"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Bu sanatlar ecdattan gelen bir yadigâr”

29 Şubat 2016, Pazartesi
Hattat Hasan Çelebi: Sanatkâr kibar insandır, terbiyeli insandır. Geriden gelecek olan nesilleri de yetiştirecek olan bu hasletlerdir. Her sanatkâr anne-baba mesabesindedir. Bir nesile bir millete yol gösterenler sanatkârlar ve ilim adamlarıdır. Bunlarda kibir gurur olmamalıdır. Böyle önderlerin elinde yetişen nesiller daima bir milletin ayakta durmasını temin eder.

Hiç kimsenin iltifat etmediği dönemlerde Hat Sanatına merak salan ve maddî-manevî binbir türlü zahmete sabrederek bu sanatı öğrenen ender değerlerimizden biridir, Hattat Hasan Çelebi Hoca. Sadece öğrenmek ile kalmayıp, Hat Sanatının bütün güzellik ve inceliklerini genç nesile de en güzel şekilde aktaran bir üstad, bir çınar... “Benim Soyadım Çelebi” diyor ve ilerlemiş yaşına rağmen kapısının halihazırda herkese açık olduğunu ifade ediyor. Geçirmiş olduğu bu zahmetli fakat rahmeti bol yolculuğu kendisinden dinledik... 

Zincirin kopma halkası diyebileceğimiz Hattat Hamit Aytaç Hocadan uzun yıllar hat sanatını meşk ettiniz. Hat sanatına olan merakınız nasıl başladı ve yolculuğunuz nasıl şekillendi Hocam?

Beni çeken bir yerlere götüren bir şey vardı. Ama içimde o şeyin yokluğu ve boşluğu da vardı... Âşık olduğum şeyin varlığı hayalimdeydi, fakat gözümün önünde yoktu. Hasretini çektiğim adına, ruhumda şekillenen tek şey kâğıt ve kalemden ibaretti. O zamanlar kalemin yazının ne olduğunu da bilmiyordum. Tabi bu aşk kâh geliyor tepemden aşıyor kâh unutuluyordu. Çünkü istediğin şeyi bulamayınca bir yerde me’yus olup kalıyorsun. Hafızlığım bittikten sonra hıfzın kuvvetlenmesi ve iyi okunması için Tashîh-i Hurûf eğitimi almak adına İstanbul sevdası düştü içimize. Bir vakit sonra geldik İstanbul’a. Esas geliş gayem Kur’ân’ı öğrenmekti, fakat beriki taraftan olan hastalığımda ara sıra dürtüyor beni. Fatih Camii’ne gittiğim zaman hayran hayran yazılara bakıp duruyorum. Askerlikten sonra Üsküdar’da bir sene vazife yaptım ve bu bir senenin sonunda memleketime döndüm. Birçok zorluktan ve meşakkatten sonra tekrar İstanbul’a gelme yollarını aradım, lâkin üç sene sonra İstanbul’a gelmek kısmet oldu... O zamanlar yolumun üstünde bir mezar taşçısı vardı. Taşların üzerindeki yazılar dikkatimi çekti. İşte o taş ustası beni keşfetti ve bana rehber oldu. Ben taşlara bakarken -Allah rahmet eylesin- Yusuf Usta benim mezar taşı yaptıracağımı zannetti. “Ben yazıya meraklıyım. Bunları yazmaya çalışıyorum, fakat olmuyor, yapamıyorum” dedim. Öyle kendine mahsus bir gülüş tarzı vardı onun. Şöyle bir kahkaha attıktan sonra, “Bunların hocası buraya her hafta gelir, tanıştırayım seni” dedi. Yusuf Usta daha sonra beni çağırdı ve Hamit Bey ile tanıştık. Hocam ile buluşmamız böyle oldu işte. Fakat Hamit Bey beni kabul etmedi. “Ben meşgulüm, talebeye ders veremiyorum. Benim talebem Halim Bey var, Halim’e git” dedi. Gittim, üç dört ay kadar çalıştık. Fakat dört ay sonra -Allah rahmet eylesin- Halim Hocam bir trafik kazasında vefat etti. Ben ise yine yalnız kaldım. Bir iki ay kesintiden sonra Hamit Bey’in yerini öğrendim ve gittim. “Halim’in yolu bizim yolumuzdur” dedi ve zar zor ders vermeyi kabul etti. Hamit Bey ile geçen on sekiz senelik müddet içerisinde yapabildiğim kadar bir şeyler öğrendim...  

