Ankara’da geçen hafta artık gizlenemeyecek durumda olduğu ortaya çıkan ‘yönetim krizi’nden sonra bu köşede yaptığım bazı teşhisleri konuşmaya devam ediyorum.
Acaba Başbakan Recep Tayyip Erdoğan neden ‘Çankaya’ya mı soracağız’ dedi? Acaba Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt neden ‘Haberi televizyondan öğrendim, bize sorulmadı’ dedi?
Hükümetin, özellikle milli güvenlikle ilgili konularda kendisine yeterince güvenilmediği hissinde olduğu artık saklanmıyor. Başbakan bunu neredeyse açıkça söyledi. Ve hükümetin diyelim dış politika alanında yapmak istediği kimi açılımlar, bu konuda kendisine mutlaka danışılması gereken kurumlardan genellikle sert bir muhalefetle karşılaşıyor.
Konunun en fazla kristalize olduğu alan Kıbrıs. 2002 sonundan başlayarak Kıbrıs’ta gündeme gelen Annan Planı’na kurumlar ciddi muhalefet gösterdiler. Bu muhalefet yüzünden, hükümet ne 2002 sonunda ne de 2003 Martı’nda karşısına çıkan fırsatı kullanamadı ve bu yüzden Avrupa Birliği ile ilişkiler göz göre göre zora girdi.
Hükümet, kurumların muhalefetine rağmen Kıbrıs konusunda inisiyatif almayı 2004 başında kararlaştırdı. Tabii bunda Dışişleri Bakanlığı’nın o dönemki müsteşarının çok büyük katkısı oldu. Ve buna rağmen Genelkurmay’dan olmasa bile TSK içinden ciddi bir karşı çıkış gazete köşelerine kadar yansıdı.
Aynı şey Irak savaşıyla ilgili meşhur tezkere konusunda da yaşandı. Genelkurmay eğer taa en başta bu tezkerenin hata olacağını söyleseydi belki böyle bir macera hiç yaşanmazdı ama Genelkurmay’ın olumlu görüş bildirmesine rağmen bazı komutanların aleyhte olması tezkerenin reddinde ciddi rol oynadı.
Burada mesele, Genelkurmay gibi, Dışişleri gibi, MİT gibi, Emniyet Genel Müdürlüğü gibi kurumların, kimi konularda değişmez gibi gözüken görüşlere sahip olmasından çıkıyor.
Değişmez görüşlere sahip olmak demek, o konularda hareket esnekliğinin hiç bulunmaması demek. Dahası, o konularda farklı fikirlerin bir kalemde silinip atılması demek.
Oysa, AB bağlamında konuşageldiğimiz ifade özgürlüğü, belki de en fazla devlet kurumlarının iç işleyişleri için gerekli. Eğer en aykırılar dahil bütün fikirler konuşulmadan bir konuda görüş oluşturuluyorsa, o görüş ister istemez eksik veya yanlış oluyor.
Yukarıda saydığım bu temel millî güvenlikle ilgili kurumların bazılarını yakından tanıma fırsatım oldu.
Meselâ Dışişleri Bakanlığı ile Millî İstihbarat Teşkilatında rastladığım ifade özgürlüğünün, farklı görüşleri dile getirmenin, gelenekselden uzak politika önerilerini ciddiye alıp tartışmanın henüz tam olması gereken seviyede olmasa da kurum kimliğinin önemli bir parçası haline geldiğini gözlemledim.
Genelkurmay ile ilgili fazla bir bilgim ve deneyimim yok, bu kurumun içinde ifade özgürlüğünün bulunup bulunmadığını söyleyebilecek durumda değilim ama bizde askerin kurum dışı görüşleri almaya çok fazla hevesli olmadığını, dışarıdan görüş aldığında da aykırı görüşlerin çok fazla istenmediğini gözlüyorum.
Aynı şekilde Emniyet Genel Müdürlüğü ile ilgili de fazla bilgi sahibi değilim ama bu kurumun kritik konularda pek görüş bildirdiğine zaten tanık da olmuyoruz.
Benzer şekilde hükümetlerin de, kendisine bağlı ve zaten danışılmak üzere olan kurumların dışından, milli güvenlikle ilgili konularda görüş istediğini ben pek hatırlamıyorum. Olsa olsa, zaman zaman kimi baskı grupları veya sivil toplum örgütlerinin kapıdan kovulsa bacadan girerek bildirdiği kimi görüşler oluyor ki, bunlar da ne kadar dinleniyor, bilmiyorum.
Kısacası, ifade özgürlüğü dediğimiz şey sadece bireyler için gerekli değil. Bu özgürlüğün yarattığı zenginlikten en fazla yararlanması gereken yer devlet kurumları olmalı. Ve bu kurumlar kendi içlerinde ifade özgürlüğünün tam olarak gerçekleşebilmesi için gereken ortamı yaratabilmeli.
Ülkemizin düşünsel kapasitesinden tam olarak yararlanabildiğimiz ölçüde daha iyi bir milli güvenlik politikasını uygulayabiliriz.
Ve bunun için de, milli güvenlikle ilgili temel metinlerin gizli olmaktan çıkmasıyla işe başlayabiliriz. Milli güvenlik, adı üstünde bütün milleti ilglendiren bir konu ve bu konunun bütün boyutlarının millet tarafından bilinmesinde yarar var. Özgürlük buradan başlar.
Radikal, 15 Aralık 2006
|