Mektubat - page 863

Mektubat | 863 |
f
iHriSTe
-
i
m
ekTuBaT
altıncı Desiseleri:
tembellik ve tenperverlik ve
vazifedarlık damarından istifade suretiyle, kur’ân
şakirtlerinin gayretlerini, sadakatlerini, ihlâslarını
zedelemek suretindeki hücumlarına karşı bir cevap-
tır. Ahirinde, umum cevapların hulâsası olarak şu
iki ayet ile, kur’ân-ı Mu’cizülbeyan, mu’cizâne ce-
vap veriyor:
%G Gƒo
?s
JGn
h Gƒ o
£p
HGn
Qn
h Gh o
ôp
HÉn
°Un
h Gh o
ôp
Ñ°r
UG Gƒo
`æ n
e'
G n
øj/
ò s
dG Én
¡ t
`jn
G BÉ n
j
(2)
k
Ó«/
?n
b Ék
æn
ª n
K ?
p
JÉn
`j'
Ép
H Gh o
ôn
à°r
ûn
J n
’n
h
(1)
@ n
¿
ƒo
ëp
?r
Ø`o
J r
ºo
µ
s
?`n
©n
d
Şu risalenin ahirinde, iki yaprakta yazıldıktan
sonra görülmüş, ihtiyarsız kendi kendine gelen lâtif
ve zarif bir tevafuktur ki, sıkıntılı esaretimin tam do-
kuzuncu senesinde telif edilen şu risalenin ahirinde,
Yirmi dokuzuncu Mektubun bahsinde yirmi dokuz
nükte bulunması ve dokuz kısım olması ve bu risale
fihristesinde dokuz defa “dokuz” lâfzı ile o mektup-
tan bahsedilmesi ve Birinci kısım dokuz nükte ol-
ması; ve ramazanın, burada işaret edilen ve İkinci
kısımda mezkûr hikmetleri dokuz bulunması; ve
burada işaret edilen ve dördüncü kısımda mezkûr
“kur’ân” kelimesine dair ayetlerin altmış dokuz et-
mesi; ve “kur’ân” kelimesi de bu mebhasta yirmi
dokuz gelmesi ve lâfzullah dahi dokuz olması; ve bu
risale de sahifede tamam olması cihetiyle, dokuz
defa dokuzlar birbirine tevafuk ederek çok şirin düş-
müştür. Bu risalenin dahi, sırr-ı tevafuktan küçük,
fakat parlak bir hissesi var olduğunu gösterir.
hulâsa:
öz, özet.
ihlâs:
halis, içten samimiyet, riya-
sız, karşılıksız sevgi ve bağlılık,
dürüstlük, doğruluk.
ihtiyarsız:
elinde olmadan.
iman:
inanma, inanç.
istifade:
faydalanma, yararlan-
ma.
kur’ân-ı Mu’cizülbeyan:
açıkla-
malarıyla akılları benzerini yap-
maktan âciz bırakan Kur’ân-ı Ke-
rîm.
lâfız:
söz, kelime.
lâfzullah:
Allah lâfzı, kelimesi.
lâtif:
yumuşak, hoş, güzel.
mebhas:
kısım, bölüm, konu.
mezkûr:
adı geçen, anılan.
mu’cizâne:
mu’cize gibi, olağa-
nüstü oluş.
musibet:
belâ, dert, sıkıntı.
nükte:
herkesin anlayamadığı in-
ce mana.
risale:
bir konuda yazılmış kitap-
çık, mektup.
sadakat:
doğruluk, vefa, bağlılık.
sahife:
sayfa.
suret:
biçim, şekil.
sırr-ı tevafuk:
uygun, denk, mü-
nasip gelmenin sırrı.
şakirt:
talebe, öğrenci.
telif:
kitap yazma.
tenperver:
rahatına düşkün,
tembellikten hoşlanan.
tevafuk:
uygun gelme, uygunluk.
umum:
bütün, genel.
vazifedar:
vazifeli, iş gören.
zarif:
güzel, şık.
1.
Ey iman edenler! İbadette, musibette ve günahtan kaçınmakta sabırlı olun; sabır yarışın-
da düşmanlarınızı geride bırakın, her an cihada hazırlıklı bulunun ve Allah’tan korkun ki
kurtuluşa eresiniz. (Al-i İmran Suresi: 200.)
2.
Ayetlerimi az bir karşılık ile satmayın. (Bakara Suresi: 41.)
ahir:
son, sonuç.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümle-
si
bahis:
mevzu, konu.
cihad:
ilim ve imanla, sözle,
fiille, mal ve canla Allah yo-
lunda savaşmak, din için ça-
lışmak.
cihet:
yön, taraf.
dair:
ilgili.
desise:
gizli hile, aldatmaca
hareketler.
esaret:
esirlik, harp esirliği,
tutsaklık.
fihriste:
bir kitapta içindekiler
listesi.
gayret:
namus, haysiyet, din
gibi değerli olan ve korunma-
sı gereken şeylerde titizlik ve
kıskançlık; çalışma, çabalama.
günah:
Allah’ın emirlerine ay-
kırı davranış, uygunsuz fiil, di-
ni suç.
hikmet:
kâinattaki ve yaratı-
lıştaki İlâhî gaye, fayda, mas-
lahat.
hisse:
pay, nasip, kısmet.
1...,853,854,855,856,857,858,859,860,861,862 864,865,866,867,868,869,870,871,872,873,...1086
Powered by FlippingBook