Click Here!
      "Gerçekten" haber verir 01 Eylül 2006

Eski tarihli sayılar

Görüş, teklif ve
eleştirilerinizi
[email protected]
adresine bekliyoruz.
 

Basından Seçmeler

Mahpus toplum ve mahpus siyaset

Değişime direnç ile değişmezlerin ülke sofrasına getirdiği sorunlar, ülkeye hakim zihniyet ve beklentiler açısından kurduğu kuşatmayı henüz kaldırmadı. Genelkurmay Başkanlığı değişimi yaşandı.

Adeta ülke seçimler sonrası yeni bir hükümete kavuşmuş gibi yeni gelen Genelkurmay Başkanı’nın siyasete vereceği tonu, havayı anlamaya çalışıyoruz.

Sert mi olacak yoksa yumuşak mı?

Siyasete ne kadar müdahale edecek?

Yeni Genelkurmay Başkanı ordunun siyasi rolünü savunarak başladı görevine… Bu rolü milli çıkarlar, irtica ve bölücülükle tanımladığı iç tehdit üzerine temellendirdi. TSK’nın bu çerçevede görevini Anayasa’nın değişmez maddelerini, cumhuriyetin laik, üniter, sosyal niteliğini korumak olarak tanımladı.

Bu sadece TSK’nın görevi değil; tüm devlet organlarının işi ve görevi.

Ama ne var ki TSK kendisini ayrı bir konumda görüyor, hatta ülkeyi bu diğer devlet organlarına karşı koruma işini de üstleniyor.

Demokrasi açısından büyük sorun da burada…

Örneğin siyasi karar almaya kim yetkilidir, karar nasıl alınır? Tehlike ve siyaseti bu çerçevede kim tanımlar, neye dayanarak, nasıl tanımlar?

Bölücülük ve irtica tehlikesini anlıyoruz…

Ama mesele neyin irtica ve bölücülük içine girdiğini tespit etmekte ve buna karar vermekte…

Silahlı bürokrasi burada ana belirleyici faktörse, siyaset ve hukukun önüne geçiyorsa, onlara ton veriyorsa, sorun gerçekten büyük olur…

Nitekim ülkenin değişmezi ortadadır: Siyasetin, hatta toplumun devletin içine hapsolması...

Böyle bir ülkede önce, toplumsal talepler siyasetin meşru kaynağı olmaktan çıkar. Siyaset iyiden iyiye devlet rantının paylaşımı haline gelir.

Devlet ise bu rantın muhafazası için her türlü değişime direnen ve bunun için topluma ilişkin tasarrufları uhdesinde toplayan bir mekanizma olmaya yüz tutar. Ve ardından ülke, hem devlet aktörleri hem toplumsal aktörler açısından bir fiili durumlar cehennemine döner.

Son yıllarda hem devleti hem toplumu kuşatan Susurluk, 28 Şubat, Hizbullah, milliyetçilik, rantçılık, vurgunlar, siyasileşen yargı, yasaların ihlali, yerel ve evrensel değerlerin aşırı siyasallaşması, ekonomik krizler gibi fiili durumlar; birbirini besleyen bütünleşme ve yönetim krizlerine işaret ederler. ...

Aslında Türkiye, maddi manevi rant dağıtımı adına karşılıklı kollama sistemine, kaba dayanışma ilişkilerine dayanan; kişilerin kurallar ve kurumlar üstü olma kabiliyetini ifade eden Osmanlı-Türk devlet geleneğinin iflasını yaşıyor.

Yani, kurumların ardına kollamacılığı gizleyen, kollamacılık vasıtasıyla devlet imkânlarını kullanmaya yönelik, Sokullu’dan bu yana süren bir geleneğin iflasını...

Yani, aşırı kurumlaşma vasıtasıyla devlet içindeki yetki ile sorumluluğun ayrı ayrı kişilerde toplandığı, her kurumda tek adama dayalı garip bir meşruiyet anlayışının iflasını...

Fikirlerin değil, çıkarların farklılaştığı, mücadele ettiği ya da ittifak yaptığı ilkesiz bir dayanışma üzerine kurulu klanlar, gruplar, devlet cihazının motorunu oluşturdukça, devletin devasalığı başlı başına bir “ekonomik bir rasyonalite” haline gelmiştir, bu topraklarda. Ve böyle oldukça devlet topluma galebe çalmış; siyaset devlete endeksli olmuştur.

Ana ve asli neden ortadadır: Mahpus toplum ve mahpus siyaset…

Ve biz tüm bunu reddeden bir Türkiye’de yaşıyoruz.

Yeni Şafak, 31 Ağustos 2006

Ali BAYRAMOĞLU

01.09.2006

 
Sayfa Başı  Yazıcıya uyarla  Arkadaşıma gönder  Geri

 

Bütün haberler

Başlıklar

  Mahpus toplum ve mahpus siyaset

  Elinde çekiç olan, herşeyi çivi görür

  Askerin rolü ve hukuk devleti

  ‘Andıç’ hazırlayana dur!

  Sürekli tehdit vurgusu

 Son Dakika Haberleri
Kadın ve Aile Dergisi Çocuk Dergisi Gençlik Dergisi Fikir Dergisi
Ana Sayfa | Dünya | Haberler | Görüş | Lahika | Basından Seçmeler | Yazarlar
Copyright YeniAsya 2004