ÖRNEK BAKIMINDAN ELİMDE BİR ÖRNEK DE YOKTU

Hat sanatını öğrenirken sizi en çok zorlayan şeyler nelerdi? Günümüz Hat talebelerinin durumlarına dair bir değerlendirme yapacak olursak eğer neler söylersiniz? 

Ben, ilk yazdığım kalıpları hâlâ muhafaza ediyorum. Bugün talebelerden birisi bu yazıları bana getirse, o talebeyi katiyen geçirmez ve dersinde bırakırım. O dönemde beni doğruca yönlendirecek olan bir münekkide ihtiyacım vardı. Ama onu bulamadım. Birisi beni tenkit ederken “Bu yazın olmamış” dediği zaman, neden olmamış, nasıl olması lâzımı da söylemesi gerekiyordu. Örnek bakımından elimde bir örnek de yoktu. O günlerde malzeme yönünden sıkıntımız vardı. Kalem, mürekkep, kâğıt vs. yoktu... Elimizde kuşçularda çiçekçilerde çiçekler için diktikleri kamışlar, kargılar... Balıkçılar deniz kıyılarında balık tutarlardı onlarla. Şemsipaşa’da balıkçının elinde gördüm ve heveslenip istedim. “Çengelköy’de çiçekçi var, git oradan al” dedi. O kamışları elde edebilmek için kalktım gittim oraya. Çiçekçi, “Kamışlar şurada. Git bak, beğendiğini al” dedi. Binlerce kamış var, ama o adamın elindekinden yok. Bütün o kamışları bir tarafa aktardım ve bir tane buldum. Oldu olmadı neyse… Bu zorluklar içerisinde biz bu sanatı bir yere kadar getirmeye gayret ettik. Çalıştık ve her zaman çalışmaktan da geri durmuş değiliz. Bugünkü talebelerin şanslı olduğunu da söyleyeyim. Bugünkü talebelerin ellerinde örnekleri var, imkânları da çok... Kusura bakmasınlar, kendime pay çıkarmak için demiyorum, ama hakikat bu.

TALEBE KENDİ GELİŞİMİNİ AÇMAK İÇİN MUANNİT OLMAYACAK!

Bugüne kadar birçok talebe yetiştirdiniz ve sizlerin vesilesi ile hat sanatı günümüze yansıdı. Hat sanatını öğrenme talebi olan kişiler kendi gelişimleri anlamında daha çok nelere dikkat etmeli sizce? 

Bizden bir harf dahi yazmış olan talebemizdir. Bu sanata gönül vermiş olan insanın her işini bırakıp bu işe kendini hasletmiş olması lâzım. İyi bir hocadan meşk etmesi, malzemenin iyisini kullanması, meşk ederken nelere dikkat edeceğini hocadan çok iyi öğrenmesi gerek. En mühimi de, günde otuz saat çalışması lâzım. Benim ifadem biraz gülünç gibi gözüküyor, ama ecdattan duyduğumuz kelimeler bunu ispat ediyor. Meselâ, Kâmil Efendi doksan üç yaşında vefat ederken, “Öldüğüme değil, hattı öğrenemedim ona üzülüyorum” diyor. Bu da gösteriyor ki, bu sanat üzerinde bir insanın yüz yaşında bile öğreneceği şeyler var. İlim de böyledir. Hat sanatı İslâm’a dayalı bir sanat olduğu için, bunu da “ilim” fasilesinden kabul etmek gerekir. Talebe kendi gelişimini açmak için muannit olmayacak! Tenkide açık olacak. Kendisi hakkında her tenkidi dinleyecek, tenkit edenin ne niyet ile söylediğini de değerlendirecek. Tenkit eden sanatının üzerinde haklı ise onun dostu olduğunu bilecek ve sanatındaki hatalarını düzeltecek. Bir duvar yapılırken malzeme ne kadar çok olursa duvar o kadar güzel olur. Malzeme çok olmazsa o zaman istediğin gibi duvarı öremezsin. Bu taşın büyüğü de lâzım küçüğü de. İyisi de kötüsü de, hepsi lazım... Hakaret manasında değil, ama sıradan yazan da olacak ki iyinin kıymeti bilinsin! Bize ayakları uğrar, yolları düşerse eğer hiçbir zaman kapımı kapatmadım. Soy ismim “Çelebi” benim! Bu güne kadar hiç kimseyi reddetmedim. Onlara ihtiyaçları olanı; “bu olmamış, şundan dolayı olmamış” dediğim için bugünkü talebeler daha çabuk ilerleme imkânı buluyorlar. İnşallah muvaffak olurlar.

