keza, acz-i mutlak ve fakr-ı mutlak ve zaaf-ı mutlakı-
mın misaliyle o kadîr-i Mutlak’ın meratib-i kudretine ve
o rahîm-i Mutlak’ın derecat-ı rahmetine ve o kavi-i Mut-
lak’ın tabakat-ı kuvvetine mikyas teşkil etmem, hayat ve
kıymet-i hayat itibarıyla bana yeter.
keza, cüz’î ilim, irade ve kudret gibi sıfatlarımın cüz’îli-
ğinin ma’kesiyetiyle Hâlık’ımın muhit sıfatlarını fehmet-
mem bana yeter. nitekim benim cüz’î ilmimin mizanıyla
onun muhit ilmini fehmederim.
Hakeza, benim İlâhımın kâmil-i Mutlak olduğuna ve
kâinatta kemalât olarak ne varsa onun kemalinin ayetle-
rinden bir ayet ve onun kemalinin işaretlerinden bir işa-
ret olduğuna dair ilmim, kemal olarak bana yeter.
keza, nefsimde kemalât olarak iman-ı billâh bana ye-
ter; çünkü beşer için iman bütün kemalâtın menbaıdır.
keza, muhtelif cihazatımın lisanıyla istenilen enva-ı ha-
catımın hepsi için, bütün esma-i Hüsnanın müsemması
olan, beni yediren ve içiren ve terbiye ve tedbir eden ve
benimle konuşan,
(HaşİYe)
celâli her şeyden nihayetsiz de-
recede yüce olan ve lütuf ve ihsanı her şeyi kuşatan İlâ-
hım ve rabbim ve Hâlık’ım ve Musavvir’im bana yeter.
Lem’aLar | 841 |
Y
irmi
d
okuzuncu
l
em
’
a
Kâmil-i mutlak:
her şeyi ile tam
mükemmel olan Allah.
Kavi-i mutlak:
sınırsız güçlü, da-
yanıklı.
kemal:
olgunluk, tam ve eksiksiz
olma, mükemmellik.
kemalât:
iyilikler, kemaller, olgun-
luklar, mükemmellikler.
keza:
böylece; aynı şekilde, öy-
lece.
kıymet-i hayat:
hayatın değeri,
kıymeti.
kudret:
güç, kuvvet.
lisan:
dil.
lütuf:
iyilik, ikram ve yardımda
bulunma.
makesiyet:
aynalık.
menba:
kaynak.
meratib-i kudret:
kuvvet kudret
mertebeleri, dereceleri.
mikyas:
kıyas, derece, ölçü.
misal:
benzer, örnek, numune.
mizan:
ölçü, tartı.
muhit:
ihata eden, etrafını çeviren,
kuşatan.
muhtelif:
çeşitli, türlü, farklı.
musavvir:
yarattıklarını istediği sı-
fât ve seçtiği şekillerde yaratan;
Allah.
müsemma:
ad verilmiş, isimlen-
dirilmiş.
nefs (nefis):
kendi, hayat, ruh, can.
nihayetsiz:
sonsuz.
rab:
yaratan, besleyen, varlıkları
terbiye ve idare eden her şeyin
sahibi olan Allah.
rahîm-i mutlak:
sonsuz ve rahî-
miyeti olan, kayda, şarta bağlı ol-
mayan merhamet sahibi olan Al-
lah.
sıfât:
özellik, nitelik, vasıf.
tabakat-ı kuvvet:
kuvvet tabaka-
ları, dereceleri.
tedbir:
idare etme, çekip çevirme,
yönetme.
terbiye:
besleme, yetiştirme,
eğitme; besleyip büyütme.
teşkil:
şekil verme, vücut verme.
zaaf-ı mutlak:
sınırsız ve kuvvet-
sizlik, zayıflık.
HaşİYe:
Nüsha
: Ve beni kemâle erdiren.
acz-i mutlak:
sonsuz ve sınır-
sız güçsüzlük, âcizlik.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cüm-
lesi.
beşer:
insan.
celâl:
nihayet derecede bü-
yüklük, azamet, ululuk.
cihazat:
azalar, organlar.
cüz’î:
az, parçaya ait.
dair:
ilgili, ait.
derecat-ı rahmet:
rahmet de-
receleri.
derece:
mertebe, kademe, de-
ğer, miktar.
enva-ı hacat:
türlü türlü ihti-
yaçlar.
esma-i Hüsna:
Allah’ın güzel
isimleri.
fakr-ı mutlak:
mutlak fakirlik,
yoksulluk, çaresizlik.
fehm:
anlama, anlayış, kavra-
yış.
hakeza:
böylece, bunun gibi.
Hâlık:
her şeyi yoktan var
eden, yaratıcı; Allah.
ihsan:
iyilik etme, bağışlama,
ikram etme, lütuf, yardım.
İlâh:
kendine ibadet edilen, is-
lâm geleneğinde hakikî
ma’bud olan Allah.
ilim:
biliş, bilgi.
iman:
inanma, inanç, itikat.
iman-ı billâh:
Allah’a inanma,
Allah’ı, onun kâinatta tecelli
eden bütün sıfât ve isimleriyle
beraber kabul ederek Ona
inanma.
irade:
dileme, isteme.
işaret:
nişan, alâmet, iz.
Kadîr-i mutlak:
hiç bir kayıt
ve şarta tâbi olmaksızın her
şeye gücü yeten sonsuz kud-
ret sahibi, Allah.
kâinat:
yaratılmış olan şeyle-
rin tamamı, evren