Uzm. Pedagog Mehmet Teber ile sosyal medya ve mahremiyet konusunu çocuklar üzerinden değerlendirdik. Teber, “Hazırlıksız yakalandık. Sosyal medya kullanımının da bir adabı olmalı” diyor.
Son dönemde, sosyal medyada çocuk fotoğrafları paylaşımı noktasında bir trend var. Bir uzman olarak bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
İlk olarak şunu ifade etmek istiyorum. Toplumda zaman zaman değişimler meydana gelir. Bu toplumsal değişiklikler neticesinde, yeni bir şey ortaya çıktığında toplum buna hazırlıksız yakalanır. Bir dönem bu arabaydı, bir dönem televizyondu. Şimdi de medya ve sosyal medya… Sosyal medya daha önce ortada olmadığı için kimse buna dair düşünmemiştir. Bunun kullanım kuralları, adabı, edebi, yolu, yordamı tartışılmamıştır. Ve bir anda evimizin içine girmiştir. Dolayısıyla ona karşı kendimizi nasıl konumlandıracağımızı bir türlü bilemedik. Çünkü buna dair büyüklerin ne bir sözü, ne öngörüleri, ne zararına dair kitapları ne de faydasına dair çalışmalar vardır.
Bir nevi gafil avlandık yani…
Evet biz buna hazırlıksız yakalandık. İnsanoğlunun çok temel ihtiyaçları vardır. Bunlardan birincisi görülme ihtiyacıdır. İnsan görünmek ister. Birisi onu gördüğünde kendi varlığı anlam kazanır. Hiç kimse görmediğinde kendini anlamsız hisseder. Yani başka birisinin onu görmesi lâzım ki kendi varlığını pekiştirebilsin. Bununla beraber bizim beğenilme, takdir edilme ihtiyacımız var. Güzel şeyler duymak istiyoruz, olumlu geri bildirimler almak istiyoruz. Bu da bizim psikolojik bir ihtiyacımız gibi düşünebiliriz. Aynı zamanda da biz sosyalleşmek de istiyoruz. Ben sosyal medyanın üç ihtiyaca karşılık geldiğini düşünüyorum. Hem bizim görülmemizi sağlıyor, hem de beğenilme arzumuza karşılık geliyor.. Bu temel ihtiyaçlar için buraya hızlı bir şekilde düştük. Dikkatinizi çekerim düştük diyorum, oraya girdik demiyorum. Bunu bilinçli olarak kullanıyorum. Çünkü bir anda kendimizi içinde bulduk. Hal böyle olunca da görülme ihtiyacımızı karşıladığımız, tatmin ettiğimiz, takdir edilme ihtiyacımızın ve aynı zamanda sosyalleşme ihtiyacımızın da tatmin olduğu bir yer haline geldi. Bu ihtiyaçlar tatmin olabilir, burada sorun yok. Ama birinci sorun bu ihtiyaçların tatmini için sadece sanal yolun kullanıyorlar olması. Bu hiçbir zaman gerçeğin tadını vermiyor, gerçek gibi olmuyor, çok çabuk sönüp geçiyor.
Tatmin aracı olarak çocukları kullanmak…
Diğer büyük tehlike de bu tatmin aracı olarak çocukları kullanmak. Yani ben görülmek istiyorum. Bunu çocuğum üzerinden yapıyorum; “Bak bebeğim var” diyorum. Böylelikle insanlar çocuğum üzerinden beni görmüş oluyor. Ben takdir edilmek istiyorum; “Aaa ne kadar tatlı bir bebeğin var“ deyip onun üzerinden kendime beğeni, takdir devşiriyorum. Sosyalleşmek istiyorum. Evde yapacak bir şeyim yok. Ama oraya herhangi çocuğumun fotoğrafını koyduğumda hemen bir sosyalleşme başlamış oluyor. Dolayısıyla aslında ben kendi ihtiyaçlarım için çoğu zaman çocuğumu kullanmış oluyorum. “Kullanmak” kelimesini de burada bilinçli bir şekilde kullanıyorum. Çünkü bu çoğu zaman açık bir “kullanıştır.” Aile dönüp kendisine şunu sormalı “Ya ben niye bu çocuğun fotoğraflarını paylaşıyorum? Buna niye ihtiyaç duyuyorum? Benim hangi yönüm buna ihtiyaç duyuyor?” cevap “Dedesi göremiyor, dedesi görsün diye” ama bunu fotoğrafı Whatsapp’tan da dedesine gönderebilirsin. İşte “Hatıra olsun diye” hatıra olsun diye ise telefonumda da saklayabilirsin, “Bize ulaşamayanların, sevdiklerimin bundan haberi olsun.” sevdiklerimize yine dediğim gibi WhatsApp’tan mesaj ile gönderebilir ya da telefon açıp dâvet de edebilirim. Bu davranışların arka plânında çoğu zaman bizim kendi ihtiyaçlarımız var. Dolayısıyla biz kendi ihtiyaçlarımız için bu sefer çocuğumuzu öne çıkarmış, kendimiz için çocukları malzeme yapmış oluyoruz. Ki burası çok tehlikeli. Tamamen