HAT SANATI KUR’ÂN VE İSLÂM HİZMETİ OLDUĞU İÇİN...

Geçmişte sanat ve zanaat ile yoğrulmuş zirve yapmış bir neslin torunlarıyız bizler. Sanatında bir üstat bir çınar olarak; medeniyet mirası değerlerimiz, sanat ve zanaatlarımız adına günümüz insanına neler söylemek istersiniz? 

Zanaat kelimesini de ben anlayamıyorum, bir anlam veremiyorum... Sanatkâr kibar insandır, terbiyeli insandır, edepli insandır, kanaatkâr insandır. Geriden gelecek olan nesilleri de yetiştirecek olan bu hasletlerdir. Her sanatkâr anne-baba mesabesindedir. Bir nesile, bir millete yol gösterenler sanatkârlar ve ilim adamlarıdır. Bunlarda kibir, gurur olmamalıdır. Böyle önderlerin elinde yetişen nesiller daima bir milletin ayakta durmasını temin eder. Hat sanatı Kur’ân ve İslâm hizmeti olduğu için, bereketini Cenâb-ı Hak veriyor. Bana göre sanatkâr; ona ister para verilsin ister verilmesin, sanatını sanat için icra etmelidir. Para için icra ederse parayı az verdikleri taktirde sanatında hile yapar. Oysaki bu hile üç-beş gün sonra karşısına çıkar. Bir gün gelir ki yeni kuşaklar yapmış olduklarını tenkit eder. Bugün kazanmış olduğu itibarı hiç’e iner. Bundan dolayı sanatı sanat için yapmak lazımdır. Hat sanatının veciz sözlerindendir: “Hat sanatı ruhanî bir hendesedir, zuhura gelmesi cismi aletlerle yapılır, devamı ise İslâm’ın devamına bağlıdır. Olgunlaşması da çok yazmaya bağlıdır.” Yazarken ezberden yazmak da doğru değil tabi ki! Mutlak surette önünde bir düstur bir örnek, bir hocanın kılavuzluğu olmalıdır. Bunlar olduğu müddetçe çok yazmaktan çok şeyler öğrenebilir insan. Bu sanat İslâm’a bağlı olduğu için ibadet niyetiyle yapılırsa eğer, Cenâb-ı Hak hiçbir zaman için kişiyi mahrum etmez. Zaten dünyadaki kazançlar ne işe yarar, ahirete bir şey götüremeyeceğiz. Çoluk çocuğumuza helâl yedirelim ve helâl lokma ile yetiştirelim. Onlar da İslâm’ı yaşasınlar ve bu sanatlar ecdattan gelen bir yadigâr, bir hatıra, bir kültür olduğu için kıymetini bilsinler. İnsanlar da sanatkârlarına sahip çıksın. Yalnız hattatların çabası değil, hattatları hattat yapan halktır, halkın da buna rağbet etmesidir. Bir sanatkârın yaşaması için halkın da mutlak surette destek vermesi lâzımdır. Teşvik olmazsa hiçbir şey olmaz.

MEDİNE’DE YAPMIŞ OLDUĞUM HİZMETLER ÂHİRETİM İÇİN BELKİ BİR NOKTA OLUR

Birçok mimarî yapıda eserleriniz yazılarınız var. Sizi en çok etkileyen eser hangisidir diye sorsak?

Camilerde yapabildiğim kadar bir şeyler yaptım. Ama ben şunu söylemek isterim; bir insanın yirmi tane evlâdı da olsa bunların arasında tercih yapamayacağı gibi ben de tercih yapamam. Fakat benim için Medine’de yapmış olduğum hizmetler Âhiretim için belki bir nokta olur, ona güveniyorum... Güvenmek değil de, onlar biraz daha farklı benim için. Yapmış olduğumuz iş tabi ki Kur’ân hizmeti. Fakat İslâmî olarak değeri nedir? Nereye kadardır? Bunu şu anda tayin etme imkânına sahip değilim. Fakat eğer Kur’ân hizmeti olarak sayılırsa -ki ben o ümitteyim- oradan bir şeyler bekliyorum. O da benim hakkım... 

Röportaj: Melek Şafak / [email protected]

Etiketler: melek şafak
Okunma Sayısı: 5942
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı