silmek için yazılmış bir lâyihadır. Ve Avrupa’nın in-
saniyetperver maskesi altında sağır kulaklarını çın-
latmak ve bu vicdansız gaddarları bize musallat
eden o insafsız zalimlerin görmeyen gözlerine sok-
mak ve bu asırda, yüz bin cihetten “Yaşasın Cehen-
nem!” dedirten “mim”siz medeniyetperestlerin baş-
larına vurmak için yazılmış bir arzuhâl ve ehl-i ilhad
ve bid’atçıları ilzam ve iskât edecek “Altı sual”dir.
Yedinci Kısım olan Yedinci Risale
(İşarat-ı Seb’a)
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
733-749
W
/
¬p
JÉn
ªp
?n
cn
h$Ép
H o
øp
er
D
ƒo
j …/
òs
dG p
q
»u
eo
’r
G p
q
»p
Ñs
ædG p
¬p
dƒo
°Sn
Qn
h$Ép
H Gƒo
æp
e'
Én
a
$G n
Qƒo
f Go
D
ƒp
Ør
£o
j r
¿n
G n
¿ho
ój/
ôo
j
(1)
@ n
¿ho
ón
à`r
¡n
J r
ºo
µ
s
?n
©n
d o
?ƒo
©p
Ñs
JGn
h
(2)
n
¿ho
ôp
aÉn
µ`r
dG n
?p
ôn
c r
ƒn
dn
h o
?n
Qƒo
f s
ºp
ào
j r
¿n
G s
B’p
G *G »n
`Hr
Én
jn
h r
ºp
¡p
gGn
ƒr
an
Ép
H
ayetlerinin bir sırrını ve mühim bir hakikatini “Yedi
İşaret” ile ve yedi mühim suale yedi kat’î ve kuvvet-
li cevapla tefsir ediyor.
Birinci sual:
ecnebilerden ihtida edenler, kendi
dilleriyle şeair-i İslâmiyeyi tercüme ediyorlar. Âlem-i
İslâmın onlara karşı sükûtu ve itiraz etmemesi, ce-
vaz-ı şer’i olduğunu göstermez mi?” diyen ehl-i
bid’atın sualine karşı gayet kat’î ve kuvvetli bir ce-
vaptır.
gaddar:
zulüm, haksızlık, merha-
metsizlik eden.
gayet:
son derece.
hakikat:
gerçek.
ihtida:
hidayete erme, İslâmı ka-
bul etme, Müslüman olma.
ilzam:
susturma, cevap veremez
hale getirme.
iman:
inanmak, inanç.
insaf:
hakkı ve adaleti düşünerek
davranma.
insaniyetperver:
insaniyet sever.
ıskat:
düşürme.
işarat-ı seb’a:
yedi işaret.
itiraz:
bir fikri, hükmü veya duru-
mu kabul etmeyip çürütmeye
kalkışma.
kâfir:
Allah’ı ve İslâmiyeti inkâr
eden, dinsiz.
kat’î:
kesin.
lâyiha:
düşünülen bir şeyin yazı
hâline getirilmesi.
medeniyetperest:
medeniyete
aşırı düşkün olan.
mim:
Arap alfabesinin yirmi dör-
düncü harfi.
musallat:
rahatsız eden, aşırı de-
recede sataşan, sık sık rahatsızlık
veren.
mühim:
önemli.
nur:
aydınlık, ışık.
peygamber:
insanlara tebliğ
eden elçi, haberci, nebî, resul.
resul:
kendisine kitap gelen pey-
gamber.
risale:
bir konuda yazılan kitap-
çık, mektup.
sual:
soru.
sükût:
susma, konuşmama, söz
söylememe.
şeair-i İslâmiye:
İslâma sembol
olmuş iş ve ibadetler.
tefsir:
açıklama, tamamen açıkla-
ma.
tercüme:
bir sözü bir dilden baş-
ka bir dile çevirme, çeviri.
tevekkül:
bir işin gerçekleşmesi
için gereken çalışmayı ve çabayı
gösterip sebeplere başvurduktan
sonra işi Allah’a bırakma.
ümmî:
okuma yazması olmayan,
okumamış.
vicdan:
insanın içindeki iyiyi kö-
tüden ayırabilen ve iyilik etmek-
ten lezzet duyan ve kötülükten
elem alan manevî bir his.
zalim:
zulmeden, haksızlık eden.
1.
Allah’a ve Onun ümmî Resulüne iman edin ki, o ümmî peygamber de Allah’a ve Onun söz-
lerine iman etmiştir. Ve ona uyun; tâ doğru yolu bulmuş olasınız. (A’raf Suresi: 158.)
2.
Allah’ın nurunu üflemekle söndürmek isterler. Allah ise nurunu tamamlamaktan başka bir
şeye razı olmaz; kâfirler isterse hoşlanmasalar. (Tevbe Suresi: 32.)
âlem-i İslâm:
İslâm dünyası.
arzuhâl:
hâlini bildirme.
asır:
yüzyıl.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümle-
si.
bid’at:
dinin aslında olmayıp,
sonradan meydana çıkan
şeyler.
cevaz-ı şer’i:
şer’an caiz ol-
ma, yapılmasına şeriatça mâ-
ni, yasak olmayan.
cihet:
yön, taraf.
ecnebi:
yabancı.
ehl-i bid’a:
bid’atçılar, doğru
yoldan sapıp hurafelerin pe-
şinden gidenler. Ehl-i Sünnet
ve Cemaatin dışında kalan
bütün gruplar.
ehl-i ilhad:
doğru meslek ve
dinden, hak yolundan çıkıp
batıl yola sapan imansızlar,
dinsizler.
eza:
incitme, can yakma, ezi-
yet.
Mektubat | 865 |
f
iHriSTe
-
i
m
ekTuBaT