keza, bütün esma-i Hüsnanın müsemması olan
Fâtır’
ımın şuunat-ı zatiyesine hayatımın mazhariyeti sır-
rıyla, kalem-i kudretle yazılan ve o
Kadîr-i Mutlak
ve
Hayy-ı Kayyum’
un esmasını gösterip anlatan bir kelime
olmam, hayat ve vazife-i hayat itibarıyla bana yeter.
keza, beni, hedâyâ-i rahmetinin müzeyyenatını muh-
tevi vücut hullemin ve fıtrat kaftanımın ve muntazam ha-
yat gerdanlığımın murassaatıyla tezyin eden Hâlık’ımın
esmasının cilveleriyle süslenerek kardeşlerim olan mah-
lûkata ilân ve teşhirim ve Hâlık-ı kâinat’ın nazar-ı şuhu-
duna ilân ve izharım, hayat ve hukuk-i hayat itibarıyla ba-
na yeter.
keza, hukuk-i hayatım itibarıyla, zîhayatların
Vahib-i
Hayat’
a olan tahiyyatlarını fehmetmem ve onlara şahit
olup şahitlik etmem bana yeter.
keza,
Sultan-ı Ezelî’
nin nazar-ı şuhuduna arz olunma-
nın şuur ve imanında olarak onun cevahir-i ihsanatının
murassaatıyla süslenip güzelleşmem, hayatımın hukuku
olarak bana yeter.
keza, onun abdi ve masnuu ve mahlûku olduğuma ve
ona muhtaç bulunduğuma ve onun, hikmetine ve rah-
metine lâyık bir surette beni terbiye eden ve bana lütufta
bulunup nimetlerini ihsan eden
Hâlık-ı Rahîm
’im ve
Rabb-i Kerîm
’im olduğuna dair iz’anım ve şuurum ve ima-
nım, hayat ve lezzet-i hayat itibarıyla bana yeter.
Lem’aLar | 839 |
Y
irmi
d
okuzuncu
l
em
’
a
iman:
inanma, inanç, itikat.
iz’an:
anlayış, kavrayış, akıl.
izhar:
açığa vurma, meydana çı-
karma.
Kadîr-i mutlak:
hiç bir kayıt ve
şarta tâbi olmaksızın her şeye
gücü yeten sonsuz kudret sahibi,
Allah.
kaftan:
çoğu ipek bir çeşit uzun,
süslü elbise.
kalem-i kudret:
kudret kalemi,
Allah’ın güç ve kuvveti ile yarat-
ması.
keza:
böylece; aynı şekilde.
lâyık:
yakışır, münasip.
lezzet-i hayat:
hayatın zatındaki
lezzet.
lütuf:
iyilik, ikram ve yardımda
bulunma.
mahlûk:
yaratılmış, yaratık.
mahlûkat:
yaratılmışlar, yaratıklar,
Allah tarafından yaratılanlar.
masnu:
sanatla yapılmış, sanat
değeri yüksek olan şey.
mazhariyet sırrıyla:
ayna olma,
görünme yeri olma esasınca, bir
şeyi edinme, sahip olma bakımın-
dan.
muhtevî:
içine alan, içinde bulun-
duran, kapsayan.
muntazam:
derli-toplu, düzenli.
murassaat:
cevher ve inci gibi de-
ğerli taşlarla süslenmiş şeyler.
müsemma:
isimlendirilmiş, adlı,
adlanmış.
müzeyyenat:
süslenmiş şeyler,
süslü şeyler.
nazar-ı şuhut:
şahitlerin görüş ve
düşünceleri.
nimet:
iyilik, lütuf, ihsan, bağış.
rabb-i Kerîm:
ikram ve ihsanı bol
olan ve her şeyi terbiye eden Al-
lah.
rahmet:
acıma, merhamet etme,
esirgeme, bağışlama.
Sultan-ı ezelî:
ezelî sultan; kudret,
kuvvet ve hükümranlığının baş-
langıcı olmayan Allah.
suret:
biçim, şekil.
şahit:
tanık.
şuunat-ı zatiye:
Allah’ın zatına
has işleri ve emir dairesine ait ka-
nunları.
şuur:
kavrama gücü; anlayış, bi-
linç.
tahiyyat:
tahiyyeler, selâmlar.
terbiye:
besleme, yetiştirme, bü-
yütme, eğitme.
teşhir:
gösterme, sergileme.
tezyin:
süsleme, ziynetlendirme.
Vahib-i Hayat:
hayat veren, hayat
bağışlayan.
vazife-i hayat:
hayat vazifesi.
vücut:
var olma, varlık.
zîhayat:
hayat sahibi, canlı.
abd:
kul, köle.
arz:
sunma, gösterme.
cevahir-i ihsanat:
lütuf, iyilik
cevherleri.
cilve:
esma-i İlâhînin tecellisi;
eşya ve insanda, İlâhî kudret
eserlerinin belirip görünmesi.
dair:
ilgili.
esma:
isimler.
esma-i Hüsna:
Allah’ın güzel
isimleri.
Fâtır:
benzersiz ve harika şey-
leri yaratan, her şeyi farklı fıt-
ratlarda yaratan Allah.
fehm:
anlama, anlayış, kavra-
yış, idrak.
fıtrat:
yaratılış, tabiat.
Hâlık:
her şeyi yoktan var
eden, yaratıcı; Allah.
Hâlık-ı Kâinat:
kâinatın ve
onun içinde olan her şeyin ya-
ratıcısı, Allah.
Hâlık-ı rahîm:
sonsuz merha-
met ve şefkat sahibi yaratıcı,
Allah.
hayat gerdanlığı:
hayatın gü-
zellikleri, süsleri.
hayat:
dirilik, canlılık.
Hayy-ı Kayyum:
her hususta
iktidarı olan, her canlıya hayat
veren ve onları ayakta tutan,
Allah.
hedaya-i rahmet:
rahmet he-
diyeleri.
hikmet:
yaratılıştaki İlâhî
gaye, fayda.
hukuk:
haklar.
hukuk-ı hayat itibarıyla:
ya-
şama hakkı bakımından.
hulle:
elbise, cennet elbisesi.
ihsan:
bağışlama, ikram etme,
lütuf, bağış, yardım.
ilân:
açıklamak, ilân etmek,
herkese duyurmak.
ilân:
herkese duyurmak.