Beni halk eden ve adem zulmetinden çıkararak bana
vücut nurunu in’am eden zat bana yeter.
keza, sahibine her şeyi
(HaşİYe)
veren ve onun elini her
şeye uzatan hayat nimetini bana bağışlayarak beni hayat
sahibi yapan zat bana yeter.
keza, insanı, âlem-i kebirden manen daha büyük bir
küçük âlem yapan insaniyet nimetini bana bağışlayarak
beni insan yapan zat bana yeter.
keza, dünya ve ahireti nimetlerle dolu iki sofra hâline
getirerek iman eliyle mü’mine takdim eden iman nimeti-
ni bana bağışlayarak beni mü’min yapan zat bana yeter.
keza, beni habibi olan Muhammed Aleyhissalâtü Ves-
selâmın ümmeti yaparak, imanda bulunan ve bütün ke-
malât-ı beşeriye meratibinin fevkinde olan muhabbet ve
mahbubiyet-i İlâhiye nimetini bana bağışlayan ve bu mu-
habbet-i imaniye ile, mü’minin istifadesini imkân ve vü-
cup dairelerinin nihayetsiz müştemilâtına kadar genişle-
ten zat bana yeter.
keza, beni camit kılmayıp, hayvan yapmayıp, dalâlet-
te bırakmayarak, cins ve nevi ve din ve iman itibarıyla
mahlûkatının pek çoğundan üstün kılan zat bana yeter;
hamd da ona, şükür de ona mahsustur.
Lem’aLar | 845 |
Y
irmi
d
okuzuncu
l
em
’
a
müştemilât:
bir şeyin içine aldığı
şeyler; eklentiler.
nev’:
tür, çeşit.
nihayetsiz:
sonsuz.
nimet:
iyilik, lütuf, ihsan, bağış.
nur:
aydınlık.
şükür:
görülen bir iyiliğe karşılık
hoşnutluk, memnunluk ve min-
nettarlık ifade etme, teşekkür.
takdim:
arz etme, sunma.
ümmet:
hak dine davet etmek
için Allah tarafından kendilerine
peygamber gönderilen ve bu pey-
gambere inanıp bağlanan cemaat,
topluluk. Müslümanların tamamı;
bütün Müslümanlar.
vücup daireleri:
varlığı sabit olan
alanlar, yokluğu mümkün olma-
yan sahalar.
vücut:
var olma, varlık.
Zat:
azamet ve ululuk sahibi Al-
lah.
zulmet:
karanlık.
HaşİYe:
Nüsha
: Hayatı.
adem:
yokluk.
ahiret:
öbür dünya, sonsuz
hayat yurdu.
âlem:
dünya, kâinat.
âlem-i kebir:
büyük âlem, kâi-
nat.
camit:
cansız, katı, sert.
dalâlet:
iman ve İslâmiyetten
ayrılmak, azmak, doğru yol-
dan ayrılma, azma, batıla yö-
nelme.
fevkinde:
fevk; üst; fevkinde;
üstünde.
habip:
sevilen, sevgili.
hâl:
durum, vaziyet, özellik.
halk etmek:
yaratmak, yara-
tış.
hamd:
methetme, övme, yü-
celtme.
iman:
inanma, inanç, itikat.
imkân:
mümkün olma, olabi-
lirlik.
in’am:
nimet verme, nimet-
lendirme, ihsan etme, iyilik
yapma.
insaniyet:
insanlık, insanlık
mahiyeti, insan olma hâli.
kemalât-ı beşeriye:
insanlara
ait kemalât, insanların keşif,
buluş ve hünerleri.
keza:
böylece; aynı şekilde.
mahbubiyet-i İlâhîye:
İlâhî
sevgi.
mahlûkat:
yaratılmışlar, yara-
tıklar.
mahsus:
özel.
manen:
mana itibarıyla, ma-
naca, manevî yönden.
meratip:
mertebeler, kade-
meler, dereceler.
muhabbet:
sevgi, sevme,
dostluk.
muhabbet-i imaniye:
iman
sevgisi.
mü’min:
iman eden, inanan.