Önce şu soruyu soralım da herkes kendi algı seviyesine göre kendi kendine cevaplasın. Soru: Paşaların gittiği her yerin, ayağını bastığı her yerin “kamusal alan” kabul edildiği ülkenin yönetim şekline ne ad verilir?
Siz düşüne durun... Cevabı zor bir soru...
Geçelim...
Elimizde iki örnek olay var. İkisi de hem birbirini tamamlayan iki olay, hem de birbirinden çok farklı iki olay...
Nasıl oluyor öyle? Burası Türkiye olur böyle! Samsun... Cumhuriyet Balosu... Garnizon Komutanı Tümgeneral Naci Beştepe balonun yapıldığı otele geliyor. Bakıyor ki, salonda başörtülü konuklar var. Beraberindeki askeri zevatla birlikte anında balonun yapıldığı yeri terk ediyor. Şehit Aileleri Yardımlaşma Derneği üyelerinin türbanlı eşleri de baloda... Şehit yakınları vebalıymışlar gibi, komutan hızla oradan uzaklaşıyor.
“Böylece laikliğimiz kurtulmuş oluyor!”
Malatya... Öğretmenler Günü Kutlaması... 2. Ordu Garnizon Komutanı Tümgeneral Alaeddin Örsal’ın katıldığı tören öncesinde salonda bulunan başörtülü ve türbanlıların dışarı çıkması için anons yapıldı.
Bu defa anonsu yaptıran komutan değil, komutanın türban konusunda hassas olduğunu düşünen sivil görevliler... Bunun üzerine bazıları başörtüsünü çıkarıyor töreni izliyor, bazıları dışarı çıkıyor, bazıları da başörtüleriyle tören salonundan ayrılmıyor.
Şimdi... Buradan şu sonucu çıkarıyoruz. Asker sivil bürokrasi el ele devlet ile millet arasındaki duvarı sürekli yükseltiyor, türban yasağı konusundaki çıtayı sürekli yükseğe koyuyor. “Paşa geliyor başörtülüler dışarı” ya da “İçeride başörtülüler var paşam içeri girmeyelim” davranışları ile nereye kadar gideriz bilmiyorum.
Ama şu açık ki millet ile devlet arasında duvarı sürekli yükseltmeye çalışmakla sonunda bu işten kazançlı çıkacaklarını düşünenler yanılıyor olmalı. Bu durum kazananı olmayacak bir çatışmayı ifade ediyor.
Millete silah çekilemez!
Millet yok sayılamaz!
Millet dışarı çıkarılmaz!
Bugün, 26.11.2006
|