalarda bulunmuş ki daha onun ötesinde güzel lâf söylemek benim için mümkün değildir” şeklinde konuştu.
Mesnevî-i Nuriye’de “Şu gördüğün büyük âleme büyük bir kitap nazarıyla bakılırsa, Nur-u Muhammedî (a.s.m.) o kitabın kâtibinin kaleminin mürekkebidir. Eğer o âlem-i kebir bir şecere tahayyül edilirse, Nur-u Muhammedî hem çekirdeği, hem semeresi olur” cümlelerini hatırlatan Kutlular, “Ağacın en sonunda meyve gelir. O en son peygamberdir, O geldikten sonra kâinat, yeryüzü, insanlar bir hayli gelişmiş, terakki etmiş. O’na, Rabbimizin ihsan ettiği Kur’ân da en mükemmel ve en tafsilatlı bir kitap olarak 1400 küsur senedir hükmünü icra ediyor. Kâinatın sırlarını, yaratılışın hikmetlerini bize anlatıyor. Peygamberimiz (asm) bütün insanlığa, dünya ve ahiret saadetini bilenlere huzur getirmiş. O aynı zamanda, Kur’ân’a muhatap olduğu gibi Kur’ân’a herkesten daha fazla inanmış ve herkesten fazla hayatına yansıtmış ve en güzel şekilde uygulamasını da yapıp insanlığa örnek olmuş bir zattır” dedi.
PEYGAMBERİMİZ
KÂİNATIN HAYATIDIR
Kutlular şöyle konuştu:
“Bediüzzaman Hazretleri, Belki maddi ve manevî hayat-ı Muhammediye (asm) dahi asarının şehadetiyle hayat-ı kâinatın hayatıdır ve Risâlet-i Muhammediye (asm) şuur-u kâinatın şuurudur ve nurudur. Ve Kur’ân dahi hayattar hakaikının şehadetiyle hayat-ı kâinatın ruhu ve şuur-u kâinattır. Eğer kâinattan risâlet-i Muhammediye (asm)’ın nuru çıksa, gitse kâinat vefat edecek. Eğer Kur’ân gitse kâinat divane olacak ve küre-i arz kafasını aklını kaybedecek, belki şuursuz kalmış başını bir seyyareye çarparak bir kıyameti koparacaktır diyor eserlerinde.
“Bütün bu kâinatın ve küre-i arzımızın devamı Allah’ın mukaddes kitabına ve onun peygamberine inanıp gereğini yapmakla mümkündür. O olmadığı zaman bu kâinatın kıyameti kopacaktır. Zaten bakıyoruz ilim de ‘ozon tabakası deliniyor, buzullar eriyor’ diyor. Dünyayı kendi kendimize yaşanmaz hale getiriyoruz. Bu da yine mukaddes kitabımızda yazdığı gibi yine kıyamet alâmetleridir.
CEMAATLER TOPLUMUN SİGORTASIDIR
Sunucu Mesut Nurver’in asr-ı saadetten aktardığı kısa anekdotlarla devam eden programda daha sonra Dr. Senai Demirci konuştu.
Bir şeyin unutulmaması gerektiğine dikkat çeken Demirci, “beğenin ya da beğenmeyin, itiraz edin ya da etmeyin ülkede her genci, her çocuğu, yaşlıyı, kadını kalbiyle seven, onlardan hiçbir menfaat beklemeksizin ebedî hayatlarını kurtarmak; onları Efendimiz’e (asm) muhatap etme derecesine yükseltmek için çırpınıp duran, bu ülkede insan yetiştiren cemaatlerdir. Kendisini hakim zannedenlerin bilmesi gereken, şu anda çaresizliğimizi 17 yaşında katillerle hatta çok daha küçük yaşta uyuşturucu kullanabilen gençlerimizde gördüğümüz o boşluğu umarım bugünlerde okuyorlardır. Çünkü siz sırf vatan sevgisi, Kur’ân muhabbeti, bayrak sevgisi için çırpınıp duran ve asla ve asla sizden bu vatanı sevmekten zerre kadar geri kalmayan bu insanların sesini kıstığınızda, onları yaptıklarından utandırdığınızda, onları suçluymuş gibi ihbar ettiğinizde, onların gruplarını, müesseselerini, yayınlarını dışladığınızda, düşman gösterdiğinizde, yani o cemaatleri susturduğunuzda o cemaatlerin yerine ortalık internet cafe cemaatine kalır, sokaktaki mafya cemaatine kalır. Delikanlılar onları izler, onları dinler. Cemaatler kenara çekilince ortalık Kurtlar Vadisine kalır ve biz ne kadar seversek sevelim, ne kadar muhabbet edersek edelim büyüyen gençlerimiz adam olmanın yolunu elinde kitap tutmak değil, elinde silâh tutmak olarak görürler, o zaman da başımıza bu haller gelir” dedi.
