Mektubat | 857 |
f
iHriSTe
-
i
m
ekTuBaT
Yirmi Dokuzuncu Mektup
. . . . . . . . . . . . . . . . . .
659-781
“dokuz kısım”dır. Yirmi dokuz nükte-i mühim-
me içinde vardır. o dokuz kısım, küçük-büyük on
yedi risaledir.
Birinci Risale Olan Birinci Kısım
. . . . . . . . . . . . .
659-674
W
p
?r
ƒn
j p
?p
dÉn
e @ p
º« /
Ms
ôdG p
ø'
ªr
Ms
ôdn
G @ n
Ú/
ªn
dÉn
©r
dG u
Ün
Q ! o
ór
ªn
ër
dn
G
n
•Gn
öpq
üdG Én
fp
ór
gp
G @ o
Ú/
©n
à°r
ùn
f n
?s
jp
Gn
h o
óo
Ñ`r
©n
f n
?És
jp
G @ p
øj
u
ódG
p
ôr
«n
Z r
ºp
¡r
«n
?n
Y n
âr
ªn
©r
fn
G n
øj/
ò s
dG n
•Gn
ôp
°U @ n
º«/
?n
à°r
ùo
Ÿr
G
(1)
n
Ú
= u
`dBÉ°s
†dG n
’n
h r
ºp
¡r
«n
?n
Y p
܃o
°†r
¨n
Ÿr
G
s
øo
g l
äÉn
ªn
µ`r
ëo
e l
äÉn
`j'
G o
¬r
æp
e n
ÜÉn
à`p
µ` r
dG n
?r
«n
?n
Y n
?n
õr
fn
G …/
ò s
dG n
ƒo
g
(2)
p
án
`j'
’r
G p
ôp
N'
G = '
‹p
G ...l
äÉn
¡p
HÉn
°ûn
à`o
e o
ôn
No
Gn
h p
ÜÉn
à`p
µ` r
dG t
?o
G
ayetlerinin bazı sırlarını “dokuz nükte” ile tefsir
eder.
Birinci Nükte:
“kur’ân’a ait ve kur’ân’ın esrarı
bilinmiyor ve müfessirler hakikatini anlamamışlar”
diyenlere karşı mühim bir cevaptır.
İkinci Nükte:
kur’ân-ı Hakîm’de
(3)
p
¿ƒo
£r
js
õdGn
h p
Ú
u
àdGn
h
(4)
Én
¡«'
ëo
°Vn
h p
¢ùr
ªs
°ûdGn
h
gibi kasemat-ı kur’âniyedeki
mühim bir hikmeti beyan ediyor.
âlem:
dünya, cihan.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
beyan:
anlatma, açık söyleme.
ebed:
sonu olmayan gelecek za-
man, sonsuzluk, daimîlik.
esrar:
sırlar.
ezel:
başlangıcı olmayan geçmiş
zaman, öncesizlik.
gazap:
dargınlık, kızgınlık, darıl-
ma, kızma, hiddet, öfke.
hakikat:
gerçek, doğru.
hamd:
övme, yüceltme.
hikmet:
herkesin bilmediği gizli
sebep; gizli, bilinmeyen nokta,
İlâhî gaye.
ihsan:
iyilik etme, güzel davran-
ma, bağışlama.
kasemat-ı kur’âniye:
Kur’ân’daki
yeminler.
kul:
Allah’a nazaran insan; insan,
abd.
kur’ân-ı Hakim:
Her ayet ve su-
resinde sayısız hikmet ve fayda-
lar bulunan Kur’ân.
mahsus:
özel.
merhamet:
acımak, şefkat gös-
termek, korumak, iyilik etmek.
minnet:
yapılan bir iyiliğe karşı
kendini borçlu sayma, teşekkür
etme.
müfessir:
açıklayan.
mühim:
önemli.
nimet:
iyilik, ihsan.
nükte:
herkesin anlayamadığı in-
ce mana.
nükte-i mühimme:
çok önemli
bölüm.
peygamber:
İlâhî emir ve yasak-
ları insanlara tebliğ eden elçi, ha-
berci, nebî, resul.
Rab:
besleyen, yetiştiren, verdiği
nimetlerle mahlûkatı ıslah ve ter-
biye eden Allah.
Rahîm:
merhamet eden, esirge-
yen, koruyan Allah.
Rahman:
rahmeti bütün herkese
yayılan ve bütün yaratılmışların
rızıklarını ve geçim şekillerini içi-
ne alan rahmetin sahibi Allah.
rahmet:
acıma, merhamet etme,
esirgeme, bağışlama.
risale:
belli bir konuda yazılmış
kitap, mektup.
rızık:
yiyecek, içecek şey, azık.
salih:
iyi kul.
şefkat:
acıyarak ve esirgeyerek
sevme, içten ve karşılıksız mer-
hamet, karşılık beklemeden yar-
dım etme.
şükür:
görülen bir iyiliğe karşılık
hoşnutluk, memnunluk ve min-
nettarlık ifade etme, teşekkür.
tâbi:
uyan, itaat eden.
tefsir:
açıklama
1.
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. • Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve
minnet Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.• O Rahman’dır; rahmeti bütün varlıkları
kuşatır ve bütün yaratıklarının her türlü rızkını merhametle yetiştirir. O Rahîm’dir; yaratık-
larına karşı pek şefkatli ve merhametlidir. • O hesap gününün sahibidir. • Ancak Sana kul-
luk eder, ancak Senden yardım isteriz. • Bizi doğru yola ilet. • Kendilerine nimet ve ihsan-
da bulunduğun peygamberlerinin ve onlara tâbi olan salih kullarının yoluna ilet; gazabına
uğrayanların ve sapıtmış olanların yoluna değil. (Fatiha Suresi: 1-7.)
2.
Sana Kur’ân’ı indiren de Odur. O Kur’ân’ın ayetlerinden bir kısmı, hüküm ve manası açıkça
ve kolayca anlaşılan muhkem ayetlerdir ki, kitabın aslı ve anası bunlardır. Diğer bir kısmı
da müteşabih ayetlerdir… İlâahiri’l-ayet. (Al-i İmran Suresi: 7.)
3.
Yemin olsun incire ve zeytine. (Tin Suresi: 1.)
4.
Yemin olsun güneşe ve aydınlığa. (Şems Suresi: 1.)