çocuğu ön plâna koyup, çocuğu üzerinden beğeni, takdir, ilgi, sosyallik ve görünürlük devşirmeye dönüşebiliyor. Daha sonra insan buna alışınca bunun bağımlısı haline gelebiliyor. Ama gerçekten bu çocuğun buna ihtiyacı var mı? Baktığımızda çocuğun bir ihtiyacı olmuyor aslında. O zaman sosyal medyada çocuk fotoğraflarını paylaşırken çok dikkatli olmamız lâzım. Çocuklar bizim kendimizi tatmin aracımız değildir. Bize verilmiş misafirlerdir, hayatta yol arkadaşımızdır. Nasıl ki yolda yürüdüğümüz arkadaşımızın, gittiğimiz misafirlikteki komşuların tak diye fotoğrafını paylaşmayız, bu onlara saygısızlık olur, hürmetsizlik olur. Aynı şekilde çocukların da paylaşamayız. Çünkü onun da kendi hakları var. Gelecekte çocuk binlerce fotoğrafı internet ortamına yayılmış bir şekilde olacak. Acaba buna müsamaha gösterecek mi, göstermeyecek mi? Çocuklar üzerinden dönen bir sektör var, pedofili var. Dolayısıyla kendi ihtiyacım için yaptığım şey aslında farkında olmadan çocuğa zarar veriyor. Sosyal medyada çocuk fotoğrafı paylaşımını bu açıdan değerlendirmek gerekiyor.
Ben bunu niçin paylaşıyorum?
Bir hayatı yaşarken bir bilinçlilik içerisinde yaşamak gerek. Yani hangi eylemi ne için yaptığımızı bilen bir tarafımızın olması lâzım. Yemek yerken içimden yemeğin fotoğrafını paylaşmak geldi. Paylaşımdan önce durup kendime sormam lâzım; “Benim bunu paylaşırken arka plândaki niyetim ne? Ben buradan neye ulaşmak istiyorum?” O derin arzu saf bir arzu ise sorun yok, o zaman paylaşabilirim. Ama bilinçli farkındalık olmadan, aniden, fevri bir şekilde çıkmış, bir dürtüyle gelmiş, niçin geldiği belli olmamış şeyler genelde bize zarar verir diye düşünüyorum. Dolayısıyla en dikkat etmemiz gereken şey burası. İnsanın niyeti eşyanın mahiyetini ve onun etkisini değiştirir. Burada niyetimiz çok önemli. Niyetim topluma haber vermek, insanlara duyurmak, kapalı grupta bunu paylaşmak, haberdar etmek ise sorun yok. Bu niyet zararsız bir niyettir ve gittiği yerlere de saf bir şekilde gider. Ama arka plândaki niyetim, o kendimle ilgili duygularım ve ihtiyaçlarının karşılanması ise o zaman farkında olmadan ben çocuğumu da bu duruma alet etmiş oluyorum. Bence sokaktaki çocuğu çalıştırıp kendi çıkarlarına alet etmek de, çocuk üzerinden kendi var oluşunu pekiştirmek de aynı şeydir. Çocuk üzerinden sosyal medyada pazarlama yapmak da aynı şeye denk gelir. Yani bu çok sıklıkla düştüğümüz hatalar. Çok dikkatli olmamız gerekiyor diye düşünüyorum. Çocuk hakkında “Aman en organik olsun, aman ben katkısız madde olsun, maması şöyle olsun, sütü böyle olsun, kıyafeti pamuklu olsun” bedeni korumaya dikkat ettiğimiz kadar, psikolojik varlığı da korumaya dikkat etmemiz gerekiyor. Bizim bu niyetimiz, çocuğu bu şekilde kullanıyor olmamız ilişkimize görünmez bir boyutta zedelenme yapıyor.
Bir de olayın mahremiyet boyutu var öyle değil mi?
Evet bir diğer boyutu da bu. Ben şöyle düşünüyorum; fotoğraf çekilirken arka plânda bir sürü insan da bizim fotoğraf karemize giriyor. Gerçekten o insanların benim fotoğrafımda olmayı isteyip, istemediğini bilebilir miyim? Bilemem. O yüzden onlardan tek tek izin almadıkça paylaşamam, ilân edemem, kamuoyuna açık bir şekilde sunamam. Çocuklarda da böyle. Biz çocuktan izin almıyoruz, belki çocuk buna rıza göstermeyecek. Şöyle düşünelim; yanımda bir arkadaşım var. Sürekli benimle ilgili hallerini paylaşıyor. Yatarken beni çekiyor paylaşıyor, yıkanırken beni çekiyor paylaşıyor, yemek yerken beni çekiyor paylaşıyor, “Ay ne kadar güzel diyor.” Bu bize rahatsızlık vermez mi? “Ya ne yapıyorsun” deriz. Biz de aynısını çocuk için yapmış oluyoruz. Çocuk fotoğrafı paylaşımına tamamen karşı değilim, ama bilinçli bir şekilde yapılabilir. Arka plândaki niyet temiz olmalı ve çocuğun mahremiyetini, kişilik haklarını, insanlık var oluşunu da ihlâl edici bir şey olmamalı.
