mesail-i müteferrikadan altı mesele var ki, birisi
Sure-i Fethin ahirindeki ayetin bir sırr-ı i’caziyesi-
ni açıyor.
Yirmi Yedinci Söz
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
778
n
øj/
ò s
dG o
¬n
ªp
?n
© n
d r
ºo
¡r
æp
e p
ôr
en
’r
G p
‹o
hG = '
‹p
Gn
h p
?ƒo
°S s
ôdG n
‹p
G o
?t
On
Q r
ƒn
dn
h
o
ºo
àr
©n
Ñs
Jn
’ o
¬o
àn
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µ r
« n
?n
Y $G o
?°r
†n
a n
’ r
ƒ n
dn
h r
ºo
¡r
æp
e o
¬n
fƒ o
£p
Ñr
æn
à°r
ùn
j
(1)
k
Ó«/
?n
b s
’p
G n
¿É n
£r
«°s
ûdG
ayetinin mealindeki ayatın içti-
hada dair mühim bir hakikatini tefsir eder. Ve bu
zamanda haddinden tecavüz edip içtihattan dem
vuranların haddini bildirip, ihtilâf-ı mezahibin sır-
rını güzel beyan eder. “Bu zamanda eski zaman
gibi içtihat edebiliriz” diyenlerin ne kadar yanlış,
hata ettiklerini ispat eder. Bu Sözün Zeylinde Sa-
habe-i Güzinin evliyadan yüksek olan mertebele-
rini gayet parlak bir surette ve kat’î bir tarzda is-
pat etmekle beraber, Sahabelerin nev-i beşer için-
de enbiyadan sonra en mümtaz şahsiyetler olduk-
larını ve onlara yetişilmediğini kat’î bir surette is-
pat eder.
Yirmi Sekizinci Söz
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
807
m
äÉs
æn
L r
ºo
¡ n
d s
¿n
G p
äÉp
?És
°üdG Gƒo
?p
ªn
Yn
h Gƒo
æn
e'
G n
øj/
ò s
dGp
öu
ûn
Hn
h
Ék
br
Rp
Q m
In
ôn
ª n
K r
øp
e Én
¡r
æp
e Gƒo
bp
Ro
Q Én
ª s
?o
c'o
QÉn
¡r
fn
’r
G Én
¡p
àr
ën
J r
øp
e …/
ôr
én
J
terme.
kat’î:
kesin.
lütuf:
ikram ve yardımda bulun-
ma.
meal:
anlam, mana.
medar:
sebep, vesile dayanak
noktası.
mertebe:
derece.
mesail-i müteferrika:
değişik
meseleler.
mesele:
konu.
muhakkak:
mutlaka.
mühim:
önemli.
mümtaz:
seçkin, imtiyazlı.
müracaat etmek:
baş vurmak.
müstesna:
hariç.
nam:
ad, isim.
nev-i beşer:
insanlık.
rahmet:
esirgeme, bağışlama.
Sahabe:
Peygamberimiz Hz. Mu-
hammed’in mübarek yüzünü
görmekle şereflenen ve sohbet-
lerine katılan mü’min kimse.
Sahabe-i Güzin:
seçkin Sahabe-
ler; Hz Muhammed’ in en yakın
dört arkadaşı Hz. Ebu Bekir, Hz.
Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali.
salâhiyet:
yetki.
sır:
giz; tecrübe ve yetenek ile
anlaşılabilen en zor ve en ince
yan, insanın aklının erişemediği
İlâhî hikmet.
sırr-ı i’caziye:
mu’cize oluşun gi-
zi.
suret:
biçim.
şahsiyet:
yüksek kişi.
takrip:
yaklaştırma, yanaştırma.
tarik:
usul; yol.
tarz:
biçim.
tecavüz:
aşma, söz ve harekette
ileri gitme.
tefsir:
açıklama.
tezkiye-i nefis:
nefsini temize çı-
karma.
zeyil:
ek, ilâve.
zihin:
anlayış, kavrayış.
ahir:
son.
avam:
halkın büyük kısmı.
ayat:
Kur’ân ayetleri.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümle-
si.
basit:
sade.
beyan:
anlatma, açıklama.
dair:
ilgili.
dem vurmak:
bir şeyden ge-
lişi güzel bahsetmek.
ders:
öğüt, nasihat.
enbiya:
nebîler, peygamber-
ler.
esas:
asıl, temel.
evliya:
keramet sahibi olan-
lar.
gayet:
son derece.
had:
sınır, yetki, gerçek de-
ğer.
hakikat:
gerçek.
hata:
yanlış, yanlışlık.
hatve:
adım.
içtihat:
hüküm çıkarma.
ihtilâf-ı mezahip:
mezhep-
lerdeki fikir ayrılıkları.
ihtisas:
uzmanlık.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
1.
Hâlbuki bu haberi yayacak yerde Peygambere ve mü’minlerden ihtisas ve salâhiyet sahibi
kimselere müracaat etselerdi, elbette o kimselerden hüküm çıkarmaya ehliyetli olanlar işin
doğrusunu bilirlerdi. Eğer üzerinizde Allah’ın lütuf ve rahmeti olmasaydı, pek azınız müs-
tesna, muhakkak şeytana uyup gitmiştiniz. (Nisâ Suresi: 83.)
SÖZLER | 1273 |
F
İHRİST