Şualar - page 231

ve bir mertebe-i muvaffakıyet vermesiyle, onu tasdik ve
imza ettiği gibi; İslâmiyet’in menbaı ve kur’ân’ın tercü-
manı olan zatın (Aleyhissalâtü vesselâm) herkesten ziya-
de ona itikat ve ihtiramı ve nüzulü zamanında uyku gibi
bir vaziyet-i nâimânede bulunması ve sair kelâmları ona
yetişememesi ve bir derece benzememesi ve ümmiyetiy-
le beraber gitmiş ve gelecek hakikî hâdisat-ı kevniyeyi
gaybiyâne, kur’ân ile tereddütsüz ve itminan ile beyan et-
mesi ve çok dikkatli gözlerin nazarı altında hiçbir hile, hiç-
bir yanlış vaziyeti görülmeyen o tercümanın bütün kuv-
vetiyle kur’ân’ın her bir hükmüne iman edip tasdik et-
mesi ve hiçbir şey onu sarsmaması, kur’ân semavî, hak-
kaniyetli ve kendi Hâlık-ı rahîm’inin mübarek kelâmı ol-
duğunu imza ediyor.
Hem, nev-i insanın humsu, belki kısm-ı azamı göz
önünde o kur’ân’a müncezibâne ve dindarâne irtibatı ve
hakikatperestâne ve müştakane kulak vermesi ve çok
emarelerin ve vakıaların ve keşfiyatın şahadetiyle cin ve
melek ve ruhanîlerin dahi tilâveti vaktinde pervane gibi
hakperestâne etrafında toplanması, kur’ân’ın kâinatça
makbuliyetine ve en yüksek bir makamda bulunduğuna
bir imzadır.
Hem, nev-i beşerin umum tabakaları, en gabi ve âmî-
den tut, tâ en zeki ve âlime kadar her birisi kur’ân’ın
dersinden tam hisse almaları ve en derin hakikatleri feh-
metmeleri ve yüzlerle fen ve ulûm-i İslâmiyenin ve bil-
hassa Şeriat-ı kübra’nın büyük müçtehitleri ve usulüddin
ve ilm-i kelâmın dâhî muhakkikleri gibi her taife kendi
Şualar
Y
edinci
Ş
ua
| 231 |
AYETÜ’L-KÜBRA
keşfiyat:
keşifler, Allah’ın ilham
etmesiyle gösterilen gaypla ilgili
sırlar.
kısm-ı azam:
büyük kısım, ekse-
riyet, çoğunluk.
makbuliyet:
makbullük, beğenil-
mişlik, geçerlilik.
melek:
cinsiyetleri, yeme ve iç-
meleri olmayan, çeşitli şekillere
girebilen, göze her zaman görüle-
meyen, Allah’ın emirlerine tam
itaat eden mahlûk, ferişteh.
menba:
kaynak.
mertebe-i muvaffakıyet:
başarı
mertebesi.
muhakkik:
bir şeyin iç yüzünü
inceleyerek vakıf olan.
mübarek:
feyizli, bereketli.
müçtehit:
ayet ve hadislerden
şer’î hükümler çıkarabilen, gerekli
bütün ehillik şartlarına sahip olan,
bilgili din âlimi.
müncezibâne:
müncezip olarak,
cezp edilerek.
müştakane:
iştiyak ve arzu ile,
çok isteyerek.
nazar:
bakış, dikkat.
nazil:
inici, tizden pese doğru gi-
den dizi.
nev-i beşer:
insanoğlu, insanlar.
nev-i insan:
insan türü, insanoğ-
lu.
nüzul:
Kur’ân’ın vahiy yoluyla Hz.
Muhammed’e indirilmesi.
ruhanî:
gözle görülmeyen, cismi
olmayan, elle tutulamayan var-
lıklar.
sair:
diğer, başka, öteki.
semavî:
Allah tarafından olan, İlâ-
hî.
Şeriat-ı Kübra:
yüce, büyük, İs-
lâm şeriatı.
tabaka:
kat, katman.
taife:
kavim, kabile.
tereddüt:
kararsızlık, şüphede kal-
ma.
tilâvet:
okumak, takip etme, ar-
kasına düşme.
ulûm-i İslâmiye:
İslâmî ilimler.
umum:
bütün.
usulüddin:
inanca dair meseleler-
den İslâmî esaslar çerçevesinde
bahseden kelâm ilminin adı.
ümmiyet:
okuma yazma bilme-
mek.
vakıa:
vuku bulan, olan şey.
vaziyet:
durum.
vaziyet-i nâimâne:
uyur gibi va-
ziyet, uyurcasına durum.
zat:
azamet ve ululuk sahibi olan.
ziyade:
çok, fazla.
âlim:
çok okumuş, bilen, bil-
gili, bilgin.
âmî:
bilgisiz, cahil.
beyan etmek:
açıklamak, bil-
dirmek, izah etmek.
bilhassa:
özellikle.
cin:
gözle görünmez, lâtif ci-
simlerden ibaret bir yaratık.
dâhî:
son derece zeki, anla-
yışlı, deha sahibi.
dindarâne:
dindar bir kimse-
ye yakışacak tarzda.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
fehim:
anlama, anlayış, kav-
rayış.
fen:
tecrübî, ispatla meydana
gelmiş ilimlere verilen ad.
gabi:
anlayışsız, ahmaklık.
gaybiyâne:
görünmez bir şe-
kilde.
hâdisat-ı kevniye:
oluş ve or-
taya çıkışla ilgili olaylar.
hakikatperestâne:
hakkı ve
hakikati severcesine, hakika-
te inanıp gerçek tarafını tuta-
rak.
hakperestâne:
doğruluktan
ayrılmamacasına.
Hâlık-ı rahîm:
sonsuz mer-
hamet ve şefkat sahibi yara-
tıcı, Allah.
hile:
aldatmaya yönelik dü-
zen, desise.
hums:
beşte bir.
hüküm:
karar, emir.
ihtiram:
hürmet etme, saygı
gösterme.
ilm-i kelâm:
Cenab-ı Hakkın
zat ve sıfatlarından, nübüvvet,
haşir, kader gibi imana ait me-
selelerden İslâmî esaslar da-
iresinde delil ve bürhana da-
yalı olarak bahseden ilim.
irtibat:
bir şeye bağlı olma.
itikat:
kesin inanma, iman.
1...,221,222,223,224,225,226,227,228,229,230 232,233,234,235,236,237,238,239,240,241,...1581
Powered by FlippingBook