Görünür olmayı istemek fıtrî bir hal. Peki bu duyguyu bilinç kullanmak adına neler tavsiye edersiniz?
Bazı çocuklar sınıfta absürt bir sürü şaka yapar, garip sesler çıkarır. Olmadık hareketlerde bulunur. “Ben buradayım, ben buradayım” demek içindir bunlar. “Öğretmenim biliyor musunuz ben geçen şunu yaptım.” der ya da bazı arkadaşlarına konuşma içerisinde sürekli kendinden bahseder. “Geçen şunu yedim, bugün buraya gittim, bunu yaptım” diye. Biz bunlara bencil diye bakarız. Hatta bu tarz insanlar için, “şuna bak sürekli kendinden bahsediyor” ya da “kendini ön plâna çıkarmaya çalışıyor” deriz. Sürekli kendimizden bahsetmek, sürekli kendimizi ön plâna çıkarmak, sürekli ben de buradayım demek; çocuğun sürekli espri yapması, şakalar yapması, garip sesler çıkarmasıyla eşdeğer aslında. Şimdi bunun bir adabı, edebi yok. Bence toplumbilimcilerin oturup her şeyin adabı edebini yazması, toplumu bilinçlendirmesi lâzım diye düşünüyorum. Yemek yemenin, misafirliğin, selâmlamanın yani her şeyin bir adabı var. Hazırlıksız yakalandık dediğimiz kısım burası. Sosyal medya kullanımının da bir adabı olmalı. Bununla ilgili referans kaynaklarımız yok, piyasada kimseye soramıyoruz. O zaman referans kaynağımı, ben kendi kalbim, kendi niyetim yapacağım. Niyetimi ve farkındalığımı referans yaparsam, hayatta bunun gibi karşıma çıkan durumların hepsi ile baş edebilir hale gelebilirim. Aksi takdirde böyle tongaya düştüğüm, farkında olmadan kendime, eşime, çocuklarıma, çevreme zarar verdiğim bir çok şey yapmış olurum.
Son olarak eklemek istediğiniz noktalar var mı?
Sosyal medya ve sanal ortam gerçek ortamdan daha çok vaktimiz alıyor. Dolayısıyla sanal ortama yönelik yeni bir literatür, tanımlamalar, kurallar, kanunlar, çerçeveler ve nezaket kuralları geliştirilmesi gerekiyor ki bunu çocuklarımıza aktaralım. Bana yalan söyleme derken, Facebook’ta şunu yapma da dememiz lâzım. Diğer insanlara kaba davranma derken, başkasının hesabına izinsiz girip bakma da dememiz gerekiyor. Aile sırrını ifşa etme diyoruz, ama Whatsapp’ta sakın şunları yapma, oradaki gizliliği kapat da dememiz gerekiyor. Buralar bizim hazırlıksız yakalandığımız yerler. Sosyal medyada fotoğraf paylaşımı noktasına geri dönecek olursak, çocuklar bu işin en masum tarafı. Karşı çıkamıyorlar, bir şey de demiyorlar. Rahatlıkla her hallerini paylaşabiliyoruz. Ama her hallerinin koyulması bir insanın psikolojik var oluşuna çok büyük bir saygısızlıktır. Dolayısıyla her yerde olduğu gibi en çok hatayı çocuklar üzerinden yapıyoruz. Tekrar etmek istiyorum. İlk iş bunu söyleyebiliriz; sen kendin için bir şeyleri yanlış yapma hakkına sahipsin, ama çocuklar için yanlış bir şey yapma hakkına sahip değilsin. Onun hakkını ihlâl edemezsin, mahremiyetini ihlâl edemezsin, onu bir araç olarak kullanamazsın, kendi çıkarlarına malzeme yapamazsın. Sokakta çalıştırılan çocuklara hepimiz karşı çıkarken, sosyal medyada çalıştırılan, araç olarak kullanılan, malzeme yapılan çocuklara karşı çıkamıyorsak, bu bir bilinç yanılsaması demektir. Bunun aynı düzlem olduğunu göstermek ve görmek lâzım. İşte bu röportaj, yapılan konuşmalar, çalışmalar inşallah buna katkı sağlar diye düşünüyorum.
RÖPORTAJ: Sedanur Coşkun
[email protected]
Fotoğraf: MURAT SAYAN - Yeni Asya
(Bizim Aile, Nisan 2018)
***
Tıklayınız:
Mahremiyet yok oluyor