Hem de itikadımdır ki:
İstikbale hüküm sürecek ve her
kıt’asında hâkim-i mutlak olacak, yalnız hakikat-i İslâmi-
yet’tir.
evet, saadetsaray-ı istikbalde tahtnişin hakaik ve
maarif yalnız İslâmiyet olacaktır, onu fethedecek yalnız
odur; emareler görünüyorlar. zira, mazi kıt’asında vah-
şetabad sahralarında haymenişin taassup ve taklit, veya-
hut cehlistan ülkesinde menzilnişin müzahrefat ve istib-
dat olanlara Şeriat-ı garra’nın galebe-i mutlak ve istilâ-i
tammına set ve mâni olan sekiz emir, üç hakikat ile zirü-
zeber olmuşlardır ve oluyorlar.
O maniler ise:
ecnebilerde, taklit ve cehalet ve taas-
sup ve kıssislerin riyaseti. Ve bizdeki mâni ise, istibdad-ı
mütenevvi ve ahlâksızlık ve müşevveşiyet-i ahval ve ata-
leti intaç eden yeistir ki, şems-i İslâmiyet’in küsufa yüz
tutmasına sebep olmuşlardır.
Sekizinci ve en birinci mâni ve belâ budur:
Biz ile ec-
nebiler, bazı zevahir-i İslâmiyet ve bazı mesail-i fünun or-
tasında hayal-i batıl ile tevehhüm eylediğimiz müsade-
met ve münakazattır. Aferin maarifin himmet-i feyyaza-
nesine ve fünunun himmet-i merdanesine ki, meyl-i ta-
harri-i hakikat ve muhabbet-i insaniyet ve meyl-i insaf
olan hakaikı teçhiz ederek, o manilere gönderip zirüze-
ber etmiş ve ediyor.
evet, en büyük sebep ki, bizi dünya rahatından ve ec-
nebileri ahiret saadetinden mahrum eden, şems-i İslâmi-
yet’i münkesif ettiren sû-i tefehhüm ile tevehhüm-i mü-
sademet ve muhalefettir. Feya li’l-acep! köle efendisine
atalet:
tembellik.
cehalet:
cahillik, ilimden yoksun
olma, ‹lahî hakikatlerden haber-
siz olma.
cehlistan:
cehalet âlemi, cahilli-
€in hükümferma oldu€u yer.
ecnebi:
yabancı.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
fetih:
zafer, galibiyet.
feyalilacep:
hayret ve taaccüp
ifadesi için söylenir; hayret verici.
fünun:
fenler.
galebe-i mutlak:
mutlak galibi-
yet, kayıtsız ve şartsız üstünlük.
hakaik:
hakikatler, gerçekler.
hakikat:
gerçek, esas.
hakikat-i ‹slâmiyet:
‹slâmiyetin
aslı, esası, gerçe€i.
hâkim-i mutlak:
hiç bir şekilde
hâkimiyetine sınır konulmayan
tam hüküm sahibi.
hayal-i batıl:
yanlış, bozuk, hatalı
hayal.
haymenişîn:
çadırda oturan, gö-
çebe.
himmet-i feyyazane:
kayırıp,
kollama.
himmet-i merdane:
mertçesine
gayretler, yardımlar.
hüküm:
hâkim olma, emri altın-
da tutma.
intaç:
neticelenme, sonuçlanma.
istibdat:
hak ve hukuku tanıma-
ma, keyfî uygulama, zulüm ve ta-
hakküm.
istibdat-ı mütenevvi:
çeşit çeşit
zorbalık, zülum, baskı ve keyfî
uygulamalar.
istikbal:
gelecek zaman.
istilâ-i tam:
bütün olarak ele ge-
çirme.
itikat:
inanç, iman.
kıssis:
keşiş, papaz.
küsuf:
güneş tutulması.
maarif:
bilgiler, ilimler.
mahrum:
bir şeye sahip olama-
yan, yoksun.
mâni:
engel.
mazi:
geçmiş zaman.
menzilnişin:
yerinde oturan.
mesail-i fünun:
fenlerle ilgili me-
seleler.
meyl-i insaf:
hakkı kabul ve itiraf
arzusu.
meyl-i taharri-i hakikat:
gerçe€i
araştırma meyli, hakikati araştır-
ma iste€i.
muhabbet-i insaniyet:
insanlık
sevgisi.
münakazat:
zıtlıklar, uyuşmazlık-
lar.
münkesif:
tutulmuş, aydınlı€ı ke-
silmiş.
m
ukaddeme
| 24 | MuhakeMat
müsademet:
çarpışma, çatış-
ma, vuruşma.
müşevveşiyet-i ahval:
halle-
rin karma karışıklı€ı.
müzahrefat:
boş ve yalan
sözler.
riyaset:
reislik, başkanlık.
saadet:
mutluluk.
saadetsaray-ı istikbal:
istik-
balin saadetli sarayı, istikba-
lin saadet sarayı.
sahra:
büyük çöl, geniş saha.
set:
mani, perde, engel.
sû-i tefehhüm:
yanlış anla-
ma.
şems-i ‹slâmiyet:
‹slâmiyet
güneşi.
fieriat-ı Garra:
parlak ve nur-
lu şeriat; ‹slâm dini.
taassup:
kendi din ve milliye-
tini çok üstün tutarak başka
din ve milliyetten olanlara
kin, nefret ve düşmanlık gös-
terme.
tahtnişîn:
tahta oturan; padi-
şah.
taklit:
başkasının fikir ve gö-
rüşlerine körü körüne uyma,
onun gibi hareket etme.
teçhîz:
cihazlama, donatma.
tevehhüm:
vehimlenme, yok
olanı var zannetmekle ümit-
sizli€e ve korkuya düşme.
tevehhüm-i müsademet ve
muhalefet:
çatışma ve fikir
ayrılı€ı oldu€unu zannetme.
vahşetabad:
çok ıssız, korku
ve ürkeklik veren yer.
yeis:
ümitsizlik.
zevahir-i ‹slamiyet:
‹slami-
yetin dış görünüşleri, göze
çarpan kısımları.
zirüzeber:
altüst, karmakarı-
şık, darmada€ın.