Hucurat Sûresindeki “Peygamber (asm) aranızdadır” âyetini hatırlatan Demirci, “Bizi birbirimize sevdiren, bizi birbirimizin yardımına koşturan O… O’nu unutturduğunuzda, O’nun nurunu perdelemeye kalktığınızda geriye sadece boşluk, sadece karanlık, sadece anlamsızlık kalacak” şeklinde konuştu.
ULUSALCILIK VE IRKÇILIK ŞEYTAN MESLEĞİDİR
Ulusalcılığın, ırkçılığın şeytan mesleği olduğunu vurgulayan Demirci, “Kendi ırkı, bedeni üzerinden kendine üstünlük çıkarmaya çalışan ilk kişi şeytandır. İlk ırkçı–ki hâlâ aramızdadır o, sinsice dolaşır—şeytandır. Secdeden bizi alıkoyan şeydir” dedi. Demirci konuşmasını şöyle sürdürdü: “Peygamberimiz Veda Hutbesinde ‘Ey Müslümanlar’ diye hitap etmez, ‘Ey insanlar’ diye hitap eder. Çağımızın Müslümanlarının ve Müslümanlığı algılayanların en büyük sorunu bu. İnsan olmayı atlayarak Müslüman olunmaz. Çünkü insan olmayı atladığınızda Müslüman olmayı bir futbol taraftarlığına indirgersiniz. Ondan sonra da oryantalistlerin tanımladığı gibi ‘Biz İslâmcıyız’ demek zorunda kalırsınız. Kur’ân’da Cenâb-ı Hak bize İslâmcı olmak gibi bir makam hiç vermedi. Müslümansınızdır, ya da değilsinizdir. İslâmcılık Batının üzerimize giydirdiği deli gömleğidir. Güya Müslümanlar hep Müslüman taraftarıdır, ‘Müslümanlar-Müslüman olmayanlar’ gibi sürekli bir kin, nefret ve dışlama içindedir.
“İnsan olduğumuzda Müslümanlığımızın başkalarını dışlayan değil, başkalarını kıyafetiyle, giyimiyle hatta inancıyla sorgulayıp, dışarıda bırakan bir bölücülükle değil; bizden az da inansa, bizim gibi giyinmese de, bizim gibi düşünmese de hepsini kardeşimiz bilip kucaklamayı, ayırmamayı, bölmemeyi, dışlamamayı gerektiriyor ki Rahmet Peygamberinin (asm) ümmeti olmak o demek. Birilerinin bize kendi ön yargılarını pazarlamaya çalışması gibi bir durum değil.
MİLLET BİRBİRİNİ SEVİYOR
“Bizim kamusal alanımız yok. Bizim alanımızın adı rahmet. Bizim rahmetler alanımız var. O alana açık olan da kapalı olan da girer. Hepsi kardeşimizdir. Onlar zannediyorlar ki kamusal alanı biz birilerini dışlamak için kullandık; sıra onlara geçerse onlar da başkalarını dışlayacaklar. Hayır, siz bizim öğretmenimiz değilsiniz ki. Biz sizden öğrenmeyeceğiz nasıl davranacağımızı… Hiçbir mü’mine intikam ve misilleme yakışmaz. Efendimiz intikamın ve misillemenin olduğu yerde, düşmanımızı, bizim gibi düşünmeyeni kınadığımızı, beğenmediğimizi kendimize öğretmen seçtiğimizi ikaz eder. Hayır! Onlar bizim öğretmenimiz değil, olmayacaklar da… Bu ülkede dekolte giyinen hanım kardeşim de, çarşaflara bürünmüş hanım kardeşim de birbirlerini seviyor. Onların birbirleriyle bir problemi yok. Hepimizin problemleri olabilir ama bu ülkede biz birbirimizi seviyoruz.
“Peygamberimiz (asm) ‘Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız’ buyuruyor. Eğer birbirimizi sevmiyorsak imanın altı şartını yerine getirmekte de sığ kaldığımız anlamına gelebilir. Çünkü biz Allah’a iman ediyoruz. Allah’ın bir olduğuna inanıyoruz. Bir olan Allah’ın yarattığı canlı cansız bütün mahlûkatı sevmiyorsak, sevemiyorsak biz Allah’ın birliğine inanma konusunda samimî değiliz demektir.
“İkincisi Allah’ın meleklerine inanıyoruz. Görünen görünmeyen her yerde onların varlığını kabul ediyoruz. Peki bir kardeşimizi arkasından çekiştiriyorsak, bizim meleklere inanma konusunda sorunumuz var demektir. Peygamberlere inanıyorsun, peki o Peygambere inanan kardeşlerinin ufak tefek çakıl taşları gibi kusurlarına bakıp o kardeşimizin büyük ve güzel özelliklerini görmüyorsan senin Peygamberimiz’e (asm) inanma konusunda sorunun var demektir."
|