İşte, altı noktada ve altı cihette ve altı makamda işaret
edilen kur’ân’ın mezkûr meziyetleri ve hasiyetleri içindir
ki, haşmetli hâkimiyet-i nuraniyesi ve azametli saltanat-ı
kudsiyesi, asırların yüzlerini ışıklandırarak, zemin yüzünü
dahi bin üç yüz sene tenvir ederek kemal-i ihtiramla de-
vam etmesi; hem o hasiyetleri içindir ki, kur’ân’ın her bir
harfi, hiç olmazsa on sevabı ve on hasenesi olması ve on
meyve-i bâkî vermesi; hatta bir kısım âyâtın ve surelerin
her bir harfi, yüz ve bin ve daha ziyade meyve vermesi;
ve mübarek vakitlerde her harfin nuru ve sevabı ve kıy-
meti ondan yüzlere çıkması gibi kudsî imtiyazları kazan-
mış diye dünya seyyahı anladı ve kalbine dedi:
“İşte, böyle her cihetle mu’cizatlı bu kur’ân, sureleri-
nin icmaıyla ve âyâtının ittifakıyla ve esrar ü envarının te-
vafukuyla ve semerat ve âsârının tetabukuyla, bir tek Va-
cibü’l-Vücud’un vücuduna ve vahdetine ve sıfât ve esma-
sına, delillerle ispat suretinde öyle şahadet etmiş ki, bü-
tün ehl-i imanın hadsiz şahadetleri, onun şahadetinden
tereşşuh etmişler.”
İşte, bu yolcunun kur’ân’dan aldığı ders-i tevhid ve
imana kısa bir işaret olarak,
Birinci Makamın On Ye-
dinci Mertebesinde
böyle,
'
¤n
Y s
?n
O …/
ò s
dG o
ón
Mn
’r
G o
óp
MGn
ƒ r
dG p
Oƒo
Lo
ƒ r
dG o
Öp
LGn
ƒr
dG *G s
’p
G n
¬ '
d p
G n
B ’
o
܃o
Zr
ôn
Ÿr
G o
?ƒo
Ñr
?n
Ÿr
G o
¿Én
«n
Ñr
dG o
õp
ér
©o
Ÿr
G o
¿'
G r
ôo
?r
dG p
¬p
Jn
ór
Mn
h /
‘
/
?p
Oƒo
Lo
h p
܃o
Lo
h
m
án
?«/
bn
O p
q
?o
c‘/
/
¬p
JBÉn
j'
G t
?o
c o
Aho
ôr
?n
Ÿr
G u
¿BÉn
÷r
Gn
h ¢p
ùr
fp
’r
Gn
h p
?n
?n
Ÿr
G ¢p
SÉn
æ`r
Ln
’p
asar:
eserler, izler, nişanlar.
asır:
yüzyıl, asır.
âyât:
Kur’ân ayetleri.
azamet:
büyüklük, ululuk, yüce-
lik.
bâkî:
ebedî, daimî, sürekli ve kalı-
cı olan.
ders-i iman:
iman dersi.
ders-i tevhid:
Allah’ın varlık ve
birliğinden bahseden ders.
ehl-i iman:
inananlar, iman sa-
hipleri.
envar:
nurlar, aydınlıklar, ışıklar.
esma:
adlar, isimler.
hâkimiyet-i nuraniye:
nurlu, par-
lak hâkimiyet.
hasene:
hayırlı amel, Allah rızası-
na uygun iş.
haşmetli:
ihtişamlı, gösterişli, hey-
betli.
icma:
fikir birliği etme, görüş birli-
ğine varma.
imtiyaz:
fark, ayrıcalık, üstünlük.
ittifak:
birleşme, fikir birliği etme.
kemal-i ihtiram:
saygı ve hürme-
tin son derecesi, tam ve mükem-
mel hürmet görme.
kıymet:
değer.
kudsî:
mukaddes, yüce.
makam:
yer, durak.
meyve-i bâkî:
ebedî olan mey-
ve, cennet meyvesi.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen,
anılan.
mu’cizat:
mu’cizeler, Allah ta-
rafından verilip, yalnız pey-
gamberlerin gösterebilecekle-
ri büyük harika işler.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
saltanat-ı kudsiye:
kudsî sal-
tanat.
semerat:
semereler, meyve-
ler.
sevap:
hayırlı bir işe karşı Al-
lah tarafından verilen mükâ-
fat; sevap.
seyyah:
gezgin, gezici.
sıfât:
vasıflar, nitelikler.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldı-
ğı 114 bölümden her biri.
suret:
biçim, tarz, görünüş.
şahadet:
şahit olma, şahitlik,
tanıklık.
tenvir:
nurlandırma, aydınlat-
ma, ışıklandırma.
tereşşuh:
sızma, sızıntı yap-
ma.
tetabuk:
birbirine uygun gel-
me, uyma.
tevafuk:
uyma, uygunluk, bir-
birine denk gelme.
Vacibü’l-Vücud:
varlığı zarurî
ve zatî olan; varlığı başkasının
varlığına bağlı değil, kendin-
den olup ezelî ve ebedî olan
Allah.
vahdet:
birlik ve teklik.
vücut:
var olma, varlık.
zemin:
yeryüzü.
ziyade:
çok, fazla.
AYETÜ’L-KÜBRA
| 234 |
Y
edinci
Ş
ua
Şualar