f
iHriSTe
-
i
m
ekTuBaT
| 866 | Mektubat
İkincisi:
“Frenklerdeki inkılâpçılar ve feylesoflar,
katolik mezhebine inkılâp yapmakla terakki ettikle-
rinden, acaba İslâmiyette böyle bir inkılâb-ı dini ola-
maz mı?” diyen ehl-i bid’atın sualine karşı, gayet
kat’î, zahir ve bâhir ve müskit bir cevaptır.
Üçüncüsü:
“Avrupa taassubu bıraktıktan sonra
terakki ettiğinden, biz de taassubu bıraksak daha iyi
olmaz mı?” diyen ehl-i bid’at ve sefahatin sualine
karşı, gayet müskit ve mukni ve mantıkî bir cevap-
tır.
Dördüncüsü:
“zaafa uğrayan İslâmiyeti takviye
niyetiyle, kuvvetli olan milliyete mezç etmek ve se-
caya-i milliyeyi şeair-i İslâmiye ile kuvvetleştirmek
bu asırda daha iyi olmaz mı?” diyen dessas ehl-i
dünyanın bu müthiş sualine karşı, gayet metin bir
cevaptır.
Beşincisi:
“Bu kadar hey’et-i içtimaiye-i beşeriye
fesada girmiş; ve hissiyat-ı diniye zayıflaşmış; ve
şahsî dehalar ve harekât, cemaatin şahs-ı manevîsi-
nin icraatına mağlûp düşmüş bir zamanda, nasıl ri-
vayet-i sahihada denildiği gibi, birkaç sene zarfında,
Mehdî dünyayı ıslah edecek? Hâlbuki, bütün işi ha-
rika olup ve birkaç nebînin mu’cizatı da beraber ol-
sa, yine ıslahı pek müşkül görünüyor” diye, ehl-i
tenkidin sualine karşı, gayet kavi bir cevaptır.
asır:
yüzyıl.
bâhir:
açık, apaçık.
cemaat:
topluluk.
deha:
olağanüstü zekâ sahibi
kimse.
dessas:
aldatıcı, hileci.
ehl-i bid’a:
bid’atçılar, doğru yol-
dan sapıp hurafelerin peşinden
gidenler. Ehl-i Sünnet ve Cema-
atin dışında kalan bütün gruplar.
ehl-i dünya:
dünyaya dalıp ahire-
ti düşünmeyenler.
ehl-i tenkit:
eleştiri yöneltenler,
tenkitçiler.
fesat:
bozukluk.
feylesof:
felsefe ile uğraşan, filo-
zof.
Frenk:
Avrupalı.
gayet:
son derece.
harekât:
hareketler, kımıldanma-
lar.
hey’et-i içtimaiye-i beşeriye:
in-
sanlığın sosyal toplum hayatı bi-
çimi.
hissiyat-ı diniye:
dinle ilgili hisler.
icraat:
işler, uygulanan şeyler.
inkılâp:
değişim, dönüşüm.
inkılâb-ı dini:
dini değişim.
kat’î:
kesin.
katolik:
Roma kilisesi, Katolik
mezhebinden olan.
kavi:
kuvvetli.
mağlûp:
yenilmiş.
mantıkî:
akla uygun.
Mehdî:
hadislere göre ahir za-
manda tevhidi esas alarak imanı
muhafaza edip İslâmiyeti hurafe-
lerden ve bid’alardan arındırarak
zamanın anlayışına göre yenile-
yecek olan âlim ve önder zat.
metin:
sağlam ve dayanıklı.
mezcetmek:
karıştırma, kat-
ma.
mezhep:
gidilen, tutulan
meslek, takip edilen yol.
milliyet:
bir milleti diğer mil-
letten ayıran hâllerin ve özel-
liklerin tamamı.
mu’cizat:
Allah tarafından ve-
rilip, yalnız peygamberlerin
gösterebilecekleri büyük ha-
rika işler.
mukni:
ikna eden, inandıran.
müskit:
susturan, susturucu.
müşkül:
güç, zor.
nebî:
peygamber.
niyet:
bir işi yapmayı önce-
den düşünme.
rivayet-i sahiha:
sahih riva-
yet, Peygamberimizden doğ-
ru olarak nakledilmiş hadis-
ler.
secaya-i milliye:
millî seciye-
ler, her milletin kendine has
karekterler, özellikleri.
sefahat:
zevk, eğlence ve ya-
sak şeylere düşkünlük.
sual:
soru.
şahsî:
şahsa ait, kişiye, kendi-
ne ait.
şahs-ı manevî:
manevî şahıs;
belli bir kişi olmayıp bir ce-
maatten meydana gelen ma-
nevî şahıs.
şeair-i İslâmiye:
İslâma sem-
bol olmuş iş ve ibadetler.
taassup:
aşırı bağlılık.
takviye:
kuvvetlendirme,
sağlamlaştırma.
terakki:
yükselme, ilerleme.
zaaf:
zayıflık, iktidarsızlık.
zahir:
görünen, görünücü, gö-
rünürdeki.
ıslah:
iyileştirme, düzeltme.