İçel’in Bozyazı ilçesinde uzun yıllar esnaflık yapan Ömer Çipil iki yıl önce felç geçirdi. Onlar için yeni bir imtihan başladı. Hastanelerden hastanelere koştular. Kıpırdayamayan bir hayattan şimdi neredeyse kendi kendine ayağa kalkabilecek bir aşamaya geldiler.
İki yıldır felç hastası olan eşine bakan Hatice Çipil ile yaşadıkları üzerine konuştuk:
İçel’in Bozyazı ilçesinde uzun yıllar esnaflık yapan Ömer Çipil iki yıl önce felç geçirdi. Onlar için yeni bir imtihan başladı. Hastanelerden hastanelere koştular. Kıpırdayamayan bir hayattan şimdi neredeyse kendi kendine ayağa kalkabilecek bir aşamaya geldiler.
Büyük bir sabırla, güçlü bir ümitle hep aşama aşama beklediler. Bu arada ailece okudular, muhasebe ettiler. Ve bir takım yeni adımlar attılar.
Hatice Çipil Hanım’ın eşi Ömer Çipil iki yıl önce felç hastası oldu. Düzenli, sağlıklı bir hayatın içinden yeni bir hayat çıktı. Hatice Hanım bu yeni hayatları için de sağlıklı ve düzenli diyor. Eşine Kur’ân okuyor. Ona belli zamanlarda abdest aldırıyor. Hastalar Risalesi’ni birkaç kez bitirmişler. Hastalar Risalesi’nin kendilerine ilâç gibi geldiğini ifade ediyor. Onunla karşısından cevap gelmese de bolca sohbet ediyor. Kurulan bütün cümlelere ‘dedeya..’ diye bir kelime karşılık geliyor. Çocuklaşmış, masumlaşmış bir hayat. Ama bu hastalıktan sonra eve, çocuklarına namaz gelmiş. Ahireti dikkate alan bir hayat tarzı gelmiş. Şimdi memleketi olan Hatay’ın serin yaylası olan Belen-Gedik’te yaz zamanı yaşıyorlar.
Biz de kendilerini ziyaret ettik ve sorular sorduk, cevaplar aldık.
Bütün hasta olanlara ve hastası olanlara, onlara bakmakla sorumlu olanlara iyi geleceğini düşündüğümüz bir röportajı sizinle paylaşıyoruz.
Sizden de isteğimiz, bütün hastalara ve ileride konuşmayı ümit ettikleri Ömer Çipil’e de hayır ve duâlar etmenizdir.
Yatalak hasta olan eşinize bakıyorsunuz. Sürekli ilgi bekleyen bir hasta ile ilgilenmek nasıl bir duygu?
Öncelikle o felçli hasta benim eşim. Allah bize onu yeniden bağışladı. Bütün doktorlar, ‘Artık hazırlıklarınızı yapın, bu durumun geri dönüşü yok’ derken, Rabbim şifa ihsan etti ve şimdi ilk günlerden çok daha iyiyiz. Her gün iyiye doğru gidiyoruz. Ama bu iyiye doğru gitme karınca adımları gibi bir şey. Ama olsun biz izliyoruz ve bekliyoruz.
Bu hastalıktan sonra evinizde, günlük hayatınızda neler değişti? Eşinizle nasıl geçiyor günleriniz?
Hayatımızda çok şeyler değişti. Düzenli, sağlıklı bir hayatımız gitti, yeni bir düzenli, sağlıklı hayatımız geldi. Meselâ evimize sabır geldi. Ben bu hastalıkla sabrı keşfettim. Sabretmenin ne büyük bir hazine olduğunu anladım. Ben, eşim ve çocuklarım bu hastalıkla beraber yaşamayı öğrendik. Onu sevdik diyebilirim. Bu hastalığın ilk zamanlarında bize bir Nur dersi yapmışlardı. Orada hastalığın Allah’tan olduğuna, hatta hasta ve yakınları için bir ikram olduğuna işaret ediliyordu. O okunan kitabı sonra sonra biz bir iki kez bitirdik. Bu ‘Hastalar Risalesi’ idi. Her kelime, her satır sanki yaraya bir merhem sürer gibi netice veriyordu.
Bu hastalık imtihanından önceki ibadetlerinizle, hastalıktan sonraki ibadetleriniz arasında bir farklılık oldu mu?
Yani öncesinde düzenli bir ibadet hayatımızın olduğunu söyleyemem. Ama tabiî klasik bir babadan anadan kalma Müslümanlığımız vardı. Oysa şimdi biz Müslümanlığı yeniden keşfettik. Benim namazlarım düzenli hale geldi. Kur’ân hayatımıza girdi. İki evlâdım düzenli namaza başladılar. Bunlar bizim için çok büyük kazanımlar. Düşünün ki beni sabah namazlarına henüz konuşamayan eşim uyandırıyor. Ancak telâffuz edebildiği ‘hayya, hayya’ diye iki kelime ile beni kalkamadığım zaman namaza uyandırıyor.
Sürekli yatalak bir hasta ile ilgilenmek nasıl bir duygu?
Ben hastaya bakmayı seviyorum. Hasta ile ilgilenmeyi seviyorum. Onun taşıdığı duyguyu anlayabiliyorum. Onun yüzünün gülümsemesi beni çok mutlu ediyor. Yani şimdi şurada yüz yaşında bir hasta olsa ben ona da bakmak isterim. Zaten akşamlara kadar evdeyim. Bir evde bir kişi değil iki kişinin dünyasına olumlu etki etmiş olacaksınız. Hasta insan masumdur. Çocuk gibidir. İlgi bekler, sevgi bekler, bakım ister.
Günlük işler olarak sizi neler bekliyor?
En basitinden size bağlı evde bir hayat var. Yani uyandığın andan itibaren seninle birlikte hayata tutunmuş bir insanın varlığı sizi daha sorumlu adımlar atmaya sevk ediyor. Şu an karşınızda ihtiyaçlarının pek çoğu karşılanmış bir hasta oturuyor. Ne gibi, iki üç güne bir banyo yapması gerekiyor, iç çamaşırlarının değişmesi gerekiyor, tıraşının olması gerekiyor, kulaklarının, burnunun temizlenmesi gerekiyor. Yatağının, çarşafının sık sık değişmesi gerekiyor. Yemekleri, meyveleri, suyu, çayı yani düşünün ki evinize her seferinde yeni bir misafir gelmiş gibi hazırlık gerekiyor.
Hastanızın size olan zorlukları neler?
O da başına gelen hastalığa alıştı. Önceleri çok ağlıyordu, şimdi alıştı. Artık konuşulanları anlıyor, gülüyor, özellikle misafirler geldiğinde çok neşeleniyor. Onlara ikram yapılmasını çok istiyor. Amacı da biraz daha fazla otursunlar.
Zamanla yeni bir hayata alışıyorsunuz. Onu bırakıp dışarıya gidemiyorsunuz. Ben pazar alış verişine gidiyorum. Dönünceye kadar kafamda o oluyor. Hastanın psikolojisi beni çok etkiliyor. Onun yüzünün mimikleri beni harekete geçiriyor. Düşünün ki, siz olmadan ayağa kalkamayan, siz olmadan bir bardak su içemeyen, siz olmadan yemek yiyemeyen, burnunu silemeyen bir hayat arkadaşınız var orada. Bu insanı daha dikkatli yaşamaya sevk eden bir şey.
RÖPORTAJ: SEBAHATTİN YAŞAR