f
iHriSTe
-
i
m
ekTuBaT
| 868 | Mektubat
mazhariyet olduğunu beyan edip, insanın mahiyet-i
camiasında akıl nasıl ki hadsiz fünuna istidadı ve ıt-
tılâı cihetiyle mahiyeti inkişaf etmiş ve o suretle iş-
lettirilmiş, kalb dahi onun gibi, bu âlemin bir hari-
ta-i maneviyesi ve çok kemalâtın bir çekirdeği hük-
münde olduğundan, tarikat cihetiyle onu işlettirmek
ve kemalâtına sevk etmek olduğunu ispat eder.
İkinci Telvih:
kalbin işlemesi, zikir ve tefekkürle
olduğunu ve işlemesinin mehasininden hayat-ı dün-
yeviyenin medar-ı saadeti olan birisini beyan eder.
Üçüncü Telvih:
Velâyet, bir hüccet-i risalet; ve
tarikat, bir bürhan-ı şeriat olduğunu; ve onun kıy-
metini takdir etmeyen, ne kadar hasarete düştüğü-
nü beyan eder.
Dördüncü Telvih:
Meslek-i velâyet çok kolay ol-
makla beraber çok müşkülâtlı, çok kısa olmakla be-
raber çok uzun, çok kıymettar olmakla beraber çok
hatarlı, çok geniş olmakla beraber çok dar olduğu-
nu; ve afakî ve enfüsî iki yol ile sülûk edildiğini be-
yan eder.
Beşinci Telvih:
Vahdetülvücut ve vahdetüşşuhu-
dun mahiyetini beyan ederek, ehl-i sahvın ve ehl-i
veraset-i nübüvvetin âlî meşrebinin rüçhaniyetini is-
pat eder.
altıncı Telvih:
Velâyet yolları içinde en güzeli ve
en müstakimi sünnet-i seniyeye ittiba olduğunu; ve
velâyetin esaslarının en mühimmi ihlâs ve en keskin
kuvveti muhabbet olduğunu beyan ederek, bu
afakî:
dış dünyaya ait konular,
olaylar.
âlem:
dünya, cihan.
âlî:
yüce, yüksek.
beyan:
açıklama, açık söyleme.
bürhan-ı şeriat:
şeriatın delili.
cihet:
yön, taraf.
ehl-i sahv:
aklı başında olanlar,
uyanık olan.
ehl-i veraset-i Nübüvvet:
pey-
gamberin vârisi olan kimseler.
fünun:
fenler, ilimler.
hadsiz:
sınırsız.
harita-i maneviye:
manevî hari-
ta.
hasaret:
zarar, ziyan.
hatar:
tehlike.
hayat-ı dünyeviye:
dünyaya ait
olan hayat.
hüccet-i risalet:
peygamberlik
delili.
hükmünde olmak:
yerine geç-
mek, yerinde olmak.
ihlâs:
içtenlik, samimiyet.
inkişaf:
açılma.
ispat:
doğruyu delillerle göster-
me.
istidat:
kabiliyet, yetenek, alış-
ma.
ittiba:
uyma, arkasından gitme,
itaat etme.
kemalât:
iyilikler, kemaller, ol-
gunluklar.
kıymet:
değer.
kıymettar:
değerli, pahalı, kıy-
metli.
mahiyet:
bir şeyin aslı, iç yüzü.
mahiyet-i camia:
çok manaları,
vasıfları içinde toplayan mahiyet,
kabiliyet.
mazhariyet:
görünme ve tezahür
yeri olma.
medar-ı saadet:
mutluluk vesile-
si, ferahlık sebebi.
mehasin:
güzellikler, iyilikler.
meslek-i velâyet:
velîlik
mesleği.
meşrep:
meslek.
mühim:
önemli.
müstakim:
doğru, düz, düz-
gün.
müşkülât:
güçlükler, zorluk-
lar.
rüçhaniyet:
üstünlük.
sevk etmek:
ulaştırmak, gön-
dermek.
suret:
biçim, şekil.
sülûk:
bir yola girme, bir yol
tutma.
sünnet-i seniye:
Hz. Muham-
med’in yüce sünneti, fiilleri.
takdir:
ölçüye vurma, değer
biçme.
tarikat:
yol, meslek, tarik.
tefekkür:
düşünme, fikir
üretme, zihni yorma.
telvih:
açıklama, izah, belli
etme.
vahdetülvücut:
vücudun bir-
liği, varlığın bir ve tek olduğu
düşüncesi, her şeyin bir olan
Allah’ın değişik görünüşleri
olduğuna inanma temeline
dayanan tasavvufî görüş.
vahdetüşşuhut:
kulun her
şeyi bir olarak görmesi, görü-
len şeylerin tek varlık hâlinde
görülmesi, İlâhî tecellilerin
belirmesi anında Allah’tan
başka bir şeyin görülmemesi
hâli.
velâyet:
ermişlik, Allah dost-
luğu.
zikir:
anma, anılma, adını an-
ma.
ıttılâ:
muttali olma, öğrenme,
tanıma, haberi olma, bilgisi
bulunma.