Türkiye’nin ‘menfaat denklemi’nin içinde ne var? Belki en başta ekonomi. Çünkü ekonomiye dikiş tutturmadan, yani insanımızın aş ve iş sorununu çözmeden bir yere gidilemez.
Bunun için de Türkiye’yi karnı tok, sırtı pek insanların yaşadığı bir ülke haline getirmek siyasetin öncelikli görevidir.
Her fırsatta yazıyorum.
Bu ülkede her yıl 700-750 bin vatandaşımıza iş bulmak zorundayız.
Ama, bugün bunun ancak yarısı kendi kaynaklarımızla yapılabiliyor. Öteki yarısına iş bulabilmek için doğrudan yabancı sermaye yatırımı gerekiyor.
Bunu çekmek kolay değil.
Dışarıdan bu yatırımın ekonomiye akabilmesi için bir kalite belgesi şart.
Ekonomi, siyaset istikrarlı mı? Hukuk düzeni yerli yerinde mi? Hukuk devleti işliyor mu? Eğitim düzeyi nedir? Güvenlikli bir ülke mi? Geleceği nasıl görünüyor? Tuttuğu yol, yol mu?
Böylesi soruların yanıtlarından oluşur kalite belgesi. Adam, parasını getirip bir başka ülkeye yatırırken sağlam kazık arar çünkü.
Bu açıdan Türkiye ne yazık ki yıllar boyu sağlam kazık olamadı. O yüzden de bu ülkeye akan yabancı sermaye son derece sınırlı kaldı.
1980’le 2003 arasındaki 23 yılda sadece 19 milyar dolar doğrudan yabancı sermaye yatırımı yapıldı Türkiye’ye.
Buna karşılık, Türkiye’nin Avrupa Birliği rayına oturmasıyla birlikte dış sermaye akışında patlama yaşandı:
Üç yılda 30 milyar dolar!
2005’te 9.5 milyar dolar.
2006’da 16 milyar dolara ulaşması bekleniyor doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının. Ocak-Ağustos 06 arasındaki sekiz ayda 10.54 milyar dolar olarak gerçekleşmiş.
İlginç olan şu:
Bunun 9.80 milyar doları AB menşeili, yani yüzde 90’ı AB’den geliyor.
Bu rakamlar ne mi demek?
Aş ve iş demektir. İşsizliğin çözüm yoluna girmesi demektir. Her yıl iş bulmak zorunda olduğumuz yüz binlerce vatandaşımızın geçim derdini hafifletmeye başlamak demektir.
Dudak bükülebilir mi?
Böyle bir tutum ancak bilgisizliğin, cehaletin bir ürünü olabilir. Yoksa vicdan ve bilgi sahibi hiç kimse bu ülkede işsizliğin çaresine kayıtsız kalmaz.
Türkiye’nin AB yolu bu nedenle aş ve iş açısından çok önemli. Türkiye ekonomisine dikiş tutturacaksa, bunun için yabancı sermaye yatırımlarına ihtiyacı varsa, o zaman Türkiye’nin elinde AB damgalı bir kalite belgesi olması gerekir.
İşte şimdi bu belgeye bakanlar, Türkiye’ye gelip yatırım yapmaya başlıyor. Üretim yapmaya başlıyor.
AB bizi alacak mı?..
Biz işimize bakalım.
AB’de yalnız değiliz.
Birçok olumsuzluğa rağmen raydan çıkmış değiliz, yolumuza devam ediyoruz AB’de...
Önemli olan da bu.
Kalite belgesi!
Bu belgeyi iyileştirmek elimizde. ‘AB standartları’na uyum için bir yol haritamız var. Tarama süreci bitti. Her şey elimizde artık, ne yapacağımızı biliyoruz.
AB’ye niyet ve siyasi irade yerindeyse, gerekeni yapalım ve teknik çalışmalar için düğmeye daha bir kararlılıkla basalım.
AB standartlarına uyum hızlandıkça, her alanda çıtamız yükseldikçe, hiç kuşkunuz olmasın, Türkiye’de çok daha fazla doğrudan yabancı sermaye yatırımı yapılacak ve işsizlik belasından çok daha çabuk kurtulacağız.
Uzun lafın kısası:
Türkiye’nin ‘menfaat denklemi’nde baş köşeye ekonomiyi oturtmadan ve bu açıdan ‘AB yolu’nun büyük önemini görmeden hiçbir taş doğru dürüst yerli yerine oturmaz bu ülkede.
Soyut sloganlar, içi boş milliyetçi nutuklar bugüne kadar insanımızın karnını doyurmadı.
Bunu iyi bilin!
Milliyet, 15 Aralık 2006
|