Pazar günü televizyonlarda Öğrenci Seçme Sınavı (ÖSS) hakkındaki haberleri seyrederken, o yüzüne bakmaya kıyamadığımız sevgili gençlerimizin perişan hâllerini görünce üzüntüden bir defa daha kahroldum: Yarış atları gibi ter içinde sınavdan çıkanlar, kırgınlığı yüzünden belli pişkinliğe vurup gülümsemeye çalışanlar, sınava girebilmek için utanarak peruk takanlar ve onların bu hâline üzülen anneler, babalar...
Bu sistem, milyonlarca gencimizi ‘başarısız’ ilân ederken, onların hayatlarının ilkbaharında nasıl yaralandıklarını YÖK senyörleri akıllarının ucundan dahi geçiriyorlar mı dersiniz?
***
Biliyorum, bu satırlarımı okurken, “Sen de Millî Eğitim Bakanlığı yaptın. Senin zamanında ÖSS yok muydu?” diyeceksiniz.
Haklısınız ama şunu da bilmelisiniz ki, Türkiye’de Millî Eğitim Bakanları’nın yükseköğretim konusunda hemen hiçbir yetkileri yoktur. Üstelik bu konuda davul Millî Eğitim Bakanı’nın boynunda asılıyken, tokmak YÖK’ün elindedir.
Buna mukabil, 15 aylık bakanlık dönemimde en fazla meşgul olduğum konu, ÖSS Sistemi’nin değiştirilmesi ve kaldırılmasıydı. Müsteşarım Prof. Dr. İhsan Sezal ve uzmanlarla beraber, bütün eğitim sistemlerini tarayarak bir çözüm yolu bulmaya çalıştık.
Bulduğumuz çözüm yolunu kısaca şu şekilde ifade edebiliriz: İlköğretim ve özellikle orta öğretimdeki değerlendirme sisteminin ÖSS’nin yerine geçmesi. Ancak bu çözüm, en az üç yıllık bir süreyi gerektiriyordu. Çünkü, hiç değilse lise 1. sınıftan itibaren bu amaca yönelik bir değerlendirmenin yapılması icap ediyordu. Ayrıca, mevcut ölçme-değerlendirme ve rehberlik sisteminin de buna uygun hâle getirilip desteklenmesi lâzımdı.
Bir taraftan, üç yıl sonra ÖSS’nin kaldırılmasını hedef alarak bir proje hâlinde çalışmaları başlatırken; diğer taraftan kısa vâdede sistemi okul içine çekecek ve değerlendirmenin tesirini sağlayacak bir ara uygulamayı başlattık. Buna göre, liseyi 1., 2. ve 3. olarak bitirenler ile Haziran’da mezun olanlar için ek puanlar getirdik. Ayrıca, özellikle orta dereceli meslekî-teknik öğretimi teşvik maksadıyla bu okul mezunlarına ilâve imkânlar sağladık.
Bu uygulamayı ilân ettikten sonra, öğrenciler hızla dershanelerden okullara akmaya başladı.
Lâkin, bu gayretlerimiz YÖK’ün hoşuna gitmedi. Çünkü, ÖSYM’nin kaldırılması YÖK’ün egemenliğini sınırlayacak; özellikle keyfî şekilde kullanılan en büyük finansman kaynağını kesmiş olacaktı.
Bu sebeple, zamanın YÖK Başkanı Doğramacı, ÖSS’de getirdiğimiz değişiklikleri kabul etmek istemedi. Bakan olarak ÖSYM kılavuzlarını imzalamayınca, son anda ÖSS’nin iptal edilmemesi için mecburen yeni uygulamaya yer verdi. Ancak, her zamanki İmam-Hatip istismarıyla basını ve dershanecileri arkasına alarak yeni sistemi Danıştay’da iptal ettirdi.
***
Çocukları atlar gibi yarıştırıyorlar diye haber yapıp makale döşenenler, duygu sömürüsünü bıraksınlar da ne yapılması gerektiği konusunda
çözüm getirmeye çalışsınlar.
Yeniliğe ve yeni projelere açık olan Millî Eğitim Bakanı Çelik, ÖSS sisteminin kaldırılması konusunda da YÖK engeliyle karşılaşıyor. Liseleri dört yıla çıkarıp ‘Olgunlaşma Sınavı’ (Bakalorya) getirme projesi, bir yandan öğrenciyi dershaneden okula çekecek; diğer yandan da ÖSS’ye girişte Bakanlığın düzenlediği müfredata bağlı bir süreci başlatmış olacaktır.
Bu şekilde ÖSS’ye daha az öğrenci girmiş olacaktır. Ancak, bu sistemin de işleyebilmesi, ÖSYM’nin müfredattan kopuk durumunun düzeltilmesine bağlıdır.
Buna ilâveten, yeni üniversitelerin açılması ve mevcutların kapasitelerini arttırması lâzımdır. Ancak, yeni açılan 15 üniversiteye YÖK’ün, Anayasa Mahkemesi’yle elele çıkardığı zorluklar düşünülünce, bu konudaki ümitler de kaybolmaktadır.
***
Lâkin, kesin çözümün, ÖSYM ile ÖSS’nin kaldırılması ve okul içi değerlendirmenin esas alınması olduğu unutulmamalıdır.
Radikal, 20.6.2006
|