Prof. Dr. Ali Bozer, ‘’Türkiye’nin AB adayı olarak süratli bir şekilde yenilenmeye gereksinimi var’’ dedi.
Kadir Has Üniversitesi’nin düzenlediği Roma Antlaşmasının 50. ve Türkiye’nin AB’ye Tam Üyelik Müracaatının 20. yılında “Türkiye-AB İlişkileri” etkinliğinde konuşan Prof. Dr. Ali Bozer, AB’nin genişleme süreci üzerinde dururken, yeni üyelerin özellikle piyasa ekonomisine yabancı olduklarını söyledi. Bozer, AB’nin genişlemesinde özellikle ayrılan fonlar düşünüldüğünde problemler yaşandığının altını çizerek, Türkiye’nin aday ülke olarak, süratli bir yenilenmeye ihtiyacı olduğunu ve üye devlet seçiminin AB’de artık iyice zorlaştığını kaydetti.
AB’yi ‘Birlik’ yapısı içinde inceleyen Bozer, 27 ülkenin sadece 13’ünün para birliğine bağlı olduğunu dolayısıyla tam olarak parasal birliğin gerçekleşmediğini vurgularken; ekonomik birliğin var olduğunu belirtti.
Siyasal Birliğin önündeki en önemli engelin ise anayasa olduğuna işaret eden Bozer; Ortak bir dış politikanın ise varlığından, üye devletlerin Kıbrıs Sorunu’na ve Irak’a farklılaşan bakış açılarından dolayı henüz bahsedilemediğini sözlerine ekledi. AB’nin ne olacağı sorusu üzerine giden Bozer, bu noktanın Türkiye açısından önemine değinirken; federatif bir AB’nin ihtimaller arasında en düşük öneme sahip olduğunu ve birçok AB üyesi ülkede milliyetçiliğin halihazırda yoğun bir şekilde hissedildiğini bildirdi.
Bozer bu bağlamda Türkiye açısından da ihtiyaç olunanın gevşek bir konfederasyon modeli olduğunu konuşmasında vurguladı. Türkiye- AB ilişkilerini özellikle Roma Anlaşması sonrasında tarihsel süreç içinde inceleyen Bozer; AB’nin halen kurucularının felsefesinden çok uzakta bir dış politikayla hareket ettiğini katılımcılara açıkladı.
|