Lem'alar - page 835

zira onun mevtinde, fenâsında, zevalinde, ademinde,
zuhurunda ve sönüp gitmesindeki muhtelif keyfiyet ve va-
zifeleri, esma-i İlâhiyenin mukteziyatını izhar etmekten
ibarettir. Bu vazife sırrıyladır ki, mevcudat, gayet sür’atli
bir tarzda mevt ve hayat, vücut ve adem dalgaları arasın-
da gayet sür’atle cereyan eden bir sel hâline getirmiştir.
kâinattaki faaliyet-i daimenin ve hallâkıyet-i müstemirre-
nin tezahürü, işte bu vazife sırrından neş’et eder. öyle
ise, hep birlikte,
(1)
o
?«/
c n
ƒn
dG n
º r
© p
fn
h *G É n
æ o
Ñ° r
ù n
M
demeliyiz.
Yani, Vacibü’l-Vücud’un âsârından bir eser olmak, vü-
cut olarak bana yeter. sûrî ve akim bir vücutta milyonlar
sene geçirmektense, böyle mazhar ve münevver bir vü-
cutta bir an-ı seyyale bana kâfidir.
evet, intisab-ı imanî sırrıyla bir dakikalık vücut, inti-
sab-ı imanîden mahrum binlerce seneye mukabil gelir.
Hatta o bir dakika, meratib-i vücut itibarıyla diğer binler
seneden daha etem ve daha geniştir.
keza, semada azameti ve arzda ayetleri görünen ve
gökleri ve yeri altı günde yaratan zatın sanatı olmam, ba-
na vücut ve kıymet-i vücut itibarıyla yeter.
Lem’aLar | 835 |
Y
irmi
d
okuzuncu
l
em
a
kâinat:
yaratılmış olan şeylerin ta-
mamı, evren.
keyfiyet:
hâl, durum, özellik, ni-
telik, kalite, iç yüz.
keza:
böyle, böylece.
kıymet-i vücut:
varlığın, vücudun
değeri, kıymeti.
mahrum:
nasipsiz, yoksun.
mazhar:
kavuşma; edinme,
erişme.
meratib-i vücut:
vücut mertebe-
leri, varlık dereceleri.
mevcudat:
var olan her şey, mah-
lûklar.
mevt:
ölüm, vefat.
muhtelif:
çeşitli, çeşit çeşit, farklı.
mukabil:
karşılık, karşılığında.
mukteziyat:
iktiza edenler, gerek-
tirenler.
münevver:
nurlandırılmış, parla-
tılmış, aydınlatılmış.
neş’et etme:
meydana gelme,
oluşma.
sema:
gökyüzü, gök.
sır:
gizli hakikat, bir şeyin dikkat,
tecrübe, yetenek ve sezgi yardı-
mıyla kavranabilen en ince en zor
yanı.
sırrıyla:
gizli hakikat, gerçeğin an-
laşılıp kavranmasıyla.
sûrî:
gösterişte, şeklî, içten ve ha-
kikî olmayan.
sür’at:
çabukluk, hız, acele.
tezahür:
ortaya çıkma, meydana
çıkma, belirme, görünme.
Vacibü’l -Vücut:
varlığı zarurî ve
zatî olan; varlığı başkasının varlı-
ğına bağlı değil, kendinden olup
ezelî ve ebedî olan Allah.
vazife:
ödev, görev.
vücut:
var olma, varlık.
Zat:
azamet ve ululuk sahibi Al-
lah.
zeval:
sona erme, yok olma.
zuhur:
meydana çıkma, görünme.
adem:
yokluk.
akim:
neticesiz, sonu yok, ba-
şarısız.
an-ı seyyale:
bir anda akıp gi-
den zaman dilimi.
arz:
yer, dünya.
âsâr:
eserler, izler, nişanlar.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cüm-
lesi.
azamet:
büyüklük, ululuk, yü-
celik.
cereyan eden:
bir tarafa
doğru akıp giden, akım.
eser:
bir kimsenin meydana
getirdiği, ürün.
esma-i İlâhîye:
Allah’ın isim-
leri.
etem:
tam, mükemmel, ku-
sursuz.
faaliyet-i daime:
sürekli, hiç
durmayan faaliyet.
fenâ:
yokluk, geçip gitme, son
bulma, ölümlülük.
gayet:
çok, son derece.
hâl:
durum, vaziyet.
hallâkıyet-i müstemirre:
ke-
sintisiz devam eden, sürekli
yaratıcılık.
ibaret:
oluşan, müteşekkil.
intisab-ı imanî:
iman ederek
bir şeye dahil olmak, bağlan-
mak; iman ile Allah’a bağlan-
mak.
izhar etmek:
açığa vurmak,
meydana çıkarmak.
kâfi:
yeter, yeten, kâfi gelen.
1.
Allah bize yeter; O ne güzel vekildir. (Âl-i İmran Suresi: 173.)
mahiyeti, bâkî olan esma-i Hüsnadan bir ismin gölgesidir ki, o mahi-
yet, o bâkî ismin şuaı altında beka bulur ve onun hüviyeti dahi pek çok
elvah-ı misaliyede devam eder. öyle ise adem, zail bir vücuttan daimî
vücutlara geçiş için bir ünvandan başka bir şey değildir.
1...,825,826,827,828,829,830,831,832,833,834 836,837,838,839,840,841,842,843,844,845,...1406
Powered by FlippingBook