Şemdinli davası tahminlerden daha erken sonuçlandı ve sanık astsubaylara ağır cezalar verildi.
Kararda astsubayların ve onlarla birlikte çalışan itirafçının kendi başlarına bir çete oluşturdukları belirtildi.
Ben Pazartesi günkü yazımda, sanık astsubay Ali Kaya’nın, Gülhane Askeri Tıp Fakültesi Hastanesi’ne nakledilmesine de değinerek, “Bu şartlarda adalet nasıl tecelli edecek?” diye sormuştum.
Endişem sanıkların ceza almasıyla değil, çetenin ortaya çıkarılması ile ilgiliydi.
Çünkü sanıkların duruşmalarda uzun uzun açıklama ya da savunma yapmamaları ve olayla ilgili tartışmaların yaşanması istenmiyor gibi bir durum ortaya çıkmıştı.
Ali Kaya bir önceki duruşmaya da hasta olduğu gerekçesiyle katılmamıştı.
Sonra, iddianamede bazı değişiklikler yapılarak sanıklara yöneltilen suçlamanın ‘örgütlü çete’ kapsamından çıkartılması ve iddianamede Orgeneral Yaşar Büyükanıt’la ilgili bölümlerin okunmaması, Şemdini meselesinin öyle fazlaca büyütülmeden kapatılacağına ilişkin beklentileri yoğunlaştırmıştı.
Evet, astsubaylar sonunda mahkum oldular. Buna karşılık bu endişelerin de boş olmadığı anlaşıldı.
Çete meselesi onlarla sınırlı tutulduğu için silahlı kuvvetler içindeki çeteleşme iddiaları şimdilik ortaya çıkamadı.Bana kalırsa işin aslı bu.
Şimdiye kadar, başta Hükümet olmak üzere, “nereye giderse gitsin bu işi sonuna kadar götüreceğiz ve meseleyi aydınlatacağız” diyenlerin sözleri havada kalmış oldu.
Bunun yerine kaçınılmaz mahkumiyetler verildi ama, işin aslına inilmedi.
Bizim tahminimiz, bu dava ve Danıştay saldırısı sonrası ortaya çıkan çeteler nedeniyle, son zamanlarda gerilen iktidar-asker ilişkilerinde bu şekilde zorunlu bir konsensüs sağlanmış olabileceğine ilişkindi.
Türkiye, genelkurmayın talebi üzerine meslekten ihraç edilen savcı Ferhat Sarıkaya’nın iddianamesi aynen sürdürülebilseydi ve çete meselesinde iyice derine inilebilseydi kopacak olan fırtınaya dayanabilir miydi?
Bana göre kimse bunu göze alamadı. Oysa Şemdinli olayı, çeteler konusunda ve devletin çetelerden temizlenmesi yolunda çok önemli bir fırsat sunmuştu.
Fakat ne yazık ki ne hükümet ne silahlı kuvvetler ne yargı ne bürokrası ve kuşkusuz en başta ne de medyamız buna hazır değildi.
Çıkan komprime bu oldu.
Vatan evladı kahramanların harcanması, ama devletin saygın kurumlarının ve üst düzey yöneticilerinin kurtarılması.
Türkiye, böyle önce suçlanan, mahkum edilen, hatta asılan kahramanların daha sonra baştacı edildiği, büstlerinin genelkurmay bahçesine dikildiği, kemiklerinin yurt dışından getirilip şehitliklere gömüldüğü, kahramanlaştırılıp efsane haline getirildiği bir ülke olarak bu tarza alışıktır.
Şimdi bakın medyaya kimse işin bu tarafını tartışmıyor. Kimi ‘jet’ yargılamadan yakınıyor kimi de o ‘kahramanlar’ adına konuşup “vatan sağolsun” nutukları atıyor.
Öte yandan burası Türkiye. Daha herşey bitmedi. Işin Yargıtay faslı var.
Ayrıca mesele astsubaylara verilen 39.5 yıllık cezalar da değil.
Bu cezalarla, belki şimdi asker kişilerin de siviller gibi mahkum edilebildiği gösterilmiş oldu. Ama nereye kadar? Hangi rütbeye kadar?
Bu dava vesilsiyle mesela, belli bir rütbeden sonra yasaların işlemiyeceğini de anladık.
Orgeneral Büyükanıt’a yasalar işlemedi. Genelkurmay Başkanı’nın verdiği karar ona dokunulmazlık sağladı.
Dolayısıyla Şemdinli davasında işin aslını öğrenemedik.
Astsubaylar mahkum oldu, ama mesele de görece olarak kapandı.
Silahlı kuvvetler gibi, sadece ast-üst ilişkisine, hiyerarşi ve displine dayalı bir kurumda iki astsubayın kendi başlarına bir çete kurup bir dizi bombalamayı gerçekleştirmiş olabileceğine böyle bir mahkeme kararı olsa bile kimsenin inanmayacağı bir ülkede yaşıyoruz.
Bu kararda asıl ilginç olan, mahkumiyet kararların alınmasını sağlayan iddianamenin -bazı bölümleri değiştirilmiş de olsa- aynı zamanda savcı Sarıkaya’nın meslekten çıkartılmasına sebep olan iddianame oluşudur.
Mahkumiyetlerin dayandığı iddianame, silahlı kuvvetler içindeki çeteleşmeye işaret eden, bölgedeki patlamaların gerekçesini tartışan ve bu bu konularla ilgili bazı yüksek rütbeli subayların da ifadesine başvuruşmasını gerekli gören bir iddianame olarak davanın ayrılmaz bir parçasıdır.
Bu gerçek bence iki kurumu yakından ilgilendirmelidir:
Başta bu iddianame dolayısıyla savcıyı meslekten çıkaran Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu. Ve tabii yargının bütününü.
Ayrıca da Orgeneral Büyükanıt’a aklanma fırsatı vermeyerek bir komutanını bu davanın sonuçları çerçevesinde hala tartışılır bir konumda bırakmaya devam eden genelkurmay başkanlığını.
Dolayısıyla, Şemdinli meselesinde mahkumiyet kararlarına rağmen tartışmaların devam etmesi kaçınılmazdır.
Yeni Şafak, 23 Haziran 2006
|