f
iHriSTe
-
i
m
ekTuBaT
| 860 | Mektubat
olduğu münasebetiyle, sırf bir işaret-i gaybiye ola-
rak, hiçbirimizin haberimiz olmadan, iptida telif ve
birinci tesvidinde on bir “kur’ân” kelimesi; bir tek
sahifede, birer satırda, bir sırada hatt-ı müstakim ile
tevafukları, tevafuk-i kur’âniyedeki lem’a-i i’caziye-
nin bir şuaı şu risalede bu harika letafeti gösterdiği-
ni, görenlere kanaat geldi.
Bu üçüncü kısmın mütebaki meseleleri ile dör-
düncü kısım tevafukata dair olduğu için, tevafukata
dair olan fihriste ile iktifa edilmiştir.
Dördüncü Risale olan Dördüncü Kısım
. . . .
689-693
“üç nükte”dir.
Birinci Nükte:
kur’ân’da, “kur’ân” kelimesinin
çok sırlarından bir sırrını, altmış dokuz ayat-ı azîme-
de lâtif ve manidar sahifeler arkasında birbirine te-
vafukla baktıklarını ve o ayat-ı azîmenin manen bir-
birinin hakikatini teyit ettiklerini göstermek ve tilâ-
vet-i kur’ân sevabını ve zikir faziletini ve tefekkür
ubudiyetini birden kazanmak isteyenlere, evrat
nev’inden gayet güzel bir hizb-i kur’ânî olarak yazıl-
mıştır.
İkinci Nükte:
kur’ân-ı Hakîm’de “resul” kelime-
sinin tekrarındaki esrarın tevafuk cihetiyle birisine
işaret için, yüz altmış ayattaki “resul” kelimesi bir-
birine tevafukla manidar bakması gibi;
(HaşİYe)
o yüz
HaşİYe:
Bu risalenin, o mukaddes iki kelimenin i’cazî tevafuklarından
bahsi ayn-ı hakikat olduğuna delil, o dördüncü risalede bütün o iki ke-
limenin tevafuk etmesidir. Her bir ayet ayrı ve satır başında yazılmasın-
dan, umum o iki mukaddes kelimeler tevafuk etmişlerdir.
ayat:
Kur’ân ayetleri.
ayat-ı azîme:
büyük manalar ih-
tiva eden ayetler.
cihet:
yön.
dair:
ilgili.
esrar:
sırlar.
evrat:
virtler, okunması adet olan
dini dualar.
fazilet:
iyi ahlâk, erdem, değer.
fihriste:
içindekiler, liste.
gayet:
son derece.
hakikat:
gerçek.
harika:
olağanüstü.
haşiye:
dipnot, derkenar.
hatt-ı müstakim:
doğru çizgi.
hizb-i kur’ân:
Kur’ân ayetlerin-
den bir kısmının bir araya getiril-
miş hâli.
iktifa:
yeterli bulma, kâfi görme,
var olanla yetinme.
iptida:
başlangıç.
işaret-i gaybiye:
gaypla ilgili işa-
ret.
kanaat:
kısmete razı olma, elin-
dekiyle yetinme.
kur’ân-ı Hakim:
her ayet ve
suresinde sayısız hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
lâtif:
yumuşak, hoş, güzel.
lem’a-i i’caziye:
mu’cizelik
parıltısı.
letafet:
hoşluk, güzellik.
manen:
manaca, manevî
yönden.
manidar:
nükteli, ince mana-
lı.
mesele:
konu.
münasebet:
uygunluk, ilgi.
mütebaki:
geri kalan kısım.
nev:
çeşit, tür.
nükte:
herkesin anlayamadı-
ğı ince mana.
resul:
elçi, Allah’ın elçisi, ha-
berci, peygamber.
risale:
mektup.
sahife:
sayfa.
sevap:
hayırlı bir işe karşı Al-
lah tarafından verilen mükâ-
fat.
sırf:
yalnız, sadece.
şua:
bir ışık kaynağından ge-
len ışık telleri, ışın.
tefekkür:
zihni faaliyet gös-
terme, düşünme, fikir üret-
me, zihni yorma.
telif:
kitap yazma.
tesvit:
siyaha boyama.
tevafuk:
uygun gelme, uy-
gunluk.
tevafukat:
uygunluk, birbiri-
ne denk gelme.
tevafuk-i kur’âniye:
Kur’-
ân’ın uygunluğu.
teyit:
destekleme, sağlamlaş-
tırma, pekiştirme.
tilâvet-i kur’ân:
Kur’ân-ı Ke-
rîm’i usulüne göre okuma.
ubudiyet:
kulluk.
zikir:
anma, hatırlama.