İhtar
Bu risalenin mahall-i zuhuru olan şu memleket muhi-
tinde, risaletü’n-nur’un sair risaleleri bulunmadığından
ve ihtiyârsız olarak burada telif edildiğinden,
Ayetü’l-Küb-
ra
gibi risalelerde, zahirî bir tekrar suretinde, başka söz-
lerin ve lem’aların bir kısım mühim meseleleri zikredilmiş
ve buralardaki şakirtlere nispeten her biri birer küçük ri-
saletü’n-nur hükmüne geçmek hikmetiyle, böyle yazdırıl-
mış.
Bu müsveddenin birinci tebyizi, bir mübarek zat tara-
fından oldu. o zatın tevafuktan haberi yokken, yazdığı
nüshada kayda lâyık şöyle lâtif ve manidar bir tevafuk gör-
dük ki:
o nüshanın satırları başında,
elif’
ler altı yüz altmış altı
olarak yazılmıştır. Bu hâl ise, Hazret-i İmam-ı Ali (radıyal-
lahü anh) tarafından bu hususî risaleye verilen
Ayetü’l-
Kübra
namının cifrî ve ebcedî makamı olan altı yüz alt-
mış altı adedine tam tamına muvafakati ve mutabakatı ile,
bu risalenin bu nama liyakatini gösterir. Hem, âyât-ı
kur’âniyenin adedi olan altı bin altı yüz altmış altının dört
mertebesinden üç mertebesine tevafuku dahi, bu risale-
nin, âyâtın bir lem’ası olduğuna bir işarettir diye telâkki
ettik.
Said Nursî
* * *
lâyık:
uygun, yakışır, müna-
sip.
lem’a:
parıltı.
liyakat:
lâyık olma, ehliyet.
mahall-i zuhur:
zuhur ettiği,
ortaya çıktığı yer.
makam:
yer, durak.
manidar:
nükteli, ince mana-
lı.
mertebe:
derece, basamak.
mesele:
önemli konu.
muhit:
yöre, çevre.
mutabakat:
uyma, uygunluk,
birbirini tutma.
muvafakat:
uyma, uyuşma,
uygunluk.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
mühim:
önemli, ehemmiyet-
li.
müsvedde:
karalama, yazı tas-
lağı, sonradan temize çekil-
mek üzere yazılan ilk yazı.
nam:
ad, isim, lâkap.
nispeten:
nispetle, kıyaslaya-
rak.
nüsha:
birbirinin aynı olan su-
retlerin her biri.
radıyallahü anh:
Sahabe ve-
ya İslâm büyüklerinin adı geç-
tiğinde söylenilen “Allah on-
dan razı olsun” manasında dua.
Tek erkek için söylenir.
suret:
biçim, tarz, görünüş.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tebyiz:
müsveddeyi temize
çekme, beyaza çekme.
telâkki:
anlama, kabul etme.
telif:
kitap yazma, eser orta-
ya koyma.
tevafuk:
uyma, uygunluk, bir-
birine denk gelme.
zahirî:
görünürde.
zat:
kişi, şahıs.
zikretmek:
anmak, bildirmek.
AYETÜ’L-KÜBRA
| 292 |
Y
edinci
Ş
ua
Şualar
âyât:
Kur’ân ayetleri.
âyât-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın ayet-
leri.
ayetü’l-Kübra:
Risale-i Nur’da 7.
Şua adlı eser.
cifrî:
cifir hesabına ait.
ebcedî:
ebcet hesabına ait.
elif:
Arap alfabesinin ilk harfi.
hâl:
durum, vaziyet.
hikmet:
İlâhî gaye, gizli sebep.
hususî:
özel.
hükmüne:
yerine, değerine.
İhtar:
hatırlatma, uyarı.
ihtiyarsız:
bir işi yapabilmek hu-
susunda iktidar ve gücün bulun-
maması.
lâtif:
güzel